ESİR OLMAK MI, ESİRDEN DOĞMAK MI ZOR? TÜRK EDEBİYATI’NDA ESİR ANNELERİN EDEBİYATÇI ÇOCUKLARI

dc.authorid
dc.contributor.authorTaşbaş, Fatih Alper
dc.date.accessioned2021-12-01T18:21:46Z
dc.date.available2021-12-01T18:21:46Z
dc.date.issued2020
dc.departmentDÜ, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyat Bölümüen_US
dc.description.abstractOsmanlı İmparatorluğu, on dokuzuncu asırda esaretin ilga edilmesi için çalışır. Esaret teması ise, Tanzimat döneminden itibaren, yazar ve şairlerin çok sık ele aldığı bir konu olmuştur. Dönemin yazarları ve şairleri esaret temasını, daha çok esaretin gayriinsani bir düzen olduğu gerçeği üzerinden ele alırlar. Romanlarda, şiirlerde, piyeslerde ve hikâyelerde cariyelerin, odalıkların, kalfaların ve harem ağalarının dramları ve trajedileri anlatılır. Bazı edebiyatçılar aile fertlerinden dolayı, esareti daha yakından tanırlar. Abdülhak Hâmid Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi isimler, zengin ve nüfuzlu ailelere mensupturlar. Bu üç ismin ortak noktası, esir annelerin çocukları olmalarıdır. Üç anne de Kafkasya’dan İstanbul’a getirilmiş cariyelerdir. Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Hamdullah Suphi’nin esaret temalı eserleri, annelerinin ve birlikte yaşadıkları esir sınıfından insanların hayatlarından izler taşır. Bu makalede, bahsi geçen üç edebiyatçının eserleri, annelerinin esaretleri bağlamında değerlendirilmeye çalışılmıştır.en_US
dc.description.abstractThe Ottoman Empire tried to abolish slavery in the nineteenth century. The theme of slavery has been a subject that writers and poets have very often dealt with since the Tanzimat Period. The authors and poets of the era handle the theme of slavery as a matter of an inhuman system. In the novels, poems, plays and stories, the drama and tragedy of female slaves, concubines, forewomen and harem aga’s are presented. Some authors know a lot about sla?very because of their family members. Some of them, such as Abdülhak Hâmid Tarhan, Sami Paşazade Sezai and Hamdullah Suphi Tanrıöver are members of rich and infl uential families. The common thread among these three names is that they are the children of enslaved mothers. All three mothers are female slaves who were brought from the Caucasus to Istanbul. The slavery themed works of Tarhan, Sami Paşazade Sezai and Hamdullah Suphi have traces of their mothers’ lives and other enslaved people that they lived with. In this article, the works of the aforementioned three authors will be investigated in the context of their mothers’ slavery.en_US
dc.identifier.endpage105en_US
dc.identifier.issn1309-565X
dc.identifier.issue21en_US
dc.identifier.startpage89en_US
dc.identifier.urihttps://app.trdizin.gov.tr/makale/TkRJek1ETTRPQT09
dc.identifier.urihttps://hdl.handle.net/20.500.12684/9282
dc.identifier.volume0en_US
dc.indekslendigikaynakTR-Dizinen_US
dc.institutionauthorTaşbaş, Fatih Alper
dc.language.isotren_US
dc.relation.ispartofYeni Türk Edebiyatı: Hakemli Altı Aylık İnceleme Dergisien_US
dc.relation.publicationcategoryMakale - Ulusal Hakemli Dergi - Kurum Öğretim Elemanıen_US
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/openAccessen_US
dc.subject[No Keywords]en_US
dc.titleESİR OLMAK MI, ESİRDEN DOĞMAK MI ZOR? TÜRK EDEBİYATI’NDA ESİR ANNELERİN EDEBİYATÇI ÇOCUKLARIen_US
dc.typeArticleen_US

Dosyalar