Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Esenyel, Adnan" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Bir Sanat Eseri Olarak Yaşamın Anlamı
    (İstanbul Üniversitesi, 2019) Esenyel, Adnan
    Dünyanın insan için yaşanacak bir mekân haline gelmesi her ne kadar bilimsel bakış açısına çok şey borçlu olsa da, bu mekânın anlamla doldurulması kısaca bir ev/yuva haline gelmesi insanın esasen yaşamla sanatsal bir ilişki içerisinde bulunması ile mümkün olmuştur. Bu mekânın insana bir şey ifade edebilmesi için ihtiyaç duyulan anlam ancak dilin kurgusal gücü ile dünyaya sokulabilir. Kendi başına anlamsız, kayıtsız ve nötr olan varoluş sadece bir anlamlandırma edimi ile kazandığı özellik sayesinde insanoğlunun çıkmaya cüret ettiği bir sahne haline gelebilir. Aydınlanmanın sembolize ettiği teorik bakış açısının gözden kaçırdığı bu durum sebebiyle insanın yaşamla girdiği ilişki Nietzsche’nin de dile getirdiği gibi temelden tahrip edilmiştir. Günümüzde kültür ve uygarlığın lokomotifi haline gelen bilimsel ve teknolojik perspektif, yaşamın anlamı sorusuyla bağını çoktan koparmış ve onun önemini yok sayma noktasına gelmiştir. Diğer taraftan sanatsal bakışın sahip olduğu avantaj, kendi doğal işleyişi gereği, gerçekliği kurgu aracılığıyla dönüştürme kapasitesinde ortaya çıkar. Dolayısıyla sanat, belki de varoluşun özsel kayıtsızlığı karşısında yitip gitmemek için insanın anlam yaratımına katkı sağlayan en önemli başarılardan birisini meydana getirir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    (Descartes Ve Hume’da “Şüpheli Bilgi” Fikri
    (2017) Esenyel, Adnan
    Bilginin kesinliğinden, nesnelliğinden ve evrenselliğinden ödün vermek istemeyen her filozof, Descartes ve Hume'un ortaya koyduğu şüpheci argümanları, bilginin olanağı için bir tehdit olarak algılamaktadır. Bir yandan Descartes'ın şüpheci argümanı tüm bilgi iddialarımıza eşlik eden hata olasılığını gündeme getirirken, diğer taraftan Hume'un argümanı, neden ve sonuç arasında var olduğu düşünülen tüm zorunluluğu, şüpheli bir olumsallığa indirger. Böylece bu iki argüman bilginin tesisi adına aşılması gereken temel engeller olarak görülür. Ancak mevcut çalışma, bu iki argümanı, aşılması gereken birer engel olarak değil, fakat bilginin şüphe ile birlikte yaşamasına olanak tanıyan birer deneme olarak göstermek ister. Dahası bize göre bu argümanlar; şüphe ile bilgi arasında var olduğu düşünülen keskin karşıtlığı ortadan kaldırır ve şüpheyi bilgiden kovmak yerine, ona hak ettiği saygıyı göstererek şüpheyi bilginin temel bir öğesi haline getirir
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Descartes Ve Hume’da “Şüpheli Bilgi” Fikri
    (2017) Esenyel, Adnan
    Bilginin kesinliğinden, nesnelliğinden ve evrenselliğinden ödün vermek istemeyen her filozof, Descartes ve Hume’un ortaya koyduğu şüpheci argümanları, bilginin olanağı için bir tehdit olarak algılamaktadır. Bir yandan Descartes’ın şüpheci argümanı tüm bilgi iddialarımıza eşlik eden hata olasılığını gündeme getirirken, diğer taraftan Hume’un argümanı, neden ve sonuç arasında var olduğu düşünülen tüm zorunluluğu, şüpheli bir olumsallığa indirger. Böylece bu iki argüman bilginin tesisi adına aşılması gereken temel engeller olarak görülür. Ancak mevcut çalışma, bu iki argümanı, aşılması gereken birer engel olarak değil, fakat bilginin şüphe ile birlikte yaşamasına olanak tanıyan birer deneme olarak göstermek ister. Dahası bize göre bu argümanlar; şüphe ile bilgi arasında var olduğu düşünülen keskin karşıtlığı ortadan kaldırır ve şüpheyi bilgiden kovmak yerine, ona hak ettiği saygıyı göstererek şüpheyi bilginin temel bir öğesi haline getirir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ında Zorunluluk Bilinci
    (Mevlüt ALBAYRAK, 2019) Esenyel, Adnan
    Özgür istemeyi bir illüzyona dönüştüren deterministik öğelere sahip olan bir ideoloji içerisinde insan varoluşunun anlamsız ve saçma bir nitelik arz edeceğini düşünen Dostoyevski, Yeraltından Notlar’da kurguladığı yeraltı adamı karakteri aracılığıyla, doğa yasalarını temel alan ve Çernişevski gibi materyalist düşünürler tarafından savunulan toplumsal mühendislik fikrinin hiçbir şekilde uygulamaya konulmayacağını göstermek ister. Bunu gerçekleştirmek için dolaylı bir yol izleyen ve yeraltı adamı aracılığıyla determinist bir ideolojinin penceresinden dünyaya bakan bir karakter yaratan Dostoyevski, bu karakterin bakışından hareketle tüm insani edimlerin zorunlu bir nedensellik tarafından belirlendiğini idrak eden bilincin verdiği irrasyonel, çelişkili ve bir anlamda saçma tepkileri gün yüzüne çıkarır. Karşıt olduğu öğretinin perspektifinden bir anlatı ortaya koyan Dostoyevski böylece materyalist bir determinizm ileri süren ideolojiyi adeta içeriden çürütmeye çalışır. Bu makalenin amacı Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ını takip ederek, istemelerini, arzularını ve seçimlerini özgürce hayata geçiremeyeceğinin bilincine varan yeraltı adamının düştüğü çelişkili varoluşu irdelemek ve böylece determinist öğretilerin kabul edilmesi güç olan pratik sonuçlarını anlaşılır kılmaktır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Felsefe Bilmemeye Katlanabilir mi? Heidegger'de Hakikatin Bir Hakikat-Olmayan Olarak İfşa Edilmesi
    (2020) Esenyel, Adnan
    Klasik metafiziği, varolanlara ilişkin ortaya çıkan bir hakikat araştırması olarak değerlendiren Heidegger’e göre bu durum, varolanların verilmişliğini, yani Varlığı tümüyle göz ardı eder. Tekniğin hâkim olduğu bir bilme eylemi içerisinde modern özne, doğaya ve tüm varolanlara adeta saldırır ve hakikati onlardan tabir-i caizse zorla söküp almaya çalışır. Bütün bir doğayı denetim altına alabilmek için varolanlarla girilen böylesi teknik ve teorik bir ilişkide bilmemeye hiç yer bırakılmaz. Oysa Heidegger’e göre varolanları bize veren ve hatta onlarla teknik ya da teorik bir bağlantı kurmamızın olanağını meydana getiren şeyin kendisi bizzat bilmeye ve kavramlaştırmaya direnmektedir. Üstelik karşılaştığımız varolanlara ilişkin bir bilmenin ve hakikatin ortaya çıkabilmesi, Heidegger’e göre ancak bu bilinmezin kendisini bir giz olarak geri çekmesi ile mümkün hale gelir. Bu çalışmanın amacı Heidegger’de hakikatin ve her tür bilmenin aslında özsel olarak hakikat-olmayana ve bilinemez olana nasıl bağlandığını göstermektir. Böylece Heidegger’in tasavvur ettiği yeni felsefe kavrayışı, mutlak bir hakikate tabi olmak yerine asla tam olarak bilenemeyecek olan gizin tecrübesine varmaya çalışacaktır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Felsefe Bilmemeye Katlanabilir mi? Heidegger’de Hakikatin Bir Hakikat-Olmayan Olarak İfşa Edilmesi
    (2020) Esenyel, Adnan
    Klasik metafiziği, varolanlara ilişkin ortaya çıkan bir hakikat araştırması olarak değerlendiren Heidegger’e göre bu durum, varolanların verilmişliğini, yani Varlığı tümüyle göz ardı eder. Tekniğin hâkim olduğu bir bilme eylemi içerisinde modern özne, doğaya ve tüm varolanlara adeta saldırır ve hakikati onlardan tabir-i caizse zorla söküp almaya çalışır. Bütün bir doğayı denetim altına alabilmek için varolanlarla girilen böylesi teknik ve teorik bir ilişkide bilmemeye hiç yer bırakılmaz. Oysa Heidegger’e göre varolanları bize veren ve hatta onlarla teknik ya da teorik bir bağlantı kurmamızın olanağını meydana getiren şeyin kendisi bizzat bilmeye ve kavramlaştırmaya direnmektedir. Üstelik karşılaştığımız varolanlara ilişkin bir bilmenin ve hakikatin ortaya çıkabilmesi, Heidegger’e göre ancak bu bilinmezin kendisini bir giz olarak geri çekmesi ile mümkün hale gelir. Bu çalışmanın amacı Heidegger’de hakikatin ve her tür bilmenin aslında özsel olarak hakikat-olmayana ve bilinemez olana nasıl bağlandığını göstermektir. Böylece Heidegger’in tasavvur ettiği yeni felsefe kavrayışı, mutlak bir hakikate tabi olmak yerine asla tam olarak bilenemeyecek olan gizin tecrübesine varmaya çalışacaktır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Felsefe Bilmemeye Katlanabilir mi?: Heidegger’de Hakikatin Bir Hakikat-Olmayan Olarak İfşa Edilmesi
    (Arslan TOPAKKAYA, 2020) Esenyel, Adnan
    Klasik metafiziği, varolanlara ilişkin ortaya çıkan bir hakikat araştırması olarak değerlendiren Heidegger’e göre bu durum, varolanların verilmişliğini, yani Varlığı tümüyle göz ardı eder. Tekniğin hâkim olduğu bir bilme eylemi içerisinde modern özne, doğaya ve tüm varolanlara adeta saldırır ve hakikati onlardan tabir-i caizse zorla söküp almaya çalışır. Bütün bir doğayı denetim altına alabilmek için varolanlarla girilen böylesi teknik ve teorik bir ilişkide bilmemeye hiç yer bırakılmaz. Oysa Heidegger’e göre varolanları bize veren ve hatta onlarla teknik ya da teorik bir bağlantı kurmamızın olanağını meydana getiren şeyin kendisi bizzat bilmeye ve kavramlaştırmaya direnmektedir. Üstelik karşılaştığımız varolanlara ilişkin bir bilmenin ve hakikatin ortaya çıkabilmesi, Heidegger’e göre ancak bu bilinmezin kendisini bir giz olarak geri çekmesi ile mümkün hale gelir. Bu çalışmanın amacı Heidegger’de hakikatin ve her tür bilmenin aslında özsel olarak hakikat-olmayana ve bilinemez olana nasıl bağlandığını göstermektir. Böylece Heidegger’in tasavvur ettiği yeni felsefe kavrayışı, mutlak bir hakikate tabi olmak yerine asla tam olarak bilenemeyecek olan gizin tecrübesine varmaya çalışacaktır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Felsefenin Özünden Felsefenin Felsefesine: Dilthey’da Bir Dünya Görüşü Öğretisi Olarak Felsefe
    (2020) Esenyel, Adnan
    Bir metafizik olarak gelişen geleneksel felsefenin özcü ve evrenselci yapısının, insanın bilinçli ve amaçlı dünyatecrübesini anlama noktasında tümüyle işlevsiz kaldığını düşünen Alman filozof Wilhelm Dilthey, insanın tarihsel vekültürel tekilliğini verecek olan bir anlama yöntemi geliştirmek ister. Dilthey bu sebeple her şeyden önce gelenekselmetafiziğin çıkmazını göstermek durumundadır. Ona göre geleneksel felsefenin, evrensel bir hakikate ulaşma ideali,tarihselliğin üstesinden gelinemez önceliği sebebiyle hayata geçirilemez bir proje olarak ortaya çıkar. Dahası Diltheygeleneksel felsefenin yalnızca tarihsel ve kültürel bağlama ait olan bir Dünya Görüşü meydana getirdiğigörüşündedir. Eğer metafizik bu şekilde, yaşamı yalnızca bir yönüyle sunabilen bir Dünya Görüşü olarak ortayaçıkıyorsa o halde metafizik yönelim, insanın araştırılmak ve anlaşılmak durumunda olan tekil bir kültürel yaşantısınadönüşmektedir. İşte bu yolla felsefe Dilthey’ın kavrayışında bir metafelsefeye dönüşmektedir. Zira Diltheygeleneksel felsefeyi, incelenmesi gereken bir Dünya Görüşü olarak ileri sürerek aslında bir felsefenin felsefesinigerçekleştirmek ister. Bu çalışma Dilthey'ın geleneksel felsefe eleştirisini değerlendirmeyi ve onun tarafından ortayakonulan bir metafelsefenin olanağını incelemeyi amaçlamaktadır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    GADAMER'DE ÖNYARGILARIN REHABİLİTASYONU
    (2020) Esenyel, Adnan
    Önyargısız ve varsayımsız bir anlamanın mümkün olmadığını düşünen Gadamer,önyargı ile anlama arasında oluşan döngüselliği insanın temel bir varolmahali olarak sunar. Gadamer için bütün mesele anlamayı her seferinde önceleyenve böylece mümkün kılan önyargıları hermeneutik bir tavırla bilince taşımak veifşa etmektir. Önyargılara ilişkin böylesi bir rehabilitasyon neticesinde, anlamanınhakikatini açan önyargılar ile doğru anlamayı engelleyen önyargılar arasındabir ayrım yapma olanağı ortaya çıkar. Fakat bu süreç, genel olarak bizzat önyargılarınhükmü altında anlayan yorumcunun elinde değil, fakat bir diyalektikdiyalog olarak süregiden tarihin belirlenimindedir. Dolayısıyla yorumcunun görevi,önyargıların rehabilitasyonu aracılığıyla, mümkün olan en sahici şekilde butarihsel diyaloğa dâhil olmaktır. Mevcut çalışmanın amacı önyargıların üstesindengelinemez önceliğinin yanında, tarihin de belirleyici konumunu vurgulayanGadamer’in felsefi hermeneutiğinin içerimlerini ve doğurduğu bazı sonuçlarıserimlemektir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    GADAMER’DE ÖNYARGILARIN REHABİLİTASYONU
    (2020) Esenyel, Adnan
    Önyargısız ve varsayımsız bir anlamanın mümkün olmadığını düşünen Gadamer,önyargı ile anlama arasında oluşan döngüselliği insanın temel bir varolmahali olarak sunar. Gadamer için bütün mesele anlamayı her seferinde önceleyenve böylece mümkün kılan önyargıları hermeneutik bir tavırla bilince taşımak veifşa etmektir. Önyargılara ilişkin böylesi bir rehabilitasyon neticesinde, anlamanınhakikatini açan önyargılar ile doğru anlamayı engelleyen önyargılar arasındabir ayrım yapma olanağı ortaya çıkar. Fakat bu süreç, genel olarak bizzat önyargılarınhükmü altında anlayan yorumcunun elinde değil, fakat bir diyalektikdiyalog olarak süregiden tarihin belirlenimindedir. Dolayısıyla yorumcunun görevi,önyargıların rehabilitasyonu aracılığıyla, mümkün olan en sahici şekilde butarihsel diyaloğa dâhil olmaktır. Mevcut çalışmanın amacı önyargıların üstesindengelinemez önceliğinin yanında, tarihin de belirleyici konumunu vurgulayanGadamer’in felsefi hermeneutiğinin içerimlerini ve doğurduğu bazı sonuçlarıserimlemektir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Is Nietzsche an Existentialist?
    (Beytulhikme Felsefe Cevresi, 2019) Esenyel, Adnan
    The term existentialism is generally perceived as an intellectual movement that values existence rather than essence and individuality over universality. In this context, many historians of philosophy regard Friedrich Nietzsche as one of the cornerstones of the existentialist movement, for his emphasis on the individual and concrete human. On the other side, Nietzsche's philosophical corpus contains many notions which cannot be reconciled with the thought of existentialism. Based on concepts like nihilism, Overman, will to power and eternal recurrence the present work discusses to what extent Nietzsche's philosophical project aligns itself with the existentialist movement and in the end concludes that Nietzsche cannot be regarded as an existentialist.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Merhamet, Acı ve Kurtuluş: yaşamın anlamsızlığı karşısında Schopenhauer ve Nietzsche
    (2023) Esenyel, Adnan
    İnsanın temel duygu durumlarından birisi olan merhamet Schopenhauer ve Nietzsche’nin düşünce dünyasında birbirine tümüyle zıt olan iki konum işgal etmektedir. Merhamet Schopenhauer için temel etik değer olarak insanın bu kötücül dünyadan kurtuluşunun anahtarlarından birisini temsil ederken Nietzsche için merhamet, sürü içgüdüsüne sahip insanın kendi zayıflığını örtbas etmek ve bu zayıflığı bizzat yaşamın kendisine aktararak onu değerden düşürmek için kullandığı bir araca dönüşür. Schopenhauer doğrudan dünyanın bir yorumundan hareketle onun ıstırabını ve sefaletini bir veri kabul ederek böylesi bir gerçekliği yaşayan her canlıya ancak merhametle yaklaşılması gerektiğini ileri sürer. Oysa Nietzsche bizzat insanın dünyayı yorumlama eylemini analiz ederek, merhametin bir dünya yorumu olarak çok derinlerde bir takım yaşam karşıtı yozlaşmış güdüleri sakladığını ifşa eder. Makalenin amacı söz konusu iki farklı başlangıç noktasını temele alarak merhamet eyleminin bu iki filozofun düşüncesinde sahip olduğu anlam katmanlarını aydınlatmaktır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    MÜZİK BİR TÜR FELSEFE OLABİLİRMİ?SCHOPENHAUER'DA MÜZİĞİN ANLAMI
    (2020) Esenyel, Adnan
    Varoluş bilmecesinin çözümü söz konusu olduğunda müziği en az metafizik kadar önemli bir faaliyet olarak değerlendiren Arthur Schopenhauer,böylece müzik ile felsefe arasında zannedilenden ve çoğu kişinin kabul edebileceğinden çok daha yakın bir ilişki olduğu iddiasındadır.Bunun sebebi özellikle varoluşun özüne, değerine ve anlamınailişkin sorunun bizzat bu iki etkinliğin ortak şekilde kullanılmasını talep etmesidir. Böyleceaslındafelsefi yöntemden tümüyle farklı bir şekilde icra edilse de ve hatta özünde kavramsal bilmeye tamamen yabancı olsa da müzikSchopenhauer’dabir tür metafizik yapma tarzı olarak kendisini ortaya koyar.Ancak felsefe ve müzik arasındaki birlikteliği sunabilmekiçin filozof, müziğin hem ontolojik hem de epistemolojik açıdan felsefenin düzeyinde bir icra gerçekleştirdiğini göstermek zorundadır.Bununiçin Schopenhauer müziğin evrensel, ideal, özselveezeli-ebediolanbir bilme tarzına karşılık geldiğini kanıtlamaya çalışır. Bu araştırmanın sonucunda,müzik tarafından sağlanan bilginin felsefi bilgiden aşağı kalmadığı gibi, müziğin, varoluşun kendisine yönelik insanın alabileceği en değerli tavırlardan birisini temsil ettiği açığa çıkar.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    MÜZİK BİR TÜR FELSEFE OLABİLİRMİ?SCHOPENHAUER’DA MÜZİĞİN ANLAMI
    (2020) Esenyel, Adnan
    Varoluş bilmecesinin çözümü söz konusu olduğunda müziği en az metafizik kadar önemli bir faaliyet olarak değerlendiren Arthur Schopenhauer,böylece müzik ile felsefe arasında zannedilenden ve çoğu kişinin kabul edebileceğinden çok daha yakın bir ilişki olduğu iddiasındadır.Bunun sebebi özellikle varoluşun özüne, değerine ve anlamınailişkin sorunun bizzat bu iki etkinliğin ortak şekilde kullanılmasını talep etmesidir. Böyleceaslındafelsefi yöntemden tümüyle farklı bir şekilde icra edilse de ve hatta özünde kavramsal bilmeye tamamen yabancı olsa da müzikSchopenhauer’dabir tür metafizik yapma tarzı olarak kendisini ortaya koyar.Ancak felsefe ve müzik arasındaki birlikteliği sunabilmekiçin filozof, müziğin hem ontolojik hem de epistemolojik açıdan felsefenin düzeyinde bir icra gerçekleştirdiğini göstermek zorundadır.Bununiçin Schopenhauer müziğin evrensel, ideal, özselveezeli-ebediolanbir bilme tarzına karşılık geldiğini kanıtlamaya çalışır. Bu araştırmanın sonucunda,müzik tarafından sağlanan bilginin felsefi bilgiden aşağı kalmadığı gibi, müziğin, varoluşun kendisine yönelik insanın alabileceği en değerli tavırlardan birisini temsil ettiği açığa çıkar.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Nietzsche’nin Sokrates’i Kimdir?
    (2020) Esenyel, Adnan
    Sokrates, Nietzsche’nin felsefi külliyatında her zaman belirleyici ve önemli bir yere sahip olmuştur. Zira Nietzsche’ye göre Batı felsefesi adını verdiğimiz organizasyon esasen Sokratik bir proje olarak karşımıza çıkar. İşte bu sebeple Nietzsche’ye göre, Sokrates’in varlığında cisimleşen bir etkinlik olarak Batı felsefesinin ve metafiziğinin gerçek niyeti, Sokrates’e ve onun kişiliğine ilişkin bir tartışma yürütmeden ortaya çıkarılamaz. Bu bağlamda mevcut çalışma; sırasıyla Tragedya’nin Doğuşu’nda, Şen Bilim‘de ve Putların Alacakaranlığı’nda Nietzsche’nin resmettiği Sokratik tipin gelişimini takip etmeye çalışır. Zira bu üç eser, karşılıklı olarak bir soru-cevap diyaloğu meydana getirmek suretiyle adeta organik bir bütünlük sergiler ve her aşamada daha da derinleşen bir Sokrates portresi sunar.

| Düzce Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Düzce Üniversitesi, Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, Düzce, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim