Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 1003
  • Öğe
    Pandemi ışığında modülerite ve pop up kavramlarıyla sağlık yapılarına esnek bakış
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Sarıyerli, Güler; Yıldız, Nuray Benli
    Mimarlık çalışmaları; teknolojik, ekonomik, toplumsal, sosyal ve kültürel değişimlere göre gelişmektedir. Teknoloji ise mimarlığın gelişmesinde her dönem aktif rol üstlenmiştir. Endüstri devrimiyle başlayan teknolojik gelişmeler sonucu dünya genelinde çok hızlı bir büyüme meydana gelmiştir. Bu duruma plansız ve öngörüsüz kentlerdeki aşırı nüfus artışları da eklenince salgın hastalıkların oluşması ve yayılması tetiklenmiştir. Günümüzde yaşanan COVİD-19 pandemisi gibi medeniyetler, geçmiş zamanlarda da birçok salgın hastalıklar geçirmiş ve bu hastalıklardan mimarlık gibi birçok disiplin de etkilenmiştir. Yaşanan çevre kirliliği, küresel ısınma, plansız betonlaşmayla yaşanan ekolojik dengesizliğe bağlı olarak gelecekte de dünyamızda benzer salgın hastalıkların oluşması öngörülebilmektedir. Bu çalışmada pandemi etkisinde mimarinin sağlık binaları özelinde değişimine bakılmış olup esnek tasarım kavramı, kuramları ve yöntemlerini, hastane tasarımlarını inceleyen yurtiçi ve yurtdışı önemli alan dizinine sahip makaleler, bildiriler tezler titizlikle incelenmiştir. Tez çalışmasında mevcut ve potansiyel salgınlara veya acil durumlara yanıt olarak hastanelerin modüler inşasının potansiyeli araştırılmıştır. Sağlık binalarında esnek tasarımı için modülerite ve pop up mimari kavramlarına odaklanılmış ve esneklik için bu iki kavram önerilmiştir. Modülerite ve pop up mimari kavramları özelinde yurtiçinden ve yurt dışından on örnek proje seçilip incelenmiştir. Bu projelerin öncelikle ülke, yapım sebebi, boyutu, yapım süresi bilgileri tablo şeklinde açıklanmıştır. Sonrasında seçilen örnekler sağlık yapısı ölçeği olarak; hastane kompleksi, işlevsel birim mobil, işlevsel pop up iç mekân modülleri olmak üzere üç kategoride sınıflandırılmıştır. Sınıflandırılan örneklerin modülerleşmeyi hangi yapı elemanlarıyla sağladıkları, stratejik yer seçimleri olup olmadığı, akıllı teknoloji kullanım durumu, pop up mimari olarak geçici mi kalıcı mı hale geldiği ve projelerin esnekliğindeki önemli notları barındıran sekiz başlık altında detaylı olarak incelenip tablolaştırılmıştır. Tez çalışmasında modülerlik, pop up mimari ve mobil üniteler arasında kavramsal ve birbirini tamamlaması açısından kuvvetli bir ilişki olduğu saptanmıştır. Pop up kavramı mimari mekân olarak mobil (hareketli) mekanları kullanmakta esneklik yöntemi olarak ise modüleriteden yararlanmaktadır. Bu çalışmada modülerlik yöntemi; esnekliği sağlaması, kolay monte demonteye imkân sağlaması, değişebilirlik, dönüşebilirlik, yeniden kullanım, sürdürebilirlik, kullanıcı faydasını gözetme, olağanüstü durumlara veya teknolojideki gelişmelere hızlı cevap vermesi açısından sağlık binaları tasarımında esneklik yöntemi olarak önerilmektedir. Yapılan incelemeler ve çıkarımların Türkiye' de mevcut ve gelecekteki sağlık binaları projelerinde, esnek tasarım kavramı açısından dikkate alınması umulmaktadır. Anahtar Sözcükler: Pandemi, Esnek tasarım, Sağlık binaları, Modülerite, Pop up mimari.
  • Öğe
    S. officinalis ekstraktı ile yeşil hidrotermal sentezlenen nanokompozitlerin manyetik ve süperkapasitör özelliklerinin araştırılması
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Zenkin, Kübra; Durmuş, Sefa
    Son yıllarda dünyada, enerji kıtlığı ve küresel ısınmanın meydana gelmesi yeşil enerji depolama cihazları olarak süperkapasitörlere olan ihtiyacı arttırmıştır. Bu nedenle, toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için yüksek enerji yoğunluğuna sahip, düşük maliyetli yeni süperkapasitörler geliştirilmelidir. Süperkapasitör türü olan psödokapasitörlerin Faradaik redoks reaksiyonları, genellikle metal iyonlarının birden fazla değerlik durumuna sahip olduğu metal oksitlerde gerçekleştirilmektedir. Geçiş metal oksit psödokapasitörler, değişken oksidasyon adımları nedeniyle yüksek enerji yoğunluğuna, yüksek özgül kapasitansa, üstün özgül enerjiye ve büyük yük transfer reaksiyon özelliklerine sahiptir ve bu da onları yüksek performanslı süperkapasitörler için benzersiz adaylar haline getirmektedir. Son zamanlarda, psödokapasitör uygulamaları için geçiş metal oksit bazlı malzemelerin araştırılması ve geliştirilmesi için birçok çalışma yürütülmektedir. Bu tez çalışmasında teorik psödokapasitör özelliği yüksek, NiO'in elektrokimyasal özelliklerini geliştirmek için, Fe3O4, Co3O4, CuO ve ZnO geçiş metal oksitleri ile Salvia officinalis (S. officinalis) bitki ekstrakt aracılı hidrotermal yöntem kullanılarak nanokompozitler sentezlendi. Sentez, 120°C, 12 s (HT-I) ve 180°C, 24 s (HT-II) olmak üzere iki farklı çalışma şartlarında gerçekleştirildi. Sentezlenen nanokompozitlerin yapısal karakterizasyonu Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi (FT-IR), Toz X-Işını Kırınımı (PXRD), Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM), Enerji Dağılımlı X-Işını Spektroskopisi (EDX) yöntemleri kullanılarak karakterize edildi. Nanobileşiklerin X- ışını kırınımından elde edilen tam genişlik yarı maksimum (FWHM) değerleri ile kristalit boyutu hesaplamasında Scherrer ve Williamson-Hall (W-H) formülleri kullanıldı. Ek olarak mikro gerinim, gerilim ve enerji yoğunluğu, W-H modelleri olan düzgün deformasyon model (UDM), düzgün gerilme (stress) deformasyon model (USDM) ve düzgün deformasyon enerji yoğunluğu model (UDEDM) ile analiz edildi. Manyetik ve elektrokimyasal davranışları Titreşimli Numune Manyetometresi (VSM) ve Dönüşümlü Voltametri (CV) analizleri kullanılarak aydınlatıldı. HT-II yöntemi ile sentezlenen nanokompozitlerin HT-I yöntemine kıyasla çok daha küçük partikül boyutlu ve homojen yüzey morfolojisine sahip olduğu belirlendi. Yapılan VSM ve CV analiz sonuçlarına göre NiO NP ve NiO/Fe3O4, NiO/Co3O4, NiO/CuO, NiO/ZnO nanokompozitlerin hem doygunluk manyetizasyonunda hem de spesifik kapasitans değerlerinde önemli artış tespit edildi.
  • Öğe
    Rüzgâr devriğinin uzaktan algılama yöntemleri ile tespiti ve modellenmesi
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Çınar, Tunahan; Aydın, Abdurrahim; Türk, Yılmaz
    Şiddetli rüzgârlar, ormanlık alanlarda kırık ve devrikler oluşturarak ekonomik zararlar ve ekolojik hasarlar meydana getirmektedir. Bu nedenle, hasar alanlarının hızlı tespiti, çevresel parametrelerin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması oldukça önemlidir. Bu çalışmada, 2017-2023 yılları arasında Türkiye'de meydana gelen rüzgâr devrik alanları, Sentinel-2A uydu görüntülerinden Normallize Fark Kesir İndeksi (Normalized Difference Fraction Index = NDFI) ile tespit edilmiştir. Tespit edilen alanlar, maksimum rüzgâr hızı, orman karışıklığı, rüzgâr devriğinden önceki 5 günlük toplam yağış, tekstür, yola uzaklık, yükselti, kök tipleri, eğim ve bonitet çevresel parametreleri kullanılarak Maksimum Entropi (Maximum Entropy = MaxEnt) yöntemiyle modellenmiştir. Türkiye'de 2017-2023 yılları arasında Orman Genel Müdürlüğü (OGM) kayıtlarından erişilebilen 3136 adet rüzgâr devriği verisinden 2577'si NDFI ile doğrulanarak tespit edilebilmiştir. Tespit edilen rüzgâr devrik alanlarının en büyüğü 125 hektar (ha) olup, en fazla etkilenen ağaç türü saf karaçamdır. Oluşturulan modellerde Eğri Altında Kalan Alan (Area Under Curve = AUC) değerlerine en yüksek Karadeniz Bölgesi'nde 0,899 ile en düşük Ege Bölgesi'nde 0,829 ulaşılmıştır. Model sonuçlarına göre rüzgâr devriklerinin meydana gelmesindeki en önemli parametrelerin rüzgâr hızı, yağış, bonitet ve yükselti olduğu tespit edilmiştir. Doğu Anadolu Bölgesi'nde yola uzaklık ve ormanların karışım durumu, Karadeniz Bölgesi'nde ise kök tipi ve tekstür parametreleri de diğer parametrelerin yanında önemli bulunmuştur. Çalışma sonucunda, Türkiye'de rüzgâr devriğinin meydana gelmesi için kritik rüzgâr hızı eşiğinin 56 km/sa, rüzgâr devriğinden önceki 5 günlük toplam yağış eşiğinin ise 42 kg/m² olduğu belirlenmiştir. Rüzgâr devriklerinin Türkiye'de deniz seviyesinden itibaren başlayarak 2100 m yükseltilere kadar ulaşabildiği alpin zon ve üzerindeki yükseltilerde bonitetin düşük olması nedeniyle azalma eğiliminde olduğu belirlenmiştir. Yetişme ortamı verim gücü (bonitet) sınıfının yüksek olduğu meşcerelerin daha hassas olduğu tespit edilmiştir. Doğu Anadolu Bölgesi'nde yola yakınlığın arttıkça rüzgâr devriğinin arttığı, iğne yapraklı-iğne yapraklı karışık ormanların olduğu alanlarda daha fazla rüzgâr devriğinin meydana geldiği belirlenmiştir. Karadeniz Bölgesi'nde ise kazık ve sığ kök tipine sahip ağaçlardan oluşan ve kumlu killi balçık türündeki topraklara sahip meşcerelerde daha fazla rüzgâr devriğinin meydana geldiği sonucuna ulaşılmıştır. Çalışma sonucunda en fazla rüzgâr devriğine hassas ormanların Karadeniz Bölgesi'nde bulunduğu belirlenmiştir. Bu çalışma, Türkiye genelinde rüzgâr devrik alanlarına ait veri tabanındaki eksiklikleri ve oluşan hasarın en aza indirilmesi için öneriler sunmaktadır.
  • Öğe
    Mil kaplama kalınlığının otomotiv turboşarjının dinamik davranışlarına etkisi
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Ok, Murat; Saruhan, Hamit
    Turboşarj, otomotiv motorlarına takılan, atmosferik basınçtaki havayı alıp, daha yüksek bir basınca sıkıştırıp, giriş valfleri aracılığıyla basınçlı havayı motora vererek performansı ve verimliliği artırmak için kullanılan sistemdir. Çoğu durumda kaymalı yataklarla desteklenen bir mille birbirine bağlanan türbin ve kompresör pervanesinden oluşur. Mil, turboşarj sisteminin en önemli bileşenlerinden biridir ve yüksek hızda çalışır. Mil titreşimleri doğal bir olgudur ve çevredeki yapıya doğru hareket ederek turboşarj sisteminin kararlılığını ve güvenilirliğini etkiler. Sistemin titreşimini etkileyen parametreler arasında uygun mil malzemesi özelliğinin seçimi kritik bir parametredir. Bu çalışma, AISI 4140 alaşımlı çelikten imal edilen mil için her biri sırasıyla 2, 4 ve 6 µm kalınlığa sahip Alüminyum Krom Nitrür (AlCrN), Titanyum Nitrür (TiN) ve Alüminyum Titanyum Nitrür (AlTiN) dahil olmak üzere farklı türdeki kaplama malzemeleri kullanılarak mil titreşiminin azaltılmasının mümkün olup olmadığını araştırmaya odaklanmaktadır. Kaplamalı ve kaplamasız turboşarj milinin rezonans frekansları, sönümleme ve mod şekilleri gibi doğal titreşim özellikleri, turboşarj milinin önceden tanımlanmış bir matematiksel modeli kullanılarak verilerin eğriye uydurulmasıyla ilgili olan Frekans Tepki Fonksiyonu ölçümleri yoluyla Deneysel Modal Analiz yapılarak elde edildi. Sonuçlar Sonlu Elemanlar Yöntemi ile sayısal olarak doğrulandı. Genel sonuçlardan, AlCrN, TiN, AlTiN kaplama kalınlıklarının rezonans frekansları üzerinde küçük bir etkiye sahip olduğu, ancak iyi bir sönümleme etkisi olduğu gözlemlendi. Turboşarj milinin rezonans frekanslarındaki rezonans tepkisi, özellikle sırasıyla 6 ve 4 µm kalınlığa sahip AlCrN ve AlTiN kaplama ile önemli ölçüde bastırıldığı gözlemlendi. Ayrıca AISI 4140 mil malzemesi özelliklerinde 70 adet numune hazırlanarak 2, 4 ve 6 µm kalınlığa sahip AlCrN, TiN ve AlTiN kaplamaların mekanik ve tribolojik özellikleri incelendi. Kaplama yüzeyi, numune kesitinden kaplama kalınlığı ve aşınmış yüzeyler taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile analiz edildi. X-Işını difraksiyonu ile PVD kaplamaların faz yapıları analizi edildi ve kaplamaların kristal boyutu ve kafes bozulması hesaplandı. Kaplamalara mikro sertlik testleri yapıldı. Tribolojik ölçümler için yağlı ve yağsız ortamlarda pi-on-disk testleri yapıldı. Test sonuçlarına göre; kaplamaların aşınma oranı ve sürtünme katsayısında azalmaya neden olduğu görüldü. Yağlı ortamda 2 µm, yağsız ortamda 4 µm kalınlığa sahip sırasıyla TiN ve AlCrN kaplamaların en düşük sürtünme katsayısına sahip olduğu görüldü. Maksimum sertliğe ve güçlendirme içeriğine sahip 6 µm kalınlığındaki TİN kaplamanın en düşük aşınma iz genişliği gösterdiği görüldü.
  • Öğe
    Bor bileşikleri ile modifiye edilmiş yeni nesil tutkallardan üretilen MDF'lerin performans özellikleri
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Arslan, Recai; Tozluoğlu, Ayhan
    Ahşap esaslı levhalar, günlük yaşantımızın birçok alanında yer bulan ve üretim faaliyetleri oldukça fazla olan malzemelerdir. Bu malzemeler sağlığa zararlı olan formaldehit gazını yaymaları, rutubet alımı sonucu boyutlarında meydana gelen değişimler ve yangın tehlikesi gibi çeşitli olumsuzluklar gösterebilmektedir. Bu olumsuzlukları minimize etmek için levha ve tutkal üretimlerinde yeni üretim teknolojileri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, bor modifiyeli yeni nesil hibrit üre-formaldehit tutkalları kullanarak MDF (orta yoğunluklu lif levha) levhaların fiziksel ve mekanik özelliklerini olumsuz etkilemeden formaldehit emisyonunda düşüş ve yanma direncinde artış sağlamaktır. Bu kapsamda borik asit ve boraks bileşikleri üre-formaldehit tutkal üretiminde kullanılmıştır. Bor bileşikleri tutkalda hem fiziksel modifikasyon hem de kimyasal modifikasyon yöntemi ile kullanılmıştır. Çalışma kapsamında üretilen üre-formaldehit tutkalların katı madde, pH, yoğunluk, akma süresi, jelleşme süresi ve serbest formaldehit miktarı belirlenmiştir. Bor bileşikleri ile kimyasal modifikasyon sonucu üretilen üre-formaldehit tutkallarda TGA (Termogravimetrik Analiz), ATR-FTIR (Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi), Raman ve katı C13-NMR (Nükleer Manyetik Rezonans) analizleri gerçekleştirilmiştir. Üretilen tutkallardan 40 x 40 x 1,4 cm ölçülerinde MDF levhalar üretilmiştir. MDF levhaların fiziksel (rutubet miktarı, kalınlığa şişme miktarı, su alma miktarı ve yoğunluk), mekanik (yüzeye dik yönde çekme, eğilme direnci ve elastikiyet modülü) ve diğer (aleve doğrudan maruz kalındığında tutuşabilirlik ve formaldehit emisyonu) özellikleri belirlenmiştir. Bu özelliklerdeki tüm sonuçlar kontrol levhasına göre kıyaslamaya tabi tutularak, % değişim oranları belirlenmiştir. Bor bileşiklerinin üre-formaldehit tutkal yapısına katılması analitik ölçümler sonucu ortaya konulmuştur. Bor bileşikleri tutkalın jelleşme sürelerini artırırken serbest formaldehit miktarlarını düşürmüştür. Bor bileşiklerinin kimyasal modifikasyon ile kullanımının MDF levhaların fiziksel özellikleri üzerindeki etkisinin minimum olduğu gözlemlenmiştir. Buna karşın levhaların mekanik özelliklerinde olumsuz bir etki görülmemiş, formaldehit emisyonunda düşüş ve yanma direncinde artış sağlanmıştır. Hem fiziksel hem de kimyasal modifikasyon işleminde boraks bileşiğinin sonuçlar açısından ön planda olduğu tespit edilmiştir. Bor bileşiklerinin üre-formaldehit tutkalda kullanımı açısından kimyasal modifikasyon işleminin daha etkili olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    İklim değişikliği ve düzenleyici ekosistem hizmetleri ilişkisi: Düzce kenti örneği
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Başaran, Nermin; Eroğlu, Engin
    Sanayi Devrimi ile birlikte artan antropoje nik etkiler, iklim değişimi sürecini hızlandırmıştır. Bu durum, iklim sisteminde yeryüzünün ısınması, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi ve aşırı hava olaylarının şiddet ve sıklığının artması gibi çeşitli değişimlere yol açmıştır. İklim değişikliğinin etkileri, her bölgeyi farklı şekillerde etkilemekte ve bu da yere özgü uyum çalışmalarının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmanın temel amacı, Düzce ilinin iklim değişikliğine karşı direncini artıracak ve değişen çevresel koşullara uyum sağlayacak bir çerçeve geliştirmektir.Bu amaçla yapılan çalışmanın birinci aşamasında, geleceğe yönelik iklim projeksiyonları oluşturulmuş ve iklim hassasiyeti haritaları çıkarılmıştır. İkinci aşamada, bölgenin topografik çeşitliliği ve net birincil üretim haritaları oluşturulmuştur. Üçüncü aşamada, ekosistem düzenleme hizmetlerine ilişkin nitel ve nicel değerlendirmeler yapılarak, birey, yeşil altyapı bileşeni ve arazi örtüsü düzeyinde ekosistem hizmetleri hesaplanmıştır. Son aşamada ise tüm veriler bir araya getirilerek, birey düzeyinden arazi örtüsü düzeyine kadar uzanan öneriler geliştirilmiştir.Elde edilen bulgular, Düzce'de 2100 yılına kadar SSPs 5-8.5 senaryosuna göre 6-7°C'lik bir sıcaklık artışı ve yağışlarda %10-17 oranında bir azalış beklenmektedir. Ayrıca, ekstrem hava olaylarının artışı, Düzce ovası ve çevresinde kırılganlığı artıracaktır. Aynı bölgede, ekosistem düzenleme hizmetlerinin kapasitesi diğer bölgelere göre daha düşük seviyede bulunmuştur. İlçede en yüksek ekosistem hizmeti kapasitesine ormanlar sahipken, kentsel çekirdekte mezarlıklar düzenleme hizmeti kapasitesi en yüksek yeşil alanlardır. Bitki popülasyonları düzeyinde ise Fagus orientalis Lipsky. en yüksek katkıyı sağlayan tür olarak öne çıkmıştır. Sonuç olarak, iklim hassasiyeti yüksek alanlarda arazi değişimi, yeşil altyapı bileşenlerinin planlanması ve bitki tür seçimi, iklim değişikliği etkilerinin azaltılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Efteni Gölü ve Merkez ilçesini içine alan Düzce büyük ova sınırları içerisindeki ekolojik restorasyon çalışmaları, 1/25.000 planlama kararlarından 1/1000 uygulama projelerine kadar ekosistem temelli uyum stratejilerini içermeli ve peyzaj bilgi sistemi oluşturulmalıdır.
  • Öğe
    Hidrojenle zenginleştirilmiş biyodizel-dizel yakıt karışımı ile beslenen bir motorda yanma, performans, emisyon ve titreşim karakteristiklerinin incelenmesi
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Alçelik, Necdet; Sarıdemir, Suat
    Karbon ayak izi, bireyler, kurumlar ve ülkeler tarafından atmosfere salınan toplam sera gazı miktarını gösterir. Fosil yakıtların yaygın kullanımı karbon ayak izini artıran büyük bir etkendir. Bu nedenle enerji üretimi ve tüketiminde sürdürülebilir alternatiflere yönelmek, fosil yakıtların tükenmesini önleme çabalarının yanı sıra iklim değişikliği ile mücadelede de etkili bir adımdır. Bu bakımdan biyodizeller fosil yakıtların tükenmesine karşı bir çözüm sunsa da bu avantajla birlikte üretim süreçleri ve kullanımının çevresel sürdürülebilirlik üzerindeki etkileri de göz önünde bulundurulmalıdır. Birçok bilimsel çalışma biyodizel yakıt ile motor performansının standartların altında kaldığını göstermiştir. Yukarıda bahsedilen olumsuz durumların üstesinden gelmek için silindirde enerji taşıyıcısı olarak hidrojenin kullanılabilirliği son zamanlarda alternatif yakıt araştırmacıları için popüler bir konu haline gelmiştir. Bu çalışmada, dizel-biyodizel-hidrojen yakıtları belirli oranlarda karıştırılarak test yakıtları elde edilmiştir. Elde edilen yakıtların 3 silindirli, su soğutmalı ve ön yanma odalı dizel bir motorda yanmaya, performansa, emisyonlara ve titreşime olan etkilerini incelemek amacı ile deneyler yapılmıştır. Deneyler sabit 2200 d/d sabit motor devrinde ve farklı farklı yükler (15, 30, 45 ve 60 Nm) altında gerçekleştirilmiştir. Öncelikle referans verileri elde etmek için geleneksel dizel yakıtı (D) kullanılmış, ardından atık yemek yağlarından üretilen biyodizel, hacimce %20 oranında geleneksel dizel yakıt ile karıştırılmasıyla elde edilen B20 yakıtı kullanılmıştır. Kalan 4 yakıt ise B20 yakıtına ek olarak emme manifoldundan farklı akış debilerde (10, 20, 30 ve 40 L/dak) hidrojen gazı verilerek elde edilen test yakıtlarıdır. Bu yakıtlar sırasıyla B20+10 Lpm H2, B20+20 Lpm H2, B20+30 Lpm H2 ve B20+40 Lpm H2 olarak adlandırılmıştır. Sonuç olarak, B20 yakıtının özgül yakıt tüketimi değeri dizel yakıta kıyasla %8,78 oranında artmış ve ardından hidrojen ilavesi özgül yakıt tüketimi değerini B20+10 Lpm H2, B20+20 Lpm H2, B20+30 Lpm H2 ve B20+40 Lpm H2 için sırasıyla %8,8, %13,02, %17,16 ve %22,12 oranında düşürmüştür. Hidrojen zenginleştirmenin ayrıca termik verim üzerinde olumlu bir etkisi olmuştur. Termik verim, dizele kıyasla B20 yakıtında %6,14 oranında düşmesine rağmen, B20+10 Lpm H2, B20+20 Lpm H2, B20+30 Lpm H2 ve B20+40 Lpm H2 yakıtlarında sırasıyla %4,51, %5,05, %5,62 ve %7,12 oranında artmıştır. B20 yakıtına 10, 20, 30 ve 40 Lpm H2 eklenmesi NOx emisyonlarını sırasıyla %31,25, %33,08, %38,87 ve %41,46 oranında azaltırken, CO emisyonlarını da sırasıyla %17,47, %30,73, %51,8 ve %59,04 oranında azaltmıştır. Ortalama titreşim değerleri (at) tüm motor yüklerinde D yakıtına kıyasla B20 yakıtı ile %0.55 oranında azalmış ve B20 yakıtına kıyasla B20+10 Lpm H2, B20+20 Lpm H2, B20+30 Lpm H2, B20+40 Lpm H2 yakıtları sırasıyla ortalama %2,34, %4,07, %6,38 ve %22,84 oranında artmıştır.
  • Öğe
    Antivirüs seçimi için bulanık analitik hiyerarşi süreci tekniği ve bir uygulama
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Söylemez, Hasan; Cihan, Ahmet
    İnsanların yaşamlarının kolaylaşmasında önemli bir yere sahip olan bilgi teknolojileri, internet kullanımına duyulan ihtiyacı arttırmıştır. İnternet ile bu teknolojiler zaman, maliyet, işgücü gibi farklı alanlarda kolaylıklar sağlamıştır. Endüstri 3.0 ile başlayan teknoloji süreci, Endüstri 4.0 ile akıllı teknolojilere zemin hazırlamıştır. Nesnelerin İnterneti ile milyarlarca cihazın uyum içerisinde çalışması mümkün hale gelmiştir. İnternet kullanıcılarının sayısındaki artış, internet kullanımından kaynaklanan güvenlik sorunlarını beraberinde getirmiştir. Akıllı teknolojiler ile sürekli yenilenen ve döngü halinde tekrarlanan güvenlik sorunları, dikkat çekici bir boyuta ulaşmıştır. Gerçekleşen sorunlar nedeniyle ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti ve diğer devletler de önlemlerini almıştır. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu gibi ülkemiz devlet kurumlarının ya da küresel ölçekte yer alan Birleşmiş Milletler, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü gibi uluslararası kuruluşların da yaşanan teknoloji süreci içerisinde, siber güvenliği azami düzeyde önemsediği görülmektedir. Bilgisayar kullanan kişi sayısının, küresel ölçekte artması nedeni ile hem sistem yöneticileri hem de kişisel kullanıcılar için antivirüs yazılımlarına duyulan ihtiyaç da her geçen gün artış göstermektedir. Günümüzde virüslerin, cihazlara zarar veren etkilerinin önlenmesinde antivirüs yazılımlarından yararlanılmaktadır. Antivirüs yazılımları kendi aralarında farklılık gösterdiğinden dolayı antivirüs yazılımı seçim problemi ortaya çıkmıştır. Bu tez çalışmasında, bilgisayar kullanıcıları tarafından çok tercih edilen 5 farklı antivirüs yazılımı belirlenen kriterlere göre karşılaştırılmıştır. Kriterlerin belirlenmesinde ve karşılaştırılmasında 3 kişilik uzman bir ekipten alınan görüşlere başvurulmuştur. Ele alınan antivirüs yazılımı seçim problemi için Bulanık Analitik Hiyerarşi Süreci yönteminin, Mertebe Analiz Tekniği yaklaşımı kullanılarak uygun antivirüs yazılımı seçilmesine çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Antivirüs Seçimi, Bulanık Analitik Hiyerarşi Süreci Yöntemi, Mertebe Analiz Tekniği, Siber Güvenlik
  • Öğe
    Otonom araçlar için metasezgisel algoritmalar kullanarak olumsuz hava koşullarında yolo nesne algılama performansının iyileştirilmesi
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Özcan, İbrahim; Altun, Yusuf; Parlak, Cevahir
    Otonom sürüşlerde en büyük problemlerden biri nesnenin doğru ve hızlı bir şekilde algılanamamasıdır. Özellikle olumsuz hava koşullarında (OHK) nesne algılama önemli bir problem olmaktadır. Sisli, kar fırtınalı, sağanak yağışlı, kum fırtınalı gibi hava durumları nesne algılama algoritmalarının performansını düşürmektedir. Genel olarak nesne algılama algoritmaları çift aşamalı ve tek aşamalı olmak üzere iki kategoriye ayrılır. Çift aşamalı yaklaşım potansiyel nesne bölgeleri önerir ve bu bölgelerde nesne algılama işlemi gerçekleştirilir. Tek aşamalı yaklaşım da görüntünün tüm piksellerinin tek bir seferde işlenmesi ve analiz edilmesiyle nesne algılama işlemi gerçekleştirilir. Tek aşamalı yaklaşımda nesne tespitinde, hız ön plana çıkarken, çift aşamalı yaklaşımda ise daha yüksek doğruluk ön plana çıkmaktadır. Bununla birlikte tek aşamalı yaklaşıma sahip nesne algılama algoritmalarından YOLO (You Look Only Once) ve sonra çıkan sürümleri, nesneyi doğru algılama konusunda çift aşamalı algoritmalardan daha iyi olduğu durumlar da olmaktadır. Bu tez çalışması, bir Derin Öğrenme (DÖ) algoritması olan YOLO sürüm 5, 7 ve 9'u kullanan otonom araçlar için OHK'de nesne algılamanın iyileştirilmesine odaklanmıştır. DÖ'nün başarısı, YOLO'nun bu üç versiyonunun optimizasyon ve eğitim için kullanılan hiperparametrelerinin etkili bir şekilde ayarlanmasına bağlıdır. Hiperparametrelerin optimizasyonu, genellikle manuel olarak uygulandığı için, YOLO için açık bir araştırma konusudur. Bu tez çalışmasında, YOLOv5, YOLOv7 ve YOLOv9 hiperparametrelerini optimize etmek için Gri Kurt Optimizasyon (GKO), Yapay Tavşan Optimizasyon (YTO) ve Şempanze Lider Seçim Optimizasyonu (ŞLSO) meta-sezgisel algoritmaları ayrı ayrı uygulandı. Çalışma, OHK'de DAWN (Vehicle Detection in Adverse Weather Nature) veri kümesini ve RTTS (Real-Time Transportation System) veri kümesini kullanarak optimize edilmiş hiperparametrelerin OHK'de nesne algılama üzerindeki etkisine odaklanmıştır. Sonuçlar, GKO, YTO ve ŞLSO'ya sahip en yeni YOLO modellerinin, özellikle farklı zorluklardaki hava koşullarını ve yalnızca yola ait verileri içeren DAWN veri setinde, nesne tespitini önemli ölçüde iyileştirdiğini göstermiştir. YOLO modellerinin OHK için nesne algılama konusundaki genel performansı sırasıyla YOLOv7 + YTO ile %6,146, YOLOv7 + ŞLSO ile %6,277 ve YOLOv9 + GKO ile %6,764 artmıştır.
  • Öğe
    Kentsel alanların yayalaştırılması için kriterlerin geliştirilmesi: sakarya garı ve demiryolu örneği
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Pehlivan, Gökhan; Müderrisoğlu, Haldun
    Günümüzde her ne kadar alış-veriş, haberdar olma, haberleşme ve sosyalleşme gibi ihtiyaçlar internet araçları ile karşılanabilse de bu gibi ihtiyaçları yaya caddelerinde karşılayan kullanıcıların yoğunluğunu gözlemekte mümkündür. Kentlerde artan araç sayısı ve kalitesi, yüzyıllardır tercih edilen bir insan pratiği olan yürümek kadar sosyal, fiziksel, ruhsal ve ekonomik ihtiyaçların karşılanmasında etken değildir. Yayalaştırma çalışmaları kullanıcı odaklı tasarımın yanında yayalaştırması planlanan alanların alan seçim kriterlerine göre seçilmesi önemlidir. Yayalaştırılacak alanı kullanması muhtemel hedef kullanıcıların benzer alanlarda mevsimlere göre potansiyeli, alandan beklentileri ve güvenlik algılarının belirlenmesi anahtar yaklaşımdır. Bu çalışmanın amacı başarılı bir yayalaştırma çalışması için alan seçimi, yaya alanları fonksiyonlarının belirlenmesi ve yönetim süreçlerini kapsayan yayalaştırma kriterlerinin geliştirildiği bir modeli ortaya koymaktır. Çalışma kapsamında materyal olarak Sakarya garı ve demiryolu seçilmiş, Sakarya Çark Caddesi ve Güney Kore Seul Gyeongui Hattı Orman Parkı'ından ise örnek araştırma alanları olarak faydalanılmıştır. Bu amaçla çalışmada "Yayalaştırma çalışmalarının başarılı olduğu alanlarda kullanım artar, Yaya bölgelerindeki güvenlik algısı alana olan talebi etkiler, Yaya ve araçların birbirinden ayrılmadığı yaya bölgelerinde kaza miktarı artar, Yaya caddelerine ulaşımın alternatifli olması uygundur ve Sakarya kent merkezindeki demiryolu yayalaştırılmaya uygundur" hipotezleri test edilmiştir. Bu kapsamda gözlem ve anket çalışması yapılan örnek alanların başarısını etkileyen alan kalite kriterleri yayalaştırma çalışmalarında tasarım, konfor, bakım, faaliyet, ulaşılabilirlik–erişilebilirlik ve güvenlik-emniyet başlıkları altında puanlandırılmıştır. Alan seçim kriterleri Çevresel, ekonomik ve sosyal olmak üzere üç ana başlıkta modellenmiştir. Çalışma süresince çalışma alanlarında yıl boyu kullanıcı gözlemleri, kullanıcı güvenlik algısı ve kullanım tercihi anketleri, alan kalitesi belirleme çalışmaları yapılmıştır. Örnek yayalaştırma alanı olarak belirlenen alanda ise çevre fonksiyonları belirlenmiş, yayalaştırma potansiyel formu hazırlanarak puanlanmış ve muhtemel yaya sirkülasyonu GIS analizleri ile belirlenerek örnek tasarımın yaya girişleri oluşturulmuştur. Çalışmada alınan tüm veriler derlenmiş, örnek yayalaştırma alanının tasarımı yapılarak görselleri hazırlanmıştır. Hazırlanan tasarım üzerinde yayalaştırma kriterleri geliştirilerek araştırma tamamlanmıştır.
  • Öğe
    Güç sistemlerindeki durum tahmininin karga arama algoritması ile incelenmesi
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Andiç, Cenk; Öztürk, Ali
    Modern elektrik güç sistemlerinde, şebekenin izlenmesi, kontrolü ve yönetimi için doğru ve güvenilir durum tahmini sonuçları elde etmek kritik bir öneme sahiptir. Ölçüm cihazlarından toplanan veri setleri kullanılarak, sistemin durumu olan tüm baraların gerilim genlik ve açı değerleri tahmin edilmektedir. Bu tez çalışmasında, alternatif bir durum tahmincisi olarak yeni bir sezgisel yöntem olan Karga Arama Algoritması (KAA) önerilmiştir. Önerilen KAA tabanlı durum tahmincisi, IEEE 9, 14, 30, 57 ve 118 baralı test sistemlerinde test edilmiştir. KAA tabanlı durum tahmincisinin sonuçları, Newton-Raphson yük akışı çözümü referans kabul edilerek, literatürde iyi bilinen klasik sezgisel yöntemler olan Genetik Algoritma (GA), Parçacık Sürüsü Optimizasyonu (PSO) ve Yapay Arı Sürüsü Optimizasyonu (YASO) sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Sonuçlar, KAA tabanlı durum tahmincisinin doğruluk ve güvenilirlik açısından, ortalama mutlak yüzde hata gibi hata metrikleri aracılığıyla diğer yayımlanmış yöntemlerden daha iyi performans gösterdiğini kanıtlamaktadır. Bu çalışmada ayrıca, literatürdeki varsayımlara ek olarak kanal sayısı kısıtlı Fazör Ölçüm Birimi (FÖB) yerleşimi yapılarak türetilmiş ölçüm veri seti güçlendirilmiştir. Kanal sayısı dikkate alınarak yapılan optimal FÖB yerleşiminde, FÖB'lerin kurulduğu baraların konumu göz önünde bulundurularak ölçüm veri seti oluşturulmuştur. Bununla birlikte, siber saldırılar sonucunda ortaya çıkan kötü verilerin tespiti ve eliminasyonu için durum tahmin sonuçlarına ki-kare testi uygulanmıştır. Ki-kare testi ile ölçüm veri setinde kötü veri olup olmadığı tespit edilebilir ve sonrasında normalize edilmiş artık değerlere bakarak bu kötü veriler belirlenip elimine edilebilir. Ancak, kötü verilerin ölçüm veri setinden çıkarılması eksik veri oluşmasına neden olabilir ve bu da sistemin gözlemlenebilirlik şartlarını tehlikeye sokabilmektedir. Eksik ölçüm verilerini tamamlamak amacıyla yapay sinir ağları destekli bir veri madenciliği yaklaşımı önerilmiştir. Bu yöntem, KAA tabanlı durum tahmininin doğruluğunu artırarak, siber saldırı gibi beklenmedik durumlarda sistemin güvenilirliğini sağlamaya yardımcı olur. Sonuç olarak, KAA tabanlı durum tahmincisi, güç sistemlerinin daha güvenilir ve verimli bir şekilde yönetilmesine olanak tanımış ve bu alanda literatüre önemli bir katkı sağlamıştır. Bu tez çalışması, güç sistemlerinin analizi, işletilmesi ve planlanmasında gelecekteki araştırmalara yol gösterici niteliktedir.
  • Öğe
    Tarımsal atıklardan elde edilen karbon siyahının (CB) bisiklet lastiği imalatında kullanımı ve imal edilen malzemenin fiziko-mekaniksel özelliklerinin incelenmesi
    (Düzce Üniversitesi, 2025) Çetin, Esra; Gerengi, Hüsnü
    Dünya nüfusundaki hızlı artış ve buna bağlı olarak tüketim oranlarının yükselmesi, lastik endüstrisini sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler aramaya yönlendirmiştir. Atık ürünlerin çevreye verdiği zararların artan farkındalığıyla lastik üreticileri ve araştırmacılar doğal atık malzemelerin kauçuk karışımlarında kullanımını incelemeye başlamıştır. Karbon siyahının alternatif doğal malzemelerle ikamesi, atık malzemelerin geri dönüşümünü teşvik ederek karbon ayak izini azaltmak için umut verici bir çözüm sunmaktadır. Bu doğrultuda, tarımsal atıklar, gıda kabukları ve selüloz gibi yenilenemeyen biyolojik atıklarla ilgili geri dönüşüm çalışmaları önemli ölçüde artmıştır. Tarımsal bir atık ürün olan fındık kabukları, düşük maliyetleri, yüksek karbon içerikleri ve çeşitli endüstriyel uygulamalardaki çok yönlülükleri nedeniyle geri dönüşüm çalışmalarında sıklıkla tercih edilmektedir. Bu çalışmada, bisiklet lastiği üretiminde bir katkı maddesi olarak fındık kabuğundan elde edilen karbonun (FK) kullanımı potansiyeli araştırılmıştır. FK'nin lastik karışımlarında kullanılabilirliği, bisiklet lastiği formülasyonlarında yaygın olarak kullanılan karbon siyahı (CB) ile karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. Bisiklet lastiği formülasyonları, toplam karbon dolgu içeriği sabit tutularak 28 phr seviyesinde hazırlanmıştır. Başlangıçta, 28 phr ticari karbon siyahı ve 0 phr FK kullanılmıştır. Daha sonraki formülasyonlarda, karbon siyahı içeriği sırasıyla 21, 14, 7 ve son olarak 0 phr'ye düşürülmüş; buna karşılık FK içeriği sırasıyla 7, 14, 21 ve 28 phr'ye çıkarılarak azalan ticari karbon siyahının yerini almıştır. Hazırlanan beş farklı formülasyon, Mooney Viscosity (MV), Mooney Scorch (MS), reolojik testler, fizikomekanik testler, FTIR (Fourier Transform Infrared Spectroscopy), SEM (Scanning Electron Microscopy), TGA (Thermogravimetric Analysis), payne etkisi, plunger testi ve yol mukavemet testi gibi çeşitli analitik teknikler kullanılarak karakterize edilmiştir. Tüm formülasyonlarla lastikler başarılı bir şekilde üretilmiştir. 7 phr FK-21 phr CB içeren formülasyon hem fiziksel hem de dinamik özellikler bakımından tatmin edici sonuçlar sunmuştur. Bisiklet lastiklerinin kompozisyonlarında FK miktarının artmasının mekanik performansı azalttığını, ancak yine de bisiklet lastiği uygulamaları için gereken performans gerekliliklerini karşıladığını göstermektedir. Bu çalışmanın bulguları, FK'nin CB yerine kullanılmasının sürdürülebilir bir alternatif olduğunu ortaya koymuştur.
  • Öğe
    Kompozit dış duvar malzemeleriyle üretilen bir yapının yeşil yapı bilgi modellemesi açısından irdelenmesi
    (Düzce Üniversitesi, 2025) Benli, Nihal; Uğur, Latif Onur
    Günümüzde yapı sektöründe sürdürülebilirlik ilkelerinin uygulanması, çevresel etkilerin azaltılması ve doğal kaynakların etkin kullanımı açısından büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda Yapı Bilgi Modellemesi (BIM), yapıların tasarımı, yapımı, işletilmesi ve yaşam döngüsünün tüm aşamalarında bilgi temelli kararlar alınmasına olanak sağlayarak sürdürülebilir inşaat uygulamalarını destekleyen yenilikçi işlevsel bir araç olarak öne çıkmaktadır. Bu doktora çalışmasının temel amacı, sürdürülebilir inşaat yaklaşımı doğrultusunda BIM tabanlı simülasyon yöntemleri kullanılarak dış duvar malzemesi seçimlerinin çevresel performans açısından değerlendirilmesidir. Bu kapsamda; Türkiye'de yaygın olarak kullanılan ve yerli hammaddelerle üretilebilen üç farklı alternatif dış duvar malzemesi—Pişmiş Kil Tuğla, Gazbeton Blok ve Bims Blok—seçilmiş ve bunların enerji performansları ile çevresel etkileri karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Çalışmanın ilk aşamasında, Düzce ilinde inşa edilmesi planlanan tipik bir dubleks konut binası, BIM simülasyon araçları kullanılarak dijital ortamda modellenmiştir. Bu süreçte hem ArchiCAD 27 hem de Revit 2024 yazılımları kullanılarak yapı bilgi modelleri oluşturulmuştur. Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA) simülasyonları için ArchiCAD yazılımına entegre EcoDesigner Star ve Revit yazılımına entegre çalışan Tally eklentileri kullanılmıştır. Böylece, her iki yazılımın çevresel etki değerlendirme sistemleri (EcoDesigner Star'ın CML metodolojisi ve Tally'nin TRACI sistemi) üzerinden elde edilen çıktılar karşılaştırılarak analiz edilmiştir. Mimari yazılımların kullandığı değerlendirme metodolojileri arasındaki farklılıklar nedeniyle benzer girdilerle üretilen sonuçlar arasında kısmi uyumsuzluklar gözlenmiştir. Bu nedenle çalışma, yalnızca dijital simülasyonlara dayalı kalmamış; aynı zamanda sektörel uzman görüşlerine de başvurulmuştur. Düzce ilinde faaliyet gösteren inşaat sektöründeki profesyonellere uygulanan anket çalışması sonucunda Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) yöntemiyle malzeme tercihleri değerlendirilmiştir. AHP sonuçlarına göre; Gazbeton Blok birinci, Bims Blok ikinci ve Pişmiş Kil Tuğla üçüncü sırada yer almıştır. Sonuç olarak bu çalışma; yapı sektöründe sürdürülebilirlik odaklı malzeme seçiminde BIM tabanlı karar destek sistemlerinin etkinliğini ortaya koymakta, dijital modelleme araçlarının karşılaştırmalı analizini sunmakta ve yapay zekâ destekli bir BIM perspektifine doğru ilerleyen sürece katkı sağlamaktadır. Hem ileriye dönük (akıllı şehirler, otonom sistemler) hem de geriye dönük (topografya, afet verileri, geleneksel yapı bilgisi) entegrasyonun gerekliliği, BIM'in evrilen doğasında bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Yeni bir hipersezgisel arama algoritması: optimal güç akışı problemine uygulanması
    (Düzce Üniversitesi, 2025) Altun, Bekir Emre; Güvenç, Uğur; Dursun, Mustafa
    Klasik Optimal Güç Akışı (OPF), dışbükey, doğrusal olmayan büyük ölçekli bir yapı içeren güç sistemindeki karmaşık ve zorlu problemlerden biridir. Belirsiz ve kesintili rüzgâr enerjisi kaynaklarının OPF problemine dahil edilmesiyle problemin karmaşıklığı daha da artmaktadır. Bir güç sisteminde FACTS cihazları, güç kalitesi ve ağdaki aşırı yük ile ilgili sorunların çoğunu azaltabilir. Veri cihazlarının yerleşimini ve boyutlarını belirlemek, güç sisteminin toplam üretim maliyetini en aza indirmek için önemli bir sorundur. Sonuç olarak, tüm bu koşulları içeren OPF probleminin çözülebilmesi için yapay zekâ tabanlı bir optimizasyon algoritmasının alışılmadık bir keşif yeteneğine ve sömürü-keşif dengesine sahip olması gerekmektedir. Vektörlerin Ağırlıklarının Ortalaması (INFO), mühendislik optimizasyon problemlerinde daha etkili çözümler bulmaya yardımcı olabilecek yeni bir buluşsal optimizasyon yöntemidir. Bu çalışmada INFO algoritması, Fitness-Mesafe Dengesi (FDB) seçim yöntemi yetenekleri kullanılarak geliştirilmiştir. Daha sonra başlangıç popülasyonunu oluşturmak için Diferansiyel Evrim (DE) kullanarak algoritma hiper-sezgisel bir yöntemle geliştirildi. Son olarak geliştirilen algoritma, rüzgâr enerjisi kaynağı içeren optimum güç akışı problemine yönelik veri cihazlarının optimum yerleşimi ve boyutlandırılmasının çözümü için uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar, önerilen algoritmanın literatürle karşılaştırıldığında problem durumları için daha etkili bir çözüm olduğunu göstermiştir.
  • Öğe
    Kent ağaçlarının iklim değişikliğindeki rolü: İstanbul Anadolu Yakası sahil parkları örneği
    (Düzce Üniversitesi, 2025) Sönmez, Tuğsem; Çetin, Bilal
    Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu kentlerde yaşamaktadır ve bu oran her geçen gün giderek artmaktadır. Buna paralel olarak da kentlerdeki insan faaliyetleri artmakta ve bu faaliyetlerin olumsuz etkileri, iklim değişikliği ile birlikte kentlerin ekolojik kırılganlığını etkilemektedir. Bu etkileri belirleyebilmek için kentsel alanlardaki önemli karbon yutağı olan ağaçların, kente sunduğu katkıların sayısal verilerle ortaya konulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Kentsel alanlardaki durumu ortaya koyabilmek için Türkiye'nin en kalabalık ili olan İstanbul'da 3 farklı ilçedeki 3 farklı büyüklükteki park, çalışma alanı olarak belirlenmiştir. Parklardaki ağaçların envanter verileri elde edilmiş, genel sağlık durumları, toprak üstü tüm bileşenleri ve komşu çevre faktörleri incelenmiştir. Buna göre; parktaki ağaçların tüm özellikleri (tür, çap, boy, yaprak tipi, vb.) değerlendirilerek, ağaç risk analizi yapılmış ve olası risk dereceleri belirlenmiştir. Ayrıca parklardaki ağaçların hem büyüme hem de yapısal özelliklerini etkileyen bazı toprak özellikleri de analiz edilmiştir. Analiz edilen örnekler ve ağaçlarda yapılan ölçümler sayesinde parkların biyokütle miktarı ile karbon depolama kapasitesi hesaplanmış olup, İstanbul için genel bir tahmin yapılmıştır. Hesaplama için bir karbon depolama ve biyokütle hesaplama sistemi olan KARBİYOSİS programından yararlanılmıştır. İklim değişikliği ile mücadelede kent ağaçlarının önemli bir rol üstleneceği düşünülerek, iklim modeli ile İstanbul Anadolu Yakası'na ait uzun dönemi kapsayan sıcaklık ve yağış haritaları da oluşturulmuştur. Bu haritalar, sıcaklık artışı öngörüsünü doğrulamaktadır. Kent ağaçlarının, kente sunduğu ekosistem hizmetlerinden en üst düzeyde yararlanmak için tüm bakım ve koruma önlemlerinin ağaç risk analizine göre yapılması önemsenmektedir. Böylece tüm uygulama ve stratejilerin, iklim değişikliğine uyum sağlayacak şekilde geliştirilerek, kent yaşamı ve insan sağlığı için kent ağaçlarından beklenen fayda kapasitesini arttıracağı düşünülmektedir.
  • Öğe
    Ekonomik kriz anlarının doğal dil işleme ile tespiti, zaman serisi ve makine öğrenmesi modellerinin tahmin karşılaştırması
    (Düzce Üniversitesi, 2025) Kotan, Kurban; Kırışoğlu, Serdar
    Para, ilk kez Lidyalılar tarafından kullanılan, mal ve hizmetlerin değerini ölçmek için evrensel bir standart olarak ekonomik faaliyetlerin temelini oluşturan insanlık tarihindeki en önemli buluşlardan biridir. Para daha sonra yatırım ve birikim amacıyla emtiaların, tahvillerin ve hisse senetlerinin alınıp satıldığı finansal piyasaların oluşmasına neden olmuştur. Bu finansal sistemde yatırımcılar hem kazanç elde etmek hem de riskleri yönetmek zorundadır. Borsa tahmini, yatırımcıların yatırımlarını korumak ve en iyi getiriyi elde etmek için çok önemlidir. Böylelikle yatırımcılar akıllıca secimler yaparak finansal kayıpları azaltır ve hızlı değişikliklerden korunur. Ancak borsa, siyasi ve psikolojik gibi birçok faktörden etkilendiğinden geleneksel tahmin yöntemlerinin doğruluğu çoğu zaman düşüktür. Günümüzde yapay zekâ ile tahminler daha isabetli yapılabilmektedir. Makine öğrenme ve doğal dil islemenin kullanımı, veri odaklı ve akılcı kararlar alma fırsatı vererek borsa tahminlerini daha güvenilir bir hale getirmektedir. Finansal piyasaların tahmininde kullanılan geleneksel yöntemler olan zaman serileri analiz metotlarıyla modern yöntemler arasındaki karşılaştırma ve doğal dil isleme modelleriyle ekonomik kriz dönemini saptama bu çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Bu tez, doğal dil isleme modellerinin ekonomik kriz tespiti için erken uyarı sistemleri olarak kullanılmasını araştırır. Ayrıca çalışma, makine öğrenmesi modelleri, sinir ağları temelli modelleri ve zaman serisi analiz metotlarının ekonomik kriz öncesi ve ekonomik kriz döneminde finansal piyasalarda performanslarını karşılaştırarak en iyi modelin seçilmesini sağlar. 2021 Aralık ayında Türkiye'de meydana gelen ekonomik kriz döneminin verileri üzerinde çalışılmıştır. Ekonomik kriz döneminin tespiti için 2021 Ağustos ile 2022 Ocak arası dönemindeki ekonomi ile ilgili haber verilerine doğal dil isleme analizleri uygulanmıştır. Ekonomik kriz öncesi (01.01.2021 ile 31.11.2021 tarihleri arası) ve ekonomik kriz dönemi (Aralık 2021 ve sonrası) için yapılan performans karşılaştırmaları için Borsa İstanbul'daki BİST30 olarak adlandırılan en yüksek işlem hacmine sahip 30 şirketin endeksi üzerinde çalışılmıştır. Modellerin kısa (1 gün), orta (15 gün) ve uzun (30 gün) vadeli tahmin performansları karşılaştırılmıştır. Böylelikle piyasalarda dalgalanmalara neden olabilecek bir ekonomik kriz anı tespit edilerek ekonomik kriz öncesi ve ekonomik kriz döneminde en iyi modelin seçilmesi sağlanır. Hedef, etkili bir 'Akıllı, Otomatik Kriz Tespit ve Tahmin Modeli Seçme Uygulaması' oluşturmaktır.
  • Öğe
    İç Anadolu kurak sahalarında dikim çukuru, hümik asit ve jasmonik asit uygulamasının, Toros sediri (Cedrus libani), karaçam (Pinus nigra), kızılçam (Pinus brutia), badem (Amygdalus communis) ve iğde (Elaeagnus angustifolia) fidanlarının tutma ve büyüme başarısına etkisi
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Dönmez, Abdullah Hüseyin; Yıldız, Oktay
    Bu çalışmanın amacı İç Anadolu'nun kurak bölgelerinde yapılan ağaçlandırma çalışmalarında fidanların tutma ve büyüme performanslarını arttırmak için dikim çukuru derinliği, hümik ve jasmonik asit işlemlerinin bazı ağaç türlerinde denenmesidir. Çalışmada karaçam, kızılçam ve sedir ile yapraklılardan iğde ve badem kullanılmıştır. Denemede blok deseni içinde faktöriyel desen kullanılmıştır. Bloklar Karapınar, Sazlıpınar ve Ayrancı yöresindeki ağaçlandırmaya tahsis edilmiş sahalarda oluşturulmuştur. Faktörlerden ilki fidanların yastık üzerindeki dikim yerleri olup iki farklı derinlikten oluşmaktadır; 1-Bakanlığın uygulaması (U= yastığın orta kısmı), 2- pulluklarla açılan şerit üzerinde oluşturulacak hat boyunca 40-50 cm derine dikimi (D) içermektedir. Hümik asit (HA) ve jasmonik asit (JA) ise ikişer dozdan oluşmaktadır (H= yüksek, L = Düşük). İşlem ünitelerinde büyüme mevsimi boyunca arazideki hacimsel nem içerikleri periyodik olarak ölçülmüştür. Dikim bloklarına ait toprağın tarla kapasitesi ve solma noktasındaki nem değerleri belirlenmiştir. İkinci büyüme dönemi sonunda fidanların tutma oranları ile çap ve boy ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Her sahada beş olmak üzere toplam 15 profil çukuru açılmış 0-150 cm arası 30'ar cm'lik derinlik kademelerinde örneklenerek toprağının fiziksel ve kimyasal özellikleri değerlendirilmiştir. Ayrıca her işlem ünitesinden alınan yaprak örneklerinde kuraklık stresinin belirlendiği; Fotosentetik parametreler, bağıl su içeriği (RWC), lipid peroksidasyonu, H2O2 miktarı ve antioksidan enzim miktarları gibi bazı fizyolojik ve biyokimyasal ölçümler yapılmıştır. Fidanların derine dikildiği çukurlarda toprak neminin nisandan eylüle kadar geleneksel dikim yapılan kısımlara oranla yaklaşık %50 daha fazla olduğu belirlenmiştir. Derin dikim yapılan kısımlarda yine fidanların büyüme oranlarının önemli oranda yüksek olduğu belirlenmiştir. Hümik ve jasmonik asidin fidan performansına etkisi birbirlerinin oranları ve dikim çukuru derinliğine bağlı olarak değişmektedir. Çalışma verileri bu tür kurak sahalarda fidanların derine dikilmesinin başarı şansını arttıracağını göstermektedir. Elde edilen sonuçların yöredeki uygulamalamacılar tarafından değerlendirilerek kurak bölge ağaçlandırmalarında başarının artmasına katkı sağlaması beklenmektedir.
  • Öğe
    Aile ve çocuk katılımı odaklı ekoturizm aktivitelerinin çevresel ve toplumsal açılardan değerlendirilmesi
    (Düzce Üniversitesi, 2024) Kaya, Esra; Gültekin, Pınar
    Ekoturizm; doğal ve kültürel kaynakların korunmasını, yerel halkın yaşam şartlarının geliştirilmesi hedefleyen ve halkın aktivitelerden fayda sağlamasını amaçlayan halkın refahını düşünen her mevsim yapılabilen bilinçli ve sürdürülebilir bir turizm türüdür. Son yıllarda turizm hareketine katılan insanların turizmden beklentileri değişmekte ve insanlar alışılmış ve kalabalık turizm merkezlerinden uzaklaşarak alternatif turizm türlerine yönelmektedir. Açık hava rekreasyon arayışlarının bireyler üzerinde bilişsel, fiziksel ve duygusal olarak yararlı etkiler yaratma kapasiteleri nedeniyle tercih edilen faaliyetler olduğunu ortaya koyan araştırmalar yapılmıştır. Dahası, bu faaliyetler önemli bir ekonomik yatırım gerektirmez ve bireysel tercihlere hitap eden çok çeşitli eğlence seçeneklerini kapsar. Bu çalışma, Türkiye'nin kırsal ve doğal bölgelerindeki ekoturizm faaliyetlerinin araştırılmasını, özellikle ailelerin ve çocukların katılımına vurgu yaparak incelemekte, örnek organizasyonlar, kamp alanları ile ilgili bir envanter oluşturulmuş, aktivitelerin gerçekleştiği organizasyonların sunduğu imkanlar ve olanaklar değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında Türkiye'de toplam 10 aile ve çocuk katılımı odaklı ekoturizm aktiviteleri sunan organizasyonlar ve kamplar değerlendirilmiştir. Bu organizasyon ve kampların sunduğu aktiviteler, etkinlikler, aile ve çocuklara sunduğu çevre ve doğa bilinci bireylerde zihinsel, sosyal ve fiziksel etkileri ayrıca aktivitelerin çevresel ve toplumsal açılardan değerlendirilmesi üzerine çalışma yapılmıştır.Çalışmada nitel araştıma yönteminde çok sık kıllanılan sözlü mülakat yöntemi kullanılarak, araştırmanın sonuçları, betimsel analiz yöntemiyle elde edilen verileri içermekte olup, bu veriler çalışmanın analiz bölümünde toplumsal ve çevresel açılardan değerlendirilmiş ve bu değerlendirmelerin temelinde öneri ve stratejiler geliştirilmiştir. Çalışma doğa ve çevre bilincinin gelişmesine katkı sağlama, çevre eğitiminin önemini vurgulama, tarihsel ve kültürel kimliğin olumsuz etkilerden korunmasını amaçlama bakımından önem arz etmektedir. Ayrıca, bu faaliyetlerin hem niteliğini hem de sayısını artırmaya özel bir vurgu yaparak, ailelerin ve çocukların ilgisini çekmeye odaklanan ekoturizm çabalarının geliştirilmesi önerilmektedir. Ayrıca, bu faaliyetleri tanıtmak ve pazarlamak ve bunlar hakkında bilgi yaymak için uygun stratejilerin uygulanması önerilmektedir.
  • Öğe
    Kestirimci bakım için makine öğrenmesi ve derin öğrenme yöntemleri uygulanarak hata tespiti ve sınıflandırılması
    (Düzce Üniversitesi, 2024) İleri, Uğur; Altun, Yusuf
    Kestirimci bakım, akıllı sensörler, veri analizi ve makine öğrenmesi algoritmaları ile potansiyel arızaları tahmin ederek makine ve ekipman bakım programlarını verimli bir şekilde yönetir. Hata sınıflandırması, bu arızaları "arıza" ya da "normal" varyasyonlar olarak sınıflandırır. Bu sayede, zamanında müdahale ve sorunsuz operasyonlar sağlanırken bakım planlaması ve operasyonel verimlilik artırılır. Bu tez çalışması iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, bir boyutlu (1D) kestirimci bakım veri seti kullanılarak yürütülen sınıflandırma çalışmalarını içermektedir. Sonraki bölüm ise orijinal veri setini iki boyutlu (2D) örüntü veri setine dönüştürme ve ardından ileri sınıflandırma analizlerine odaklanmaktadır. Tezin ilk kısmında, orijinal 1D veri setindeki hataları sınıflandırmak için uygulanan farklı metodolojiler tanıtılmaktadır. Karar ağacı, destek vektör makinaları, k-en yakın komşu gibi geleneksel makine öğrenmesi yöntemleri ve 1D-LeNet, 1D-AlexNet ve 1D-VGG16 gibi 1D derin öğrenme teknikleri ile gerçekleştirilen hata sınıflandırma çalışmalarının performans değerlendirmeleri sunulmuştur. Sonuçlara göre, 1D-LeNet sınıflandırıcı ve veri normalizasyonu ile en yüksek doğruluk ve F1-skor performansı elde edilmiştir. Tezin ikinci bölümünde, sekiz evrişimli sinir ağı (CNN) modeli (AlexNet, VGG16, MobileNetV2, VGG19, DarkNet19, DarkNet53, ResNet50 ve ResNet18) ve iki farklı sınıftan (makine arızası ve normal) oluşan 1D veri setinden elde edilen 2D örüntü verileri kullanılarak hata sınıflandırma çalışmaları yapılmıştır. Her bir CNN modelinden çıkarılan özniteliklerden oluşturulan birleştirilmiş öznitelikler üzerinde öznitelik seçim yöntemleri olarak karınca koloni algoritması (ACO), parçacık sürüsü optimizasyonu (PSO) ve gri kurt optimizasyonu (GWO) uygulanmış ve hata sınıflandırma performansları karşılaştırılmıştır. Destek vektör makinaları, k-en yakın komşu, karar ağacı ve naive bayes olmak üzere dört farklı sınıflandırıcı kullanılarak performans sonuçları hesaplanmıştır. Elde edilen deneysel sonuçlar dikkate alındığında destek vektör makinaları ve ACO temelli modelin kullanılmasının 2D örüntü verileri için en yüksek sınıflandırma performansını sağladığı görülmüştür.
  • Öğe
    Kent çeperindeki kırsal alanın dönüşümü ve kentsel morfolojik özellikleri: Düzce Şıralık örneği
    (Düzce Üniversitesi, 2024) İnci, Nurbanu Yıldız; Kaya, Ayşegül
    Tarih boyunca insanlar farklı gerekçelere doğa olayları, savaşlar, ekonomik, siyasal vb. bağlı olarak mekânsal hareketlilik içerisinde olmuşlardır. Bu hareketlilik insanlar üzerinde olduğu kadar yerleşim yerlerinin mekânsal ve toplumsal yapısı üzerinde de etkili olmuştur. Son yıllarda ülkemizde yaşanan deprem afetlerinin ve pandemi sürecinin beraberinde getirdiği fiziksel mesafeden kaynaklı dönüşüm, yapılı çevrenin fiziksel dokusunu da etkilemiştir. Deprem etkisi ile yatay mimari taleplerinin yanı sıra pandemi etkisi ile de açık ve yeşil alanlara erişimin, yaşam için ne derece kritik bir öneme sahip olduğu anlaşılmıştır. Kentin gelişme yönü doğrultusunda konumlanan kırsal nitelikli yerleşimler "potansiyel kentsel arsalar" olarak değerlendirilebilen alanlardır. Bu sebeplerle kent merkezine yakın daha güvenlikli ve yeşil ile iç içe olan açık alanlara olan istek ile bu bölgelere olan konut taleplerinin artmasına neden olmaktadır. Artan talepler sonucunda kırsal alanlarda tarım dışı nüfus ve yapılaşma artmaktadır. Yapılaşma baskısıyla birlikte kentleşmeye başlayan kırsal alanlarda yerleşim morfolojisi de dönüşmeye başlamaktadır. Bu çalışmanın amacı, mahalle statüsü kazanmadan önce kırsal niteliğe sahip olan ve kent çeperinde bulunan Şıralık yerleşiminin deprem ve pandemi etkisi ile değişim sürecini açıklamaktır. Kırsal alan olan bu yerleşimin kent merkezine dahil olmaya başlaması ile birlikte etrafı hızlı bir yapılaşma sürecine girmiştir. Kent çeperindeki bu yerleşimde meydana gelen değişimi, kırsalın morfolojik yapısında oluşan etkileri ortaya koymak, kır karakterinin değişimine dikkat çekmek hedeflenmektedir. Kırsal nitelikli bir yerleşme olan Şıralık yerleşkesinde dört farklı morfolojik özelliğe sahip yerleşme dokusu belirlenerek, yapılaşma, sokak, kamusal mekan, parsel ve bina ölçeğinde incelenecektir. Bu şekildeŞıralık yerleşkesi örneğinde deprem ve pandemi etkisi ile oluşan yapılaşmanın kırsal dokuya ve kimliğine etkisinin değerlendirilmesi söz konusudur. Kentsel ölçekten başlayarak, bir yapı ve bir oda ölçeğine kadar okuma yapabilmeye olanak sağlayan kentsel morfoloji kavramı çalışmanın teorik altyapısını oluşturmuştur.Araştırma kapsamında kırsal yerleşmedeki yeni gelişme alanları ile mevcut yerleşim alanlarındaki morfolojik yapı detaylı olarak incelenmiştir. Bu tez kapsamında kırsal kimlikdeki değişim, sosyo-ekonomik yapısı ve kır karakteri üzerinde oluşturduğu etkileri Şıralık örneği üzerinden tartışılmıştır. Anahtar Sözcükler:Düzce Depremi, Kırsala Dönüş, Mekansal Değişim,Morfoloji