Yazar "Dilbaz, Serdar" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 30
  • Küçük Resim
    Öğe
    Addition of parity to the risk of malignancy index score in evaluating adnexal masses
    (Elsevier Taiwan, 2014) Yavuzcan, Ali; Çağlar, Mete; Özgü, Emre; Üstün, Yusuf; Dilbaz, Serdar; Özdemir, İsmail; Kumru, Selahattin
    Objective: The aim of our study was to evaluate the individual contribution of parity when incorporated as another parameter into the four risk of malignancy indices (RMI 1-4) to differentiate noninvasive benign lesions from invasive malignant ovarian lesions. Materials and methods: After calculating RMI 1-4 for each patient included in this study, the resulting RMI scores were further multiplied by the parity score (P) of each patient to calculate the RMI parity (RMIP) score. Results: A cutoff value of 300 for RMIP 1 yielded 95.0% specificity, 97.4% negative predictive value (NPV), 88.5% sensitivity, and 79.3% positive predictive value (PPV) and performed better than RMI 1 in the preoperative diagnosis of invasive malignant lesions. RMIP 2 with a cutoff value of 400 yielded 95.0% specificity, 97.4% NPV, 88.5% sensitivity, and 79.3% PPV, and it also performed better than RMI 2. A cutoff value of 400 for RMIP 3 provided 97.5% specificity, 97.5% NPV, 88.5% sensitivity, and 88.5% PPV and performed better than RMI 3. However, a cutoff value of 400 for RMIP 4 provided 90.0% specificity, 97.3% NPV, 88.5% sensitivity, and 65.7% PPV but did not perform better than RMI 4 in the preoperative diagnosis of invasive malignant lesions. Conclusion: RMIP 1-3 scales were more reliable tools for the preoperative diagnosis of invasive adnexal masses compared with the traditional RMI 1-3 scales. Copyright (C) 2014, Taiwan Association of Obstetrics & Gynecology. Published by Elsevier Taiwan LLC. All rights reserved.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Anormal uterin kanamalı hastalarda endometrium kanseri ve benign endometrial patoloji tanısı alanların hematolojik parametrelerinin karşılaştırılması
    (2014) Yavuzcan, Ali; Çağlar, Mete; Erdem, Havva; Oktay, Murat; Üstün, Yusuf; Dilbaz, Serdar; Kumru, Selahattin
    Amaç: Çalışmamızın amacı 40 yaş ve üstünde anormal uterin kanama (AUK) şikayeti bulunan hastalarda evre 1 ve evre 2 endometrium kanseri tanısı alanlar ile benign endometrial patoloji tanısı alanların ortalama trombosit hacmi (MPV), nötrofil/lenfosit oranı (NLR) ve trombosit/lenfosit oranı (PLR) değerlerini karşılaştırmaktır. Yöntem: Çalışmamıza Temmuz 2012-Temmuz 2013 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’na AUK ön tanısıyla histeroskopi, dilatasyon küretaj yada endometrial biopsi ile endometrial örnekleme yapılan hastalar dahil edilmiştir. Hastalara ait bilgiler retrospektif olarak hasta dosyaları incelenerek elde edilmiştir. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 52.8111.47 yıl olarak bulunmuştur. Hastaların %37.1’si menopozdadır. Yapılan endometrial örneklemelerin sonucunda hastalardan 10 tanesinde (%14.2) endometrioid tip endometrial adenokarsinom, 1 tanesinde (%1.4) seröz papiller karsinom ve 1 tanesinde (%1.4) endometrial stromal sarkom tanısı konulmuştur. Hastaların 58 (%83) tanesinde non invaziv benign endometrial değişiklikler tespit edilmiştir. Endometrium kanseri saptanan ve saptanmayan hastalar arasında MPV,NLR ve PLR değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmemiştir (p0.148; p0.775 ve p0.942 sırasıyla). Sonuç: MPV, NLR ve PLR değerlerinin ileri evre endometrial malignitelerde yükseldiği ve prognostik bir faktör olarak kullanılabileceği bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Ancak bu parametrelerin erken evre endometrium kanseri ve benign endometrial patoloji tespit edilen hastalar arasında gösterdiği değişimlerin net olarak ortaya konabilmesi için geniş kapsamlı yeni çalışmalara gerek duyulmaktadır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Clinical symptoms and diagnostic tools that are related to infertility and hydrosalpinx formation in women with advanced stage endometriosis complicated by endometrioma
    (Via Medica, 2013) Yavuzcan, Ali; Çağlar, Mete; Dilbaz, Serdar; Üstün, Yusuf; Özdemir, İsmail; Yıldız, Elif; Kumru, Selahattin
    Objectives: The study included patients suffering from stage III-IV endometriosis complicated by an endometrioma (DMA). We investigated the association between age, presence of dysmenorrhea/dyspareunia, preoperative CA 125 level, size of DMA on ultrasonographic exam and infertility as well as the risk of intraoperative detection of hydrosalpinx that was not suspected on pre-operative assessment. Materials and Methods: The study included patients with stage III-IV endometriosis complicated by DMA who underwent a laparoscopic or open surgery due to pre-diagnosis of infertility or adnexal mass. Results: Dysmenorrhea had statistically significant association with infertility (p=0.031). There was no statistically significant relation between age, dyspareunia, preoperative CA 125 level, size of DMA on ultrasonographic exam and infertility (p=0.203, p=0.561, p=0.561 and p=0.668, respectively). No statistically significant relation was found between age, CA 125 level, dysmenorrhea, dyspareunia and detection of an unilateral/bilateral hydrosalpinx, that was not suspected on pre-operative assessment (p=0.179, p=0.295, p=0.895, p=0.424, respectively). There was an association between DMA size (p=0.023) and detection of unilateral/bilateral hydrosalpinx. Conclusions: Patients who desire to have children but suffer from severe dysmenorrhea must be preoperatively informed about the possibility of having stage III-IV endometriosis. Infertile patients who are about to undergo an operation, especially due to a large DMA, may turn out to have hydrosalpinx. These patients should be informed preoperatively about the possibility of having salpingectomy or the proximal tubal surgery for improving fertility
  • Küçük Resim
    Öğe
    Does cigarette smoking really have detrimental effects on outcomes of IVF?
    (Elsevier Science Bv, 2014) Çınar, Özgür; Dilbaz, Serdar; Terzioğlu, Füsun; Karahalil, Bensu; Yücel, Çiğdem; Türk, Rukiye; Köse, S. Kenan
    Objective: Cigarette smoke contains many toxic chemicals associated with poor reproductive outcome and reduced fertility. It also has a negative effect on sperm motility and morphology. The aim of this study was to analyze the effects of male and female cigarette smoking on the outcomes of in vitro fertilization (IVF). Study design: In this comparative prospective analysis, the effects of smoking on outcomes of IVF including semen parameters, oocyte quality, fertilization rate, transfer day embryo scores and pregnancy rates were analyzed. For this purpose, patients were grouped based on their follicular or seminal fluid cotinine (a nicotine metabolite) levels as smokers and non-smokers (non-smokers: female (n = 171), male (n = 118), smokers: female (n = 43), male (n = 96)). Results: The mean age and baseline hormonal levels of all groups were found to be comparable. While the numbers of total and mature oocytes collected were higher in the smoker group (p = 0.005 and p = 0.006, respectively), oocyte quality index, fertilization rate, embryo development rate and pregnancy rate were not significantly different between the groups (p > 0.05). Analysis based on the type of ovarian hyperstimulation protocol (GnRH agonist, antagonist and others) showed that within the antagonist group the mean age of smokers was significantly lower and the total number of collected oocytes was significantly higher compared with non-smokers. Cigarette smoking among men did not have a significant negative effect on outcomes of IVF whether their partners were smokers or nonsmokers. Regression analysis did not give any significant difference when male and/or female smoking status was analyzed for fertilization rates, transferred embryo qualities and clinical pregnancy rates. Conclusion: Cigarette smoking does not have detrimental effects on outcomes of IVF. (C) 2014 Elsevier Ireland Ltd. All rights reserved.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Dört Farklı Malignite Risk İndeksinin (RMI 1-4) Endometrioma ve Matür Kistik Teratom AyırıcıTanısında Etkinliklerinin Değerlendirilmesi
    (2013) Yavuzcan, Ali; Çağlar, Mete; Üstün, Yusuf; Dilbaz, Serdar; Özdemir, İsmail; Özbilgeç, Sıtkı; Kumru, Selahattin
    Amaç: Adneksiyel kitlelerde bening-malign ayrımı için kullanılan Ca125 ve malignite risk indekslerinin (RMI 1, RMI 2, RMI 3 ve RMI 4) endometrioma (OMA) ve matür kistik teratomun preoperatif tanısındaki etkinliğini incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamıza adneksiyel kitle ön tanısı bulunan 83 hasta dâhil edilmiştir. Bulgular: Ca125 düzeyi, RMI 1, RMI 2, RMI 3 ve RMI 4 değerleri OMA'nın preoperatif tespitinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde öngörü gücüne sahiptir (p0.001; p0.002; p0.002; p0.001 ve p0.019 sırasıyla). Ca125 düzeyi ve tüm RMI 1-4 değerleri için % 95 güvenlik aralığında (% 95 CI) eğri altındaki kalan alan (AUC) anlamlı bulunmuştur. İstatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde RMI 1 için cut off değeri 46 olarak hesaplanmıştır. RMI 1, OMA ayırıcı tanısında % 78.6 duyarlılık; % 76.8 özgüllük; % 40.7 pozitif kestirim gücü (PPV) ve % 94.6 negatif kestirim gücü (NPV) ile en başarılı indeks olarak saptanmıştır. OMA ayırıcı tanısında Ca125 için 18,5 iu/ml cut off değerinde; % 78.6 duyarlılık; % 71.0 özgüllük; % 35,5 PPV; % 94.2 NPV tespit edilmiştir. Ca125, RMI 1, RMI 2, RMI 3 ve RMI 4 değerlerinin matür kistik teratomun ayırıcı tanısında ve pozitif/negatif ayrımı yapmada istatistiksel olarak anlamlı etkisi saptanmamıştır (p0.386; p0.708; p0.626; p0.786 ve p0.203 sırasıyla). Sonuç: Çalışmamıza göre RMI 1 ve 3 ölçekleri OMA'nın preoperatif klinik tanısında Ca125'e göre daha etkin bulunsa da rutin tanı ve takipte güvenle kullanılabilmesi için daha kapsamlı çalışmalar gerekmektedir. Subjektif ve tecrübe bağımlı bir yöntem olmasına rağmen, USG'de patern tanıma metodu matür kisitk teratom ve OMA'nın preoperatif tanısında halen en etkin seçenek olarak gözükmektedir
  • Küçük Resim
    Öğe
    Düzce İlinde Nöral Tüp Defekti Saptanan Olguların Değerlendirilmesi
    (2013) Yavuzcan, Ali; Topuz, Seren; Çağlar, Mete; Dilbaz, Serdar; Üstün, Yusuf; Kumru, Selahattin
    Amaç: Nöral tüp defektleri (NTD) embriyoda nöral tüpün kapanmasındaki hatalar sonucu oluşmaktadır. Tüm dünyada NTD'lerin bütün formlarının insidansı 1000 canlı doğumda 1,4-2 arasındadır. Çalışmamızda NTD etiyolojisinde etkili olan faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Mayıs 2010 ila Mayıs 2013 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'nda yaşamla bağdaşmayan NTD bulunması nedeniyle terminasyon yapılan hastalar ve Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı'nda NTD tanısıyla tedavi verilen hastalar bu çalışmaya dâhil edilmiştir. Kontrol grubu olarak Düzce İlinde sağlıklı tek canlı bebek doğumu gerçekleşen hastalar alınmıştır. Çalışma grubunda 30 ve kontrol grubu da 30 hasta olarak belirlenmiştir. Her iki grup arasında yaş, prekonsepsiyonel/konsepsiyonel dönemdeki folik asit replasmanı, önceki gebelikte NTD öyküsü, meslek, eş mesleği,maternal eğitim düzeyi, kronik hastalık öyküsü, sigara/alkol kullanımı, prekonsepsiyonel dönem ile gestasyonel vücut kitle indeksi (VKİ) değerleri arasındaki fark karşılaştırılmıştır. Bulgular: NTD riskine karşı gebelikte verilen folik asit desteği önemli bir koruyucu etken olarak saptanmıştır (p0.018). Annenin eğitim düzeyinin artması ve babanın mesleği de NTD riskinde etkili olan diğer faktörlerdir (p0.012 ve p0.017). Sonuç: Ülkemizde NTD riskini etkileyen faktörlerin daha net ortaya konabilmesi için geniş kapsamlı ve randomize olarak yapılmış yeni çalışmalara gerek duyulmaktadır
  • Küçük Resim
    Öğe
    Estimating the chance of success in IVF treatment using a ranking algorithm
    (Springer Heidelberg, 2015) Güvenir, H. Altay; Mısırlı, Gizem; Dilbaz, Serdar; Özdeğirmenci, Özlem; Demir, Berfu; Dilbaz, Berna
    In medicine, estimating the chance of success for treatment is important in deciding whether to begin the treatment or not. This paper focuses on the domain of in vitro fertilization (IVF), where estimating the outcome of a treatment is very crucial in the decision to proceed with treatment for both the clinicians and the infertile couples. IVF treatment is a stressful and costly process. It is very stressful for couples who want to have a baby. If an initial evaluation indicates a low pregnancy rate, decision of the couple may change not to start the IVF treatment. The aim of this study is twofold, firstly, to develop a technique that can be used to estimate the chance of success for a couple who wants to have a baby and secondly, to determine the attributes and their particular values affecting the outcome in IVF treatment. We propose a new technique, called success estimation using a ranking algorithm (SERA), for estimating the success of a treatment using a ranking-based algorithm. The particular ranking algorithm used here is RIMARC. The performance of the new algorithm is compared with two well-known algorithms that assign class probabilities to query instances. The algorithms used in the comparison are Na < ve Bayes Classifier and Random Forest. The comparison is done in terms of area under the ROC curve, accuracy and execution time, using tenfold stratified cross-validation. The results indicate that the proposed SERA algorithm has a potential to be used successfully to estimate the probability of success in medical treatment.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of Anti-Mullerian Hormone in Predicting In Vitro Fertilization Cycle Outcomes
    (2022) Şanlıer, Nazlı; Güvey, Huri; Kahyaoğlu, İnci; Üstün, Yaprak Engin; Dilbaz, Serdar; Erdoğan, Kadriye
    Aim: This study was conducted to explore the effect of serum anti-Mullerian hormone (AMH) level on in vitro fertilization (IVF) cycle outcomes. Material and Methods: A total of 142 patients included in this study, were divided into three groups according to their serum AMH levels as Group 1: AMH level 5-10 ng/ml (n=108), Group 2: AMH level 10-15 ng/ml (n=20), and Group 3: AMH level >15 ng/ml (n=14). Demographic characteristics were recorded. The duration of infertility and stimulation, the number of cycles, initial, final, and total doses of gonadotropins, and estradiol (E2) and progesterone levels on the day of trigger, oocyte pick up (OPU) and embryo transfer (ET), the total number of oocytes retrieved, the number of mature oocytes, the number and quality of the embryo, and also endometrial thickness on the day of trigger, OPU and ET, the distance of embryo-fundus, the day of ET, and pregnancy outcomes were all recorded. Results: While the IVF treatment indications and pregnancy outcomes were similar between the groups, body mass index (BMI) was significantly higher in Group 2 and Group 3 than in Group 1 (p<0.001). The total doses of gonadotropin were significantly higher in Group 2 than in Group 1 and Group 3, and the total oocyte count was also significantly higher in Group 3 than in Group 1 (p=0.006, and p=0.015, respectively) Conclusion: AMH levels were associated with BMI and total oocyte count, but not with mature oocyte count, oocyte quality, and pregnancy outcomes.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of Estrogen, Progesterone, and GCDFP-15 Expression in Uterine Leiomyomas
    (Springer India, 2015) Havva, Erdem; Feyza, Basar; Nilufer, Kadioglu; Murat, Oktay; Handan, Ankarali; Ali, Yavuzcan; Serdar, Dilbaz; Erdem, Havva; Başar, Feyza; Kadıoğlu, Nilüfer; Murat, Oktay; Ankaralı, Handan; Yavuzcan, Ali; Dilbaz, Serdar
    Approximately, one fourth of women have leiomyomas. Leiomyomas are benign tumors that originated from smooth muscle cells. Estrogen is claimed to relate as a cause but exact mechanism has not fully understood. In this study, 95 leiomyoma cases that have been diagnosed by our department in years between 2010 and 2012 were examined. Age ranges of patients, sizes, locations, and numbers of leiomyomas were identified. Immunohistochemically ER (estrogen), PR (progesterone), and Gross cystic disease fluid protein-15 stains were performed to the paraffin blocks and their percentages of staining were noted. Statistically, submucosal and intramural locations were significantly related to ER and PR (p < 0,001). There were significant relationship between ER and PR in 30-50 years age group (p < 0,001). There were significant relationship between ER, PR and locations (p < 0,001), numbers (p < 0,001), sizes of leiomyomas (below 5 cm; p < 0,001), (between 5 and 10 cm; p = 0,037), larger than 10 cm; p = 0,002). Consequently, relationship between leiomyoma and ER, PR were revealed in this study. Also, relationship between leiomyoma locations and patient ages were identified statistically. There was no immunoreactivity with GCDFP-15 in leiomyomas.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of mean platelet volume, neutrophil/ lymphocyte ratio and platelet/lymphocyte ratio in advanced stage endometriosis with endometrioma
    (2013) Yavuzcan, Ali; Çağlar, Mete; Üstün, Yusuf; Dilbaz, Serdar; Özdemir, İsmail; Yıldız, Elif; Kumru, Selahattin
    Objective: We compared the preoperative values of mean platelet volume (MPV) and peripheral systemic inflammatory response (SIR) markers (neutrophil/lymphocyte ratio and platelet/lymphocyte ratio) between patients with advanced-stage (stage 3/4) endometriosis having endometrioma (OMA) and patients with a non-neoplastic adnexal mass other than endometrioma (non-OMA). Material and Methods: Patients who underwent operations with the pre-diagnosis of infertility or adnexal mass and who underwent laparoscopic tubal ligation were included. Results: Haemoglobin levels, leucocyte count, platelet count, neutrophil count and lymphocyte count were not significantly different between patients with advanced stage endometriosis having OMA, patients with non-OMA and patients in the control group (p=0.970, p=0.902, p=0.373, p=0.501 and p=0.463, respectively). Patients with stage 3/4 endometriosis having OMA, patients with non-OMA and control patients were also not significantly different in terms of MPV (p=0.836), neutrophil/lymphocyte ratio (NLR) (p=0.555) and platelet/ lymphocyte ratio (PLR) (p=0.358). Preoperative cancer antigen 125 (Ca-125) levels were significantly higher in patients with OMA (p=0.006). Mean size of the OMAs was significantly lower than non- OMAs (p=0.000). Conclusion: It is very important to determine advanced stage endometriosis and OMAs during preoperative evaluation in order to inform patients and plan an appropriate surgical approach. We demonstrate that MPV, NLR and PLR values are not useful for this purpose in patients with advanced stage endometriosis that are proven to develop severe inflammation at either the cellular or molecular level. © 2013 by the Turkish-German Gynecological Education and Research Foundation.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of the outcomes of laparoscopic hysterectomy for normal and enlarged uterus (> 280 g)
    (Springer Heidelberg, 2014) Yavuzcan, Ali; Çağlar, Mete; Üstün, Yusuf; Dilbaz, Serdar; Kumru, Selahattin
    The aim of this study was to evaluate intraoperative and postoperative outcomes of laparoscopic hysterectomy (LH) with routine intraoperative cystoscopy (CYS) for enlarged uterus (> 280 g). The patients, who underwent LH procedure in the Department of Obstetrics and Gynecology in Duzce University Faculty of Medicine between July 2012 and July 2013, were included in this study. Perioperative outcomes were compared between patients with and without enlarged uterus. Uterus weight of the operated patients ranges between 38 and 700 g. Mean uterus weight was 196.40 +/- A 142.32 g. Although we found longer operation time (148.75 +/- A 32.37 vs. 128.28 +/- A 27.58) and higher delta hemoglobin (2.98 +/- A 3.09 vs. 1.61 +/- A 1.29) in patients with enlarged uterus undergoing LH, these findings were not statistically significant (p = 0.077 and 0.058). No significant difference was found between the two groups in terms of need for insertion of pelvic drainage (p = 0.664), duration of bladder catheterization (p = 0.673), time of first postoperative flatus (p = 0.509) and the duration of hospitalization (p = 0.844). None of the patients had postoperative fever. The two groups were not significantly different in terms of postoperative body temperature (p = 0.736). In normal uterus group, 1 patient developed ureterovaginal fistula and 1 patient required re-operation. No major complication was observed in large uterus group. In our study, we compared the outcomes of LH in patients with large uterus measuring up to 700 g. and patients with normal uterus, and we achieved successful results by making minor changes in the operation technique and performing diagnostic CYS at the end of the operation.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Factors Affecting Successful Labor Induction with Dinoprostone
    (Düzce Üniversitesi, 2014) Çağlar, Mete; Dilbaz, Serdar; Üstün, Yusuf; Özbilgeç, Sıtkı; Kumru, Selahattin; Yavuzcan, Ali
    Purpose: The aim of this study was to examine the effect of maternal age, parity, gestationalage, fetal weight and fetal gender on the successful labor induction with dinoprostone vaginalovule. Methods: Patients undergoing induction of labor with dinoprostone in Düzce UniversityHospital, Department of Obstetrics and Gynecology between July 2012 and July 2013 wereincluded in this study. The controlled released dinoprostone ovules containing 10 mg wereplaced in the posterior fornix for the purpose of cervical ripening. Patients who gave birthvaginally within 24 hours of application of dinoprostone ovule were considered as successfullabor induction. Results: The induction of labor was successful in 41,9% of the patients (n = 13). Maternal age,gestational age, fetal weight and fetal gender showed no statistically significant differencebetween the group of successful induction and failed induction (p = 0.598 and p = 0.507, p =0.590 and p = 0.981 respectively). No statistically significant correlation was detected betweenthe parity and success of labor induction (p = 0.760, rr = 0.057). Multiparity rate was 38.8% inthe patients who were delivered vaginally and 46.1% among the patients with induction failure.Multiparity rate between the two groups showed no statistically significant difference (p =0.727). Conclusion: The controlled released dinoprostone ovule is a successful method of laborinduction. However, large-scale randomized clinical trials are needed in order to clearly exposethe factors that affect the success of this method
  • Küçük Resim
    Öğe
    FOLLICULAR FLUID TOTAL OXIDANT STATUS IS A DETERMINING FACTOR FOR IVF SUCCESS IN POOR RESPONDERS
    (Elsevier Science Inc, 2013) Demir, Bülent; Dilbaz, Serdar; Deveci, S.; Tuncel, A.F.; Dündar, Betül; Kaplanoğlu, İskender
    …
  • Küçük Resim
    Öğe
    Hipogonadotropik Hipogonadizmli Kadınlarda İn Vitro Fertilizasyon Sonuçlarının Değerlendirilmesi
    (Düzce Üniversitesi, 2023) Dilbaz, Kübra; Aldemir, Oya; Dilbaz, Serdar; Dilbaz, Berna; Özelçi, Runa; Ustun, Yaprak
    Amaç: Hipogonadotropik hipogonadizm (HH), düşük hipofizer gonadotropin düzeylerine bağlı gonadal yetmezlikten kaynaklanan nadir bir klinik durumdur. Bu hastalarda ovulasyon nadiren gerçekleştiği için spontan gebelik olasılığı çok düşüktür. Bu çalışmanın amacı, HH hastalarında in vitro fertilizasyon (IVF) tedavi sonuçlarını değerlendirmek ve bu sonuçları açıklanamayan infertilitesi (Aİ) olan ve IVF tedavisi uygulanan hastalarla karşılaştırmaktır.Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya IVF tedavisi uygulanan 28 HH hastasının 36 siklusu ve Aİ nedeniyle IVF tedavisi uygulanan 68 hastanın 72 siklusu dahil edildi. Demografik veriler, ovaryan hiperstimülasyon ve siklus sonuçları, klinik gebelik oranları ve klinik gebelik için prediktif faktörler geriye dönük olarak değerlendirildi ve iki grup karşılaştırıldı.Bulgular: IVF sonrası siklus başına klinik gebelik ve canlı doğum oranları Aİ grubu ile karşılaştırıldığında HH grubunda anlamlı derecede daha yüksekti (sırasıyla, n=16, %44,4'e karşı n=17, %23,6; p=0,027 ve n=14, %38,9'a karşı n=14, %19,4; p=0,030). Antral folikül sayısı (p=0,001) ve toplanan oosit sayısı (p=0,042) Aİ grubunda anlamlı olarak daha yüksek olmasına rağmen, matür oosit ve grade I-II embriyo sayısı HH ve Aİ gruplarında benzerdi. HH grubunda kullanılan toplam gonadotropin dozu ve stimülasyon süresi Aİ grubuna göre anlamlı derecede daha yüksekti (her iki p=0,001).Sonuç: HH hastaları, IVF tedavisine iyi yanıt verdiler ve Aİ nedeniyle IVF uygulanan kadınlara oranla IVF sonuçları daha iyi oldu. HH hastalarında gebelik başarısını etkileyen herhangi bir prognostik faktör saptanmadı.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Identification of Clostridium septicum in a tubo-ovarian abscess: A rare case and review of the literature
    (Military Medical Acad-Ini, 2014) Yavuzcan, Ali; Çağlar, Mete; Dilbaz, Serdar; Kumru, Selahattin; Avcıoğlu, Fatma; Üstün, Yusuf
    Introduction. Tubo-ovarian abscess (TOA) is a conglomerated mass of pelvic organs including the tube, the ovary, and the bowel. The most commonly isolated organisms from TOAs are Escherichia coli (E. cob) and Bacteroides species. Case Report. We reported a case of Clostridium septicum (C. septicum) infection from a ruptured TOA with atypical clinical features. Culture of intra-abdominal free fluid obtained during surgery yielded C. septicum. VITEK II (bioMerieux, France) automated system was used for advanced identification of the bacteria. Parenteral clindamycin in combination with an aminoglycoside was used. The patient was discharged 19 days after the surgery and was clinically asymptomatic 6 months after the surgery. Conclusion. The differential diagnosis of TOA caused by C. septicum can be difficult, due to the lack of the symptoms. Tissues infected with C. septicum can become necrotic. A combination of early, adequate antibiotic therapy and surgery is the key point of the treatment.
  • Küçük Resim
    Öğe
    İn Vitro Fertilizasyon/İntrasitoplazmik Sperm Enjeksiyonu Uygulanan Çiftlerde Paternal Yaşın Düşük Oranlarına Etkisi
    (Düzce Üniversitesi, 2023) Erdoğan, Kadriye; Şanlıer, Nazlı Tunca; Güvey, Huri; Dilbaz, Serdar; Kahyaoğlu, İnci; Ustun, Yaprak
    Amaç: Bu çalışmanın amacı in vitro fertilizasyon/intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu tedavi siklusları uygulanan çiftlerde paternal yaşın düşük oranları üzerindeki etkisini belirlemektir.Gereç ve Yöntemler: Hastalar iki gruba ayrıldı. Gebeliği düşükle sonuçlanan hastalar (n=73) çalışma grubunu ve canlı tekil doğum yapan hastalar (n=256) ise kontrol grubunu oluşturdu. Demografik özellikler, tedavi endikasyonları, infertilite süresi, adetin 3. günü folikül uyarıcı hormon, östradiol, lüteinize edici hormon, toplam antral folikül sayısı, anti-Müllerian hormon seviyeleri ve kontrollü ovaryan stimülasyon parametreleri, tetikleme günü, tetikleme gününde östradiol ve progesteron seviyeleri, toplanan toplam oosit sayısı, matur oosit sayısı, embriyo sayısı ve kalitesi, tetikleme, oosit pick-up ve embriyo transfer gününde endometrial kalınlık, embriyo-fundus mesafesi ve embriyo transfer günü kaydedildi.Bulgular: Bu çalışmaya toplam 329 kadın dahil edildi. Açıklanamayan infertilite tanısı alan hasta sayısı çalışma grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek idi (p=0,020). Anne yaşının, çalışma grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek olduğu bulundu (p=0,025). Anne yaşı 1 birim arttığında, düşük yapma riskinin de %8,7 oranında arttığı ve açıklanamayan infertilitesi olanların açıklanamayan infertilitesi olmayanlara göre ise %75,6 oranında daha yüksek oranda düşük yapma riskine sahip olduğu görüldü.Sonuç: Paternal yaş düşük yapma ile ilişkili olarak bulunmazken, anne yaşı ve açıklanamayan infertilite ile düşük oranı arasında pozitif bir korelasyon olduğu görüldü.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Increased adhesion formation after gelatin-thrombin matrix application in a rat model
    (Springer Heidelberg, 2014) Çağlar, Mete; Yavuzcan, Ali; Yıldız, Elif; Yılmaz, Bayram; Dilbaz, Serdar; Kumru, Selahattin
    To evaluate the effects of gelatin matrix and thrombin-based hemostatic sealant agents (gelatin-thrombin matrix) on postoperative adhesion formation in the rat uterine horn model. A total of fourteen female Wistar-Albino rats were used in our postoperative adhesion formation model. Both uterine horns were exposed by midline incision with sterile technique and each uterine horn was traumatized by bipolar electrocautery. Before closure of the abdomen, 0.9 % NaCl solution was administered intraperitoneally in the control group and the gelatin-thrombin matrix was applied on the traumatized areas on the uterine horns of the rats in the study group. At day 21 after the first surgery, the intraperitoneal macroscopic adhesion scores and the extent of fibrosis, inflammation scores, inflammatory cell activities, inflammation types of adhesion tissues, and the level of free oxygen radicals [malondialdehyde (MDA)] and antioxidant enzyme activity [superoxide dismutase (SOD) and glutathione S-transferase (GST)] in the uterine horn tissue were measured. There was no statistically significant difference between the two groups in terms of macroscopic adhesion scores (p = 0.064), MDA levels (p = 0.121), and GST activity (p = 0.360). However, there was statistically significant difference between the two groups in terms of the extent of fibrosis (p < 0.001), inflammation score (p = 0.001), inflammatory cell activity (p = 0.002), and SOD activity (p < 0.001). Gelatin-thrombin matrix was found to have increased the extent of fibrosis, inflammatory cell activity, and inflammation score, and reduced the activity of SOD, which acts to prevent cell damage.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Laparaskopik HisterektomideTraneksamik Asit Kullanımı
    (2014) Yavuzcan, Ali; Çağlar, Mete; Üstün, Yusuf; Dilbaz, Serdar; Özkara, Atilla; Kumru, Selahattin
    Amaç: Bu çalışmanın amacı preoperatif dönemde traneksamik asit (TA) uygulanmasının laparaskopik histerektomide (LH) operasyon süresi, preoperatif-postoperatif dönem arasındaki hemoglobin (Hb) değişimi (delta Hb) ve hospitalizasyon süresi üzerine etkisini değerlendirmektir. Materyal-Metod: Adneksektomi dâhilya da hariç olmak üzere LH ile birlikte tanısal sistoskopi (CYS) işlemi yapılan hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Operasyonların hepsi aynı cerrah tarafından gerçekleştirilmiştir. Bulgular: TA kullanılan hastalar ile kullanılmayan hastalar arasında hasta yaşı ve uterin ağırlık açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p0,714 ve p0,955 sırasıyla). Ancak ortalama parite sayısı TA uygulanan grupta istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde düşük tespit edilmiştir (p0,006). Operasyonda TA uygulanan hastalar ile uygulanmayan hastalar arasında operasyon süresi (p0,962), delta Hb (p0,870) ve hospitalizasyon süresi (p0,759) açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır. Sonuç: Çalışmamızda TA uygulanmasının LHde operasyon sonuçları üzerine olumlu etkisi gösterilememiştir. Konvansiyonel olarak yapılan açık cerrahi işlemlerde kan kaybını azalttığı ispatlanmış olan TAnın minimal invaziv yöntemlerle yapılan operasyonlardaki etkinliğinin net olarak ortaya konabilmesi için geniş kapsamlı yeni araştırmalara gerek duyulmaktadır.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Laparoskopik histerektomi sonuçlarımız: Tek merkez deneyimi
    (2014) Yavuzcan, Ali; Çağlar, Mete; Yıldız, Gazi; Dilbaz, Serdar; Üstün, Yusuf; Erişen, Onur; Kumru, Selahattin
    Amaç: Bu çalışmanın amacı temel demografik özellikleri benzer olan hastalardan oluşan, ilk 30 Laparoskopik histerektomi (LH) operasyonu ve daha sonra yapılan 62 adet LH operasyonunun perioperatif sonuçlarını karşılaştırmaktır. Yöntemler: Çalışmamıza Bucak Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği ile Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'nda Ocak 2012 ile Ekim 2013 tarihleri arasında opere edilen toplam 92 adet hasta dahil edilmiştir. Aynı cerrah tarafından LH operasyonu ilk defa uygulanmaya başlandıktan sonra yapılan ilk 30 hasta ile Grup 1 oluşturulmuştur. İlk 30 hastadan sonra opere edilen kalan 62 hasta ile Grup 2 oluşturulmuştur. Bulgular: Grup 1 ve Grup 2'deki hastalar arasında yaş, parite sayısı ve geçirilmiş pelvik cerrahi öyküsü oranı açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmedi (p0,813; p0,706 ve p0,410). Grup 1 ve Grup 2'deki hastalar arasında operasyon süresi (dk.), delta hb (gr/dl),hospitalizasyon süresi (gün) ve komplikasyon oranı açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmedi (p0,197; p0,085; p0,086 ve p0,353). Sonuçlar: Laparoskopik histerektomi günümüzde düşük komplikasyon oranları ve yüksek hasta memnuniyeti olan bir operasyon yöntemi olsa da artan cerrahi tecrübenin her zaman iyi peroperatif sonuçları garanti etmediği akılda tutulmalıdır.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Maternal Serum Soluble HLA-G Levels in Missed Abortions
    (Mdpi, 2013) Keskin, Fatih; Karataş, Ahmet; Albayrak, Mustafa; Bıyık, İsmail; Erkan, Müşerref; Demirin, Hilmi; Dilbaz, Serdar
    Background and Objective. It is unclear how immune tolerance develops to a semiallograft fetus in pregnancy. Human leukocyte antigen G (HLA-G) expressed by extravascular trophoblasts plays an important role in the recognition of the gestational tissues as self and the development of immune tolerance against the gestational tissues by the maternal immune system. The soluble form of the HLA-G (sHLA-G) molecule in the maternal serum is also reported to contribute to the prevention of rejection during pregnancy. The aim of the study was to compare the maternal serum sHLA-G levels of the women with missed abortions and control subjects with uncomplicated pregnancies. Material and Methods. The prospective cross-sectional study involving 40 with missed abortions and 40 control women, matched by age, gestational age, and body mass index, was carried out. The study group consisted of the women with singleton pregnancies, who were diagnosed with a missed abortion. Only the patients who were confirmed to have an uncomplicated term delivery during follow-up were included in the control group. The serum sHLA-G level was compared between the groups. Results. There was no significant difference in the mean serum sHLA-G levels in terms of gravidity (P=0.761) and a history of abortion (P=0.379) in the control group. The median serum sHLA-G level in the missed abortion group was significantly lower compared with the control group (16.8 [8.5-35.8] vs. 26 [11-135] U/mL, P<0.001). All the women in the control group had uncomplicated term deliveries. Conclusion. Our results showed that the women with missed abortions had significantly lower serum sHLA-G levels compared with the healthy pregnant controls, which may have potentially played a role in the impairment of physiological immunological tolerance during pregnancy. However, the determination of the exact role and the potential clinical utility of maternal serum sHLA-G for the detection/ prediction of a missed abortion risk requires further detailed studies.