Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Hiperbilirubinemisi olan yenidoğanlara uygulanan bebek masajının bilirubin seviyesi ve cilt nemine etkisi(Düzce Üniversitesi, 2023) Akman, Meryem; Aydın, MeryemAraştırma hiperbilirubinemisi olan yenidoğanlarda bebek masajının bilirubin seviyesi ve cilt nemine etkisini belirlemek amacıyla klinik, randomize kontrollü deneysel tasarımlı çalışma olarak yapılmıştır. Araştırma Düzce Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Yenidoğan Ünitesinde Aralık 2021- Ağustos 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini, yapılan güç analizi sonucuna göre, araştırmaya katılma kriterlerine sahip 60 term yenidoğan (masaj grubu: 30; kontrol grubu: 30) oluşturmuştur. Çalışmanın veri toplama sürecinde anne ve bebeği tanıtıcı bilgi formu, bebek izlem formu, transkütan bilirubinometre ve nemölçer cihazı kulllanılmıştır. Deney grubundaki yenidoğanlara 2 gün boyunca günde 3 kez 15 dk (dakika) masaj uygulanmıştır. Masajdan 15 dk önce ve masajdan 5 dk sonra bebeklerin fizyolojik parametreleri (kalp tepe atımı, solunum, oksijen saturasyonu ) değerleri ölçülerek veri toplama formuna kaydedildi. Ayrıca uygulama öncesi, uygulamadan 24 ve 48 saat sonra bebeğin kilosu, cilt nem oranı, transkütan bilirubin düzeyi ve defakasyon sıklığı değerleri alındı ve kaydedildi. Kontrol grubundaki yenidoğanlara klinik bakım ve tedavileri dışında bir uygulama yapılmamış olup izlem başladığında kilo, fizyolojik parametreler, cilt nem oranı, transkutan bilirubin düzeyi ve defekasyon sıklığı değerleri alındı. Yine kontrol grubunda da deney grubundaki masaj uygulaması sırasında alınmış olan fizyolojik parametre ölçümleri eş zamanlı olarak alınmıştır. Süreç başladıktan 24 ve 48 saat sonraki günlük defekasyon sıklığı, kilo, cilt nem oranı ve transkütan bilirubin seviyesine bakılarak veri toplama formuna kaydedildi. Çalışmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesinde kategorik değişkenler için sayı, yüzde, sayısal değişkenler için ise ortalama, standart sapma kullanılmış, analiz için ise Ki Kare analizi, Fisher's Exact test, Mann Whitney U, Wilcoxon analizi, Friedman Analizi kullanılmıştır. Araştırma verileri incelendiğinde masaj grubunda (10,17±1,70) kontrol grubuna (11,44±1,78) ölçülen 48 saat sonraki bilirubin seviyeleri istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuş ve masaj grubunda bilurubin seviyesinin daha düşük olduğu gözlenmiştir (p<0,05). Masaj grubunun 48 saat sonraki defekasyon ortalaması kontrol grubuna kıyasla daha fazladır ve istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). Her iki grubun cilt nem oranı ortalamaları karşılaştırıldığında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0,05). Sonuç olarak bebek masajının yenidoğanlarda defekasyon sıklığını artırma ve bilirubin seviyesini düşürmekte önemli bir etkiye sahip olduğu gözlenmektedir. Yenidoğanlara uygulanacak bebek masajının bilirubin seviyelerini düşürmede standart tedaviyi destekleyeceği, hospitalizasyonu kısaltacağı, bebeğin fizyolojik sağlığına (fizyolojik parametrelerin stabilizasyonu, boşaltımın kolaylaşması vb) olumlu etki sağlayacağı düşünülmektedir. Bu nedenle yenidoğan hemşirelik bakımında teröpatik bir yöntem olarak kullanılması önerilmektedir.Öğe Sarkoidoz tanılı hastalarda CRR2 geninin yeni nesildizi analizi ile taranması(Düzce Üniversitesi, 2023) Yıldız, Pınar; Eröz, RecepSarkoidoz, granülom oluşumuyla sonuçlanan hastalık bölgelerinde mononükleer hücrelerin birikmesi ile karakterize edilen, nedeni bilinmeyen bir multisistem hastalığıdır. Hastalığın, genetik olarak yatkın konakçılarda bilinmeyen çevresel antijenler tarafından tetiklendiği düşünülmektedir. Biz bu çalışmada sarkoidoz tanılı hastalarda CCR2 geninin yeni nesil dizi analizi(YND) ile taranmasını amaçladık. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniği'nde sarkoidoz tanısı ile takip edilen 31 hasta ile sarkoidoz dışı bir nedenle başvurmuş 19 kontrol dahil edilmiştir. Mevcut çalışmamıza 35'si (%70) erkek, 15'i (%30) bayan olmak üzere toplam 50 birey dahil edilmiştir. Hasta grubunda 24(%77,4) kadın ve 7(%22,6) erkek varken, kontrol grubunda 11(%57,9) kadın ve 8(%53,3) erkek vardı (?2=2,138; p=0,144). Çalışmamızda; CCR2 (NM_001123396.4) geninde hasta ve kontrol grubunda tespit edilen varyasyonlar sırasıyla NM_001123396.4:c.1044G>A(p.Thr348=)(rs3092960) (Hasta:3, Kontrol:3), NM_001123396.4(CCR2):c.156G>T(p.Val52=)(rs3918367) (Hasta:2, Kontrol:0), NM_001123396.4(CCR2):c.190G>A(p.Val64Ile)(rs1799864) (Hasta: 8, Kontrol:6), NM_001123396.4:c.780T>C(p.Asn260=)(rs1799865) (Hasta: 24, Kontrol:8) olarak bulundu. Sonuç olarak NM_001123396.4(CCR2):c.156G>T(p.Val52=)(rs3918367) ve NM_001123396.4:c.780T>C(p.Asn260=)(rs1799865) varyasyonları hasta grubunda kontrol grubundan anlamlı derecede yüksekti (p<0,05). Tespit edilen bu CCR2 varyasyonların sarkoidozun etyopatogenezisindeki rolünün daha iyi anlaşılabilmesi için CCR2 geninin YND ile tarandığı gemiş serileri içeren ilave çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe İnfertilite ön tanısı almış normospermik kişilerde sperm izumo-1 proteinin gösterilmesi(Düzce Üniversitesi, 2023) Mede, Cansever; Karaçor, Kayıhanİnfertilite çağımızın önemli ve çok sık rastlanan problemlerinden biridir. Çiftlerin bir yıl korunmasız ilişki sonucu çocuk sahibi olamaması infertilite olarak nitelendirilir. İnfertilite vakalarının yaklaşık %50'sinin erkek faktörlü olduğu bilinmektedir. İnfertilite, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından toplumsal sağlık sorunu olarak kabul edilmektedir ve her altı kişiden birinin infertil olduğu düşünülmektedir. Erkeklerde genetik anomaliler, sistemik hastalıklar, geçirilmiş enfeksiyonlar, varikosel, kanser ve kemoterapi gibi birçok neden infertiliteye sebep olmaktadır. Sağlıksız beslenme, alkol ve sigara kullanımı, ilaç kullanımı ve çevresel toksinlere maruz kalma gibi nedenler de kişilerde infertilite gelişiminde rol oynayan önemli risk faktörleridir. Erkek üreme sisteminde infertiliteye neden olan sebepler sperm parametrelerinde bozulmayla (sperm yokluğu, düşük sperm sayısı, anormal morfoloji ve düşük motilite) karakterizedir. Fakat bazı hasta gruplarında tüm bu parametreler normal olmasına karşın kişiler infertildir. Bu hasta grupları da idiopatik infertil olarak isimlendirilir. İzumo1 memelilerde sperm-yumurta füzyonu için önemli sperm proteinlerinden biridir. Yapılan deneysel çalışmalarda erkek izumo1-/- bireyler normal sayıda hücre üretse de normal motilite ve morfoloji ile bu bireylerin tamamen infertil olduğu gösterilmiştir. Biz de bu çalışmayla infertilite ön tanısı almış normospermik kişilerin normal spermiyogram parametrelerine karşın bu kişilerde sigara kullanımına bağlı olarak sperm izumo1 proteininin seviyelerinde herhangi bir değişiklik olup olmadığını belirlemeyi amaçladık. Bu amaçla tez çalışmamız için infertil kişileri hasta olarak kabul edip, normospermik 100 kişiyi 4 gruba ayırdık. 1- Sigara içen hasta (30 kişi - infertil) 2-Sigara içmeyen hasta (30 kişi - infertil) 3-Sigara içen kontrol (20 kişi - fertil) 4-Sigara içmeyen kontrol (20 kişi - fertil) Bu gruplardaki normospermik kişilerden sperm örnekleri toplandı ve immünofloresan boyama yapılarak değerlendirildi. Bu değerlendirme sonucunda hem hasta grubundaki sigara içenlerde hem de kontrol grubundaki sigara içenlerde sperm izumo-1 seviyelerinin sigara içmeyen hasta ve kontrol gruplarına göre anlamlı derecede düşük olduğu görüldü. Bu çalışmayla, başka çalışmalarda sigara kullanımının sperm parametrelerinin bozulmasına yol açtığının gösterilmesine ek olarak sperm-oosit birleşmesi için gerekli sperm izumo-1 protein seviyelerinde azalma meydana getirerek infertilite oluşumu için bir risk faktörü oluşturduğunu göstermiş olduk. Anahtar Sözcükler: İdiopatik, İnfertilite, İzumo-1, Sigara, NormospermiÖğe Kan ve idrar kültürü kontaminasyonlarının mikrobiyoloji laboratuvarına yükünün ve numune ret oranlarının araştırılması(Düzce Üniversitesi, 2023) Güngör, Bilge Nurdan; Çalışkan, EmelPreanalitik sürece ait hatalar test isteminin başlangıcından numunelerin laboratuvara kabulüne kadar olan süreçte numunelerin reddedilmesine sebep olur. Standardize edilmesinin zorluğu ve test hatalarının büyük bir kısmının analiz öncesi süreçte meydana gelmesi nedeniyle preanalitik evredeki hataların giderilmesi büyük önem arz eder. Mikrobiyoloji Laboratuvarında prenalitik sürecin istenmeyen etkisi kontaminasyonlardır. Kontaminasyonlar sağlık hizmetlerinde maliyet ve zaman kaybına yol açmakta, hastaların tedavi seçeneklerinin oluşturulmasını geciktirmekte, sağlık çalışanları için ise zaman kaybına neden olmaktadır. Çalışmamızda kan ve idrar kültürlerindeki kontaminasyon oranlarının laboratuvara olan etkileri maliyet ve zaman açısından değerlendirilmiş olup; numune red oranlarımız hesaplanmıştır. Bununla birlikte kontaminasyon oranlarının azaltılması için yapılabilecek düzeltici önleyici faaliyetler için yol gösterici olunması amaçlanmıştır. Hastanemizin veri sisteminden Tıbbi Mikrobiyoloji Laboratuvarına gönderilmiş toplam örnek sayısı, değerlendirmeye alınmadan reddedilmiş örnek sayısı, kan kültürü ve idrar kültürü kontaminasyon olarak değerlendirilmiş olan örnek sayıları elde edildi. Sonuçların yıllara, örneklerin gönderildiği kliniklere, cinsiyete göre farklılıkları analiz edildi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Laboratuvarı'na 1 Ocak 2019 – 1 Ocak 2022 tarihleri arasında hastalardan toplam 821236 örnek gönderilmiş olup 11905'i (%1,45) değerlendirilmeye alınmadan reddedilmiştir. En sık red nedeni uygunsuz numune olarak belirlenmiştir. Toplam 43606 idrar kültürü örneği gönderilmiş olup 11223 (%25,7) örnek kontaminasyon olarak sonuçlanmıştır. İdrar kültüründe kontaminasyon oranının kadınlarda erkeklerden fazla olduğu, çocuk acil bölümünde ise (%38,1) diğer bölümlerden yüksek olduğu saptanmıştır. Toplam 13397 adet kan kültürü şişesinde kan örneği gönderilmiştir. Bu hasta örneklerinden 916 (%6,8) örnek kontaminasyon olarak sonuçlanmıştır. Kontaminasyon oranının ise acil servislerde (%9,1) diğer bölümlerden yüksek olduğu saptanmıştır. Kontaminasyon olarak sonuçlanan kan ve idrar kültürü örneklerinin maliyeti toplam 51700 tl olarak hesaplanmıştır. Laboratuvar çalışanlarının ise 506 saat kontamine örnekler için zaman ayırması gerekmiştir. Kontaminasyonların ve numune reddinin önlenmesi için, hastanemizde uygun sıklıkta yapılmakta olan "doğru örnek alınması ve transferi" eğitimlerinin kontaminasyon ve red oranlarının yüksek oduğu bölümlerde artırılarak yapılması gerektiği düşünülmüştür.Öğe Normospermik infertil erkeklerde sperm TSSK6 proteinin araştırılması(Düzce Üniversitesi, 2023) Özaras, Fulya; Soylu, HakanErkek infertilitesi her geçen gün artarak devam eden sağlık sorunlarından biridir. Erkek infertilitesinin yaklaşık %30-50'si idiyopatik normospermik infertilite olarak tanımlanmaktadır. Yapılan çalışmalar gözden geçirildiğinde, spermde bulunan bazı proteinlerin yokluğunun infertiliteye neden olabileceği belirlenmiştir. Testise özgü serin/tireonin-protein kinaz 6 (TSSK6) proteini bunlardan biridir. TSSK6, testislerde eksprese edilen bir protein kinazdır ve erkek üreme sistemi gelişimi ve işlevi için önemlidir. Ancak normospremik infertil bireylerin sperminde TSSK6 proteini ekspresyon değişimini araştıran herhangi bir çalışmaya rastlanmadı. Bu nedenle bu çalışmada normospermik infertil erkeklerde sperm TSSK6 proteininin ekspresyon değişiminin araştırılması amaçlandı. Çalışmada idiyopatik normospermik infertil 60 erkekten alınan semen örnekleri ve kontrol olarak fertil 40 erkekten alınan semen örnekleri kullanıldı. Bu amaçla kontrol grubuna daha önceden doğal yollarla çocuk sahibi olan kişiler dahil edildi. Normospermik infertil bireylerin 30'u sigara içmeyen, 30'u sigara içenlerden oluşmaktadır. Kontrol grubu olan fertil bireylerin 20'si sigara içmeyen 20'si sigara içenlerden oluşmaktadır. Alınan semen örneklerinde spermiyogram yıkama yüzdürme işlemleri yapılıp immunoflorasan boyama yöntemiyle boyandı ve immünofloresan mikroskobu ile çekilen görüntüleri analiz etmek için ImageJ programı kullanıldı. TSSK6 proteinin ekspresyonu sperm hücrelerinde postakrozomal bölge ve orta parçada gözlendi. Kontrol grubunda sigara içen birey spermlerinde TSSK6 ekspresyonu sigara içmeyenlere göre daha düşüktü ve istatistiksel olarak da anlamlıydı (p<0,001). Benzer şekilde hasta sigara içen birey spermlerinde de TSSK6 ekspresyonu sigara içmeyenlere göre daha düşüktü. Bu düşüş istatistiksel olarak da anlamlıydı (p<0,001). Hasta bireylerin TSSK6 ekspresyonu kontrole göre düşüktü (p<0,001). Yani idiyopatik infertilitesi olan hastalarda TSSK6 proteinin azaldığı veya baskılandığı belirlendi. Ayrıca bu çalışma ile birlikte sigara içmenin, sağlıklı bireylerde ve idiyopatik infertilitesi olan bireylerde TSSK6 ekspresyonunu daha da azalttığı veya baskıladığı belirlendi. Sonuç olarak insan sperminde TSSK6 geni ile ilişkili mutasyonlar ve TSSK6 proteinindeki değişimler erkek infertilitesinin nedeni olabileceği düşünüldü. Anahtar Sözcükler: İdiyopatik, İnfertilite, Normospermik, Sigara, TSSK6Öğe STZ ile indüklenmiş Tip 1 Diyabet sıçanlarda Hidroksitirozol'ün Testiküler Prdx6 ekspresyonu üzerine etkisinin araştırılması(Düzce Üniversitesi, 2023) Güngör, Ayfer; Soylu, HakanDiabetes mellitus, yüksek kan şekerine bağlı olarak gelişen ve insülin eksikliği ile karakterize edilen metabolik bir hastalıktır. Diyabete bağlı ortaya çıkan oksidatif stres, tüm doğurganlık sorunlarının başlangıcıdır ve spermatogenezde yer alan tüm sinyal yollarını etkilemektedir. Diabetes mellitus, erektil disfonksiyon, ejakülasyon, üreme organlarında ve semen kalitesinde değişikliklere neden olmaktadır. Hidroksitirozol, diyabete bağlı testislerde meydana gelen spermatogenik fonksiyon hasarını azaltır ve bu hasara karşı korur. Biz bu çalışmamızda testislerde meydana gelen spermatogenik fonksiyon hasarını azalttığı ve bu hasara karşı koruyucu olduğu bilinen hidroksitirozolün, spermatozoanın canlılığı, hareketliliği ve fertilizasyon yeteneğinde önemli rol alan Prdx6 proteininin ekspresyonu üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Çalışmada 28 erkek rat kullanıldı. Ratlar kontrol (sadece salin), hidroksitirozol (30 gün boyunca intraperitoneal olarak 10 mg/kg hidroksitirozol) , steptozotosin (tek doz intraperitoneal olarak 55 mg/kg streptozotosin) , streptozotosin+hidroksitirozol (tek doz intraperitoneal olarak 55 mg/kg streptozotosin ve 30 gün boyunca intraperitoneal olarak 10 mg/kg hidroksitirozol) olmak üzere dört gruba ayrıldı. İmmunohistokimya ve Western blot yöntemleriyle Prdx6 proteinin ekspresyonu belirlendi. Prdx6 ekspresyonu streptozotosin grubunda kontrol ve hidroksitirozol gruplarına kıyasla anlamlı şekilde artış gösterdi. Streptozotosin+hidroksitirozol grubunda ise kontrol, hidroksitirozol ve streptozotosin gruplarına göre Prdx6 ekspresyonu istatiksel olarak anlamlı şekilde azaldı. Sonuç olarak streptozotosin uygulaması Prdx6 ekspresyonunu artırmıştır. Ancak streptozotosin sonrası hidroksitirozol uygulaması Prdx6 ekspresyonunun düşmesine neden olmuştur. Bu bulgular bize hidroksitirozolün diyabetik testisteki koruyucu rolünü Prdx6'dan bağımsız bir şekilde yaptığını düşündürmüştür.Öğe Hemşirelerin olay bildirim sistemlerini kullanımınınve etkileyen faktörlerin incelenmesi(Düzce Üniversitesi, 2023) Arat, Zeycan; Demiray, AyşeAraştırma, hemşirelerin olay bildirim sistemlerini kullanımının ve etkileyen faktörlerin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini, bir kamu hastanesinde çalışan 348 hemşire oluşturdu. Araştırma verileri, Nisan 2022-Haziran 2022 tarihleri arasında, araştırmaya katılmayı kabul eden 264 hemşire ile "Demografik Bilgi Formu", "Olay Bildirim Farkındalık ve Kullanım Bilgi Formu", "Olay Bildirimi Tutum Ölçeği (OBTÖ)", "Güvenlik Tutumu Ölçeği (GTÖ)", "Olay Bildirim Engelleri Ölçeği (OBEÖ)" kullanılarak yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır. Araştırma veri analizinde tanımlayıcı istatistikler, Pearson korelasyon katsayısı, bağımsız t testleri, tek yönlü varyans analizi (One-Way ANOVA) kullanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, hemşirelerin %44,7'nin herhangi bir olay bildirim eğitimi almadığı, %39'unun meslekte rapor edilmesi gereken hasta güvenliğine yönelik bir olaya tanık veya dâhil olduğu bununla birlikte sadece %37,9'nun hasta güvenliğine yönelik olay bildiriminde bulunduğu, hemşirelerin %81,8'nin olay bildirim sistemi farkındalığı ve %55,3'ünün olay bildirim kullanım bilgisi olduğu belirlenmiştir. Araştırma kapsamına alınan hemşirelerin OBTÖ puan ortalaması 2,24±0,34 olarak bulunmuş ve olay bildirimine ilişin tutumlarının kısmen olumsuz olduğu, GTÖ puan ortalaması 3,44±0,50 olarak bulunmuş ve güvenlik tutumlarının olumlu olduğu, OBEÖ puan ortalaması 2,70±0,72 olarak bulunmuş ve olay bildirim engel algıları kısmen yüksek olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerin olay bildirme durumları ile olay bildirim tutumları, güvenlik tutumları, olay bildirim engelleri arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede bir fark bulunmuştur (p<0,05). Araştırma sonucunda hemşirelerin istenmeyen olaylar karşılaşma durumlarının yarıdan az olduğu fakat karşılaşanların bildirim oranının düşük olduğu tespit edilmiştir. Hemşirelerin olay bildirimi eğitimi almaları, olay bildirim sistemi farkındalıkları ve kullanım bilgileri, olay bildirim tutumları, güvenlik tutumları ve olay bildirim engellerinin hasta güvenliğine yönelik istenmeyen olayları bildirme durumları üzerinde etkiye sahip olduğu belirlenmiştir Hemşirelerin bildirim sistemi kullanımını etkileyen faktörlerin göz önünde bulundurması, olay bildirim sonrasında yapılan iyileştirme faaliyetlerinde hemşirelerin sürece dâhil edilmesi ve geri bildirim yapılması, hemşirelerin olay bildirim tutumları, güvenlik tutumları ve olay bildirim engellerinin düzenli aralıklarla değerlendirilmesi önerilebilir. Anahtar Sözcükler: Hasta güvenliği, İstenmeyen olay, Olay bildirim engelleri, Olay bildirim sistemi, Olay bildirim tutumÖğe Havalı tabanca sporcularına uygulanan 8 haftalık kor antrenmanının atış performansı ve denge üzerine etkisi(Düzce Üniversitesi, 2024) Özdemir, Mehmet; Şemşek, ÖnderÇalışma kapsamında havalı tabanca atıcılık sporu ile uğraşan sporculara uygulanan 8 haftalık kor egzersizlerinin; denge stabilizasyonu ile 10 metre atış performansına olan etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Verilerin analizinde SPSS (26.0 versiyonu) paket programı kullanılmıştır. Araştırmadaki ölçümü yapılan değişkenler ortalama ve standart sapma (Std. Sapma) olarak sunulmuştur. Verilerin normallik dağılımı katılımcı sayısının 50'den az olması sebebiyle Shapiro-Wilk testi ile incelenmiştir. Normallik dağılımı gösteren verilerin analizinde; bağımsız iki grubun karşılaştırılmasında t-testi (Independent t-testi) ve Mann-Whitney-U testleri, bağımlı iki grubun karşılaştırılmasında ise t-testi (Paired t-testi) ve Wilcoxon testleri uygulanmıştır. İstatistiksel önem düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Çalışmaya deney grubu (n=6), kontrol grubu (n=6) olmak üzere toplamda 12 kişi katılmıştır. Deney grubunun boy uzunlukları 170,50± 2,67, kontrol grubunun boy uzunlukları 176,67 ± 9,03'dir. Vücut ağırlıkları deney grubunda; 67,07 ± 5,42, kontrol grubunda; 72,75 ± 9,93 iken vücut yağ oranları ise deney grubunda; 19,12 ± 6,40, kontrol grubunda; 19,18 ± 7,59'dur. Çalışma sonucunda; ön-test ölçümlerinin gruplar arası anlamlı bir farklılığın olmadığı tespit edilmiştir (p>0.05). Son-test değerlerinde de gruplar arası anlamlı bir farklılığın olmadığı tespit edilmiştir (p>0.05). Statik denge açısından deney grubunun ön test – son test karşılaştırmaları sonucunda ön test lehine bir farklılık olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Statik denge açısından kontrol grubunda ön test- son test karşılaştırmaları sonucunda anlamlı bir farklılığın olmadığı tespit edilmiştir (p>0,05). Atış skoru açısından deney grubunun ön test - son test karşılaştırmalarında anlamlı bir farklılığın olmadığı tespit edilmiştir (p>0.05). Atış skoru açısından kontrol grubunun ön test - son test karşılaştırmalarında anlamlı bir farklılığın olmadığı tespit edilmiştir (p>0.05). Atış performansını etkileyen birçok parametre olması, katılımcıların atış branşında uzun süredir faal olması ve atıcıların elit diye nitelendireceğimiz bir seviyede olması, bu seviyedeki sporcularda atış parametrelerinin birçoğunun oturmuş olması, gelişim süreci için 8 haftalık antrenman metodunun yetersiz olabilmesi ve atış performansını etkileyen durumların tespit edilememesinin çalışmanın sonucunu etkilediği değerlendirilmektedir. Anahtar Sözcükler: Atıcılık, Kor Antrenmanı, Performans, SporÖğe Hemşirelerin merhamet düzeyleri ile hemşirelik bakımında etik tutum düzeyleri arasındaki ilişki(Düzce Üniversitesi, 2023) Mühür, İrem; Yılmaz, ŞerifeAraştırmanın amacı, hemşirelerin merhamet düzeyleri ve hemşirelik bakımında etik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Araştırmanın evrenini, Kasım 2021- Eylül 2022 tarihlerinde Düzce Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde çalışan 320 hemşire ile Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde çalışan 1072 hemşire oluşturmaktadır. Örneklem seçimi yapılmamış evrenin tamamına ulaşmak hedeflenmiştir. Araştırmanın verileri; sosyo-demografik bilgilerin yer aldığı kişisel bilgi formu, "Merhamet Ölçeği" ve "Hemşirelik Bakımında Etik Tutum Ölçeği" kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde Kruskal Wallis Testi, Shapiro-Wilk, Mann Whitney U Testi, Kolmogorov-Smirnov Testi, Dunn Testi, Spearman's rho Korelasyon Katsayısı ve SPSS V23 kullanılmıştır. Araştırmaya katılanların yaş ortalamasının 31,22±6,54, toplam çalışma yılı ortalamasının 8,44±6,87, %81,9'unun kadın, %55,4'ünün bekar, %64,3'ünün lisans mezunu olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerin merhamet puan ortalamaları 4,13±0,34, hemşirelik bakımında etik tutum puan ortalamaları 54,45±14,95 olarak hesaplanmıştır. Araştırmada, hemşirelerin merhamet düzeyleri ile bakımda etik tutum düzeyleri arasında anlamlı negatif yönlü zayıf ilişki bulunmuştur (r=0,283; p<0,05). Merhamet, merhametli bakım, etik ve etik tutum gibi kavramlara hemşirelik eğitiminde yer verilmesi; merhametli bakım uygulamalarına yönelik farkındalık oluşturulması, merhametli bakımı engelleyebilecek faktörlerin belirlenmesi ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması önerilmektedir. Anahtar Sözcükler: Etik, Etik tutum, Hemşirelik, Merhamet, Merhametli bakım.Öğe Üniversite öğrencilerinin psikolojik iyilik halini belırlemek için bir mobil uygulama geliştirilmesi(Düzce Üniversitesi, 2023) Demirezen, Dilek; Karaca, AyselÜniversite öğrencilerinin psikolojik sağlığı, akademik başarılarını ve genel sağlıklarını derinden etkilemektedir. Bu çalışma, üniversite öğrencilerinin ruhsal durumlarını değerlendirmek için geliştirilen mobil sağlık uygulamalarının etkililiğini, güvenliğini, kullanılabilirliğini ve özgül ihtiyaçlara duyarlılığını incelemektedir. Akademik baskı, sosyal stres ve uyku eksikliği gibi öğrencilerin karşılaştığı zorluklara dikkat çeken araştırma, mobil uygulamaların bu tür sorunlara hızlı ve ekonomik bir çözüm sunduğunu vurgulamaktadır. Öğrencilere özel olarak tasarlanmış uygulamaların, genel sağlık uygulamalarına kıyasla daha etkili olduğu bulunmuştur. Özellikle COVID-19 pandemisi bağlamında, bu uygulamaların önemi daha da artmıştır. Ancak, çalışma aynı zamanda kişisel verilerin korunması ve güvenlik gibi potansiyel engelleri de belirlemektedir, geliştiricilerin ve sağlık hizmeti sağlayıcılarının uygun önlemleri alması gerektiğini vurgulamaktadır. Yapay zekâ ve yeni teknolojilerin entegrasyonunun, bu uygulamaların etkililiğini ve kullanıcı dostu olmasını daha da artırabileceği üzerinde durulmaktadır. Sonuç olarak, bu araştırma, üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlığını değerlendirmek ve desteklemek amacıyla mobil uygulamaların paha biçilmez bir araç olduğunu vurgularken, aynı zamanda etkililik, güvenlik ve kullanım kolaylığını sağlamak için sürekli araştırma ve geliştirmeye olan devam eden ihtiyacı da vurgulamaktadırÖğe Diyet polikliniğine başvuran hastaların duygusal yeme davranışı, koronavirüs anksiyetesi ve koronavirüs fobisinin beslenme durumuna etkisi(Düzce Üniversitesi, 2023) Karakuş, Merve; Mayda, Atilla SenihBu çalışma, koronavirüs (COVID-19) pandemi döneminde diyet polikliniğine yönlendirilen 18-65 yaş arası bireylerin duygusal yeme davranışı, koronavirüs anksiyetesi düzeyi ve koronavirüs fobisinin beslenme durumuna etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Katılımcılara anket formu ve Koronavirüs Fobisi ölçeği (C19P-S), Hollanda yeme davranışı anketi (DEBQ), Koronavirüs Anksiyete Ölçeği (KAÖ) uygulanmıştır. Araştırmaya 143 kadın (%79,9), 36 erkek (%20,1) olmak üzere 179 kişi araştırmaya dahil edilmiştir. Beden kitle İndeksi (BKİ) sınıflandırmasına göre katılımcıların %2,8'i normal (n=5), %22,3'ü (n=40) fazla kilolu, %45,8'i (n=82) 1. derece obezite, %16,8'i (n=30) 2. derece obezite ve %12,3'ü (n=22) 3. derece obezite sınıfında yer almıştır. Katılımcıların yaş ortalaması 39,3±11,6 (min:18, max:65) olarak hesaplanmıştır. Katılımcıların %50,3'nün (n=90) COVID-19 geçirdiği, %49,7'sinin (n=89) geçirmediği tespit edilmiştir. COVID-19 olan bireylerin %35,6'sında (n=32) tat duyusunda değişiklik olmazken, %37,8'inde (n=34) hiç tat alamama, % 26,6'sında (n=24) tatları ayırt etmede zorlanma yaşandığı görülmüştür. COVID-19 geçiren bireylerin %50,0'sinde (n=45) iştahın değişmediği, değişen grupta ise %38,9'unda (n=35) arttığı ve %11,1'inde (n=10) azaldığı belirlenmiştir. Katılımcıların %50,8'i (n=91) COVID-19 döneminde beslenme alışkanlıklarının değişmediğini ifade ederken, %40,2'si (n=72) sağlıksız şekilde değiştiğini, %8,9'u (n=16) sağlıklı şekilde değiştiği ifade etmiştir. COVID-19 döneminde öğün sayısının değiştiğini belirten katılımcı sayısı %44,1'dir (n=79). Katılımcıların % 59,8'i (n=107) paketli ürün tüketim sıklıklarının arttığını, % 10,1'i (n=18) azaldığını ve %30,2'si (n=54) tüketimde değişiklik olmadığını belirtmiştir. Katılımcıların %68,2'sinin (n=122) ağırlıklarının arttığı tespit edilirken, %12,3'ünün (n=22) azaldığı ve %19,5'inin (n=35) ağırlıklarında değişiklik olmadığı tespit edilmiştir. Katılımcıların cinsiyetlerine göre ağırlık değişimlerinin farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir (X 2=14,2, p=0,01). Katılımcıların eğitim düzeylerine göre ağırlık değişimlerinin farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir.(X 2=17,5, p=0,01). Medeni duruma göre kilo değişim düzeylerinin farklılık göstermediği tespit edilmiştir. (X 2=2,0 p=0,37). Katılımcılara uygulanan DEBQ sonuçlarına göre kısıtlı yeme alt boyutunun kilo değişimlerine göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (F=10,25, p=0,01).Öğe Hemşirelik öğrencilerine uygulanan mındfulness temelli bilişsel terapi programının (MBCT) depresyon, anksiyete, stres ve bilişsel esneklik üzerine etkisi: randomize kontrollü çalışma(Düzce Üniversitesi, 2023) Açıkgöz, Ferhan; Karaca, AyselAraştırma hemşirelik bölümünü öğrencilerine çevrimiçi uygulanan mindfulness temelli bilişsel terapi programının öğrencilerin depresyon, anksiyete, stres ve bilişsel esneklik düzeyine etkisini belirlemek amacıyla yapılmış randomize kontrollü bir çalışmadır. Araştırma Aralık 2021-Haziran 2022 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi'nde yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini, yapılan güç analizi sonucunda çalışmaya katılmayı kabul eden ve örnekleme alınma kriterlerini taşıyan toplam 87 öğrenci (müdahale grubu=43, kontrol grubu=44) oluşturmuştur. Araştırmanın verileri Kişisel Bilgi Formu, Depresyon-Anksiyete-Stres Ölçeği-42 ve Bilişsel Esneklik Envanteri ile ön test-son test ve izlem testi şeklinde toplanmıştır. Araştırma verilerinin analizi SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 25.0 programı paket programı üzerinden yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, Depresyon-Anksiyete-Stres Ölçeği-42 alt boyut ölçümlerinde; depresyon boyutu; müdahale grubunda son test ve izlem testi puanları kontrol grubu katılımcılarına göre daha düşük olduğu, anksiyete boyutu; kontrol grubunun son test ve izlem testi puanlarının müdahale grubuna göre daha yüksek olduğu, stres boyutu; kontrol grubunun stres boyutu son test ve izlem testi puanlarının, müdahale grubuna göre daha yüksek olduğu ve aralarında istatistiksel anlamlı fark olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Bilişsel Esneklik Envanteri müdahale grubundaki katılımcılarının toplam puanı son test ve izlem testi puanlarının, kontrol grubundaki katılımcılara göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Müdahale grubu katılımcılarının Bilişsel Esneklik Envanteri ön test, son test ve izlem testi puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu görülmektedir (p<0,05). Bu sonuçlar doğrultusunda mindfulness temelli bilişsel terapi programı hemşirelik öğrencilerinin depresyon, anksiyete, stres düzeyinin azaltılması, bilişsel esnekliklerinin artırılmasını olumlu yönde etkilediği düşünülerek mindfulness temelli uygulamaların kullanılması önerilmektedir.Öğe COVİd-19 salgınında sağlık çalışanlarında kaygı düzeyi: Bursa şehir hastanesi örneği(Düzce Üniversitesi, 2023) Bilgiç, Zeynur Demir; Mayda, Atilla SenihBu çalışma, COVID-19 hastalığının sağlık çalışanları üzerindeki kaygısal etkilerini incelemek amacıyla yapılmaktadır. COVID-19, dünya genelinde bir pandemiye neden olan ve sağlık çalışanları için önemli bir stres kaynağı olan bir virüstür. Bu çalışmanın amacı, COVID-19'un yapısı, belirtileri, bulaşma yolları, tanı yöntemleri ve testleri gibi temel bilgileri sunmaktır. COVID-19, genellikle ateş, öksürük, nefes darlığı, kas ağrıları, baş ağrısı ve yorgunluk gibi semptomlarla kendini gösteren bir solunum yolu enfeksiyonudur. Bulaşma yolları arasında damlacık yoluyla temas, yakın temas ve yüzeylere dokunma sonrası enfeksiyon yer almaktadır. Tanı yöntemleri arasında PCR testi, antijen testi ve antikor testleri kullanılmaktadır. Kaygı, kişinin belirsizlik, tehdit veya endişe duygularıyla başa çıkmaya çalıştığı bir psikolojik durumdur. Çalışmada kaygının çeşitleri ve COVID-19 kaygısının özellikleri incelenecektir. COVID-19 kaygısı, virüsün yayılması, enfekte olma riski, sağlık çalışanlarının ailelerine bulaştırma endişesi gibi faktörlerle ilişkilendirilmiştir. Sağlık çalışanlarında kaygı düzeyleri, pandeminin sağlık sistemi üzerindeki etkileri nedeniyle artmıştır. Sağlık çalışanları, hastalarla temas halinde oldukları için enfeksiyon riskine maruz kalmaktadırlar ve bu da kaygı seviyelerini artırabilmektedir. Ayrıca, yüksek iş yükü, kaynak eksikliği, bilgi yetersizliği ve kişisel koruyucu ekipman sıkıntısı gibi faktörler de sağlık çalışanlarında kaygıyı tetikleyebilir. Bu çalışmada veri toplama araçları olarak sosyodemografik bilgi formu, Spielberger Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği ve Koronavirüs Fobisi Ölçeği kullanılacaktır. Sosyodemografik bilgi formu, katılımcıların demografik özelliklerini, mesleki deneyimlerini ve pandemi sürecindeki maruziyetlerini değerlendirecektir. Spielberger Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği, katılımcıların anlık ve sürekli kaygı düzeylerini ölçmek için kullanılacaktır. Koronavirüs Fobisi Ölçeği ise katılımcıların COVID-19'a yönelik özel bir korku veya fobi düzeyini değerlendirmek için kullanılacaktır. Bu çalışmanın sonuçları, sağlık çalışanlarının COVID-19 ile ilgili kaygı düzeylerini anlamamıza ve bu kaygıyı azaltmak için uygun müdahalelerin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Anahtar sözcükler: COVİD 19, Durumluk kaygı, Kaygı etkileri, Sağlık çalışanları, Sürekli kaygıÖğe Yönetici hemşirelerin çalışma ortamına ilişkin algıları ile iş doyumları arasındaki ilişki(Düzce Üniversitesi, 2023) Bıçak, Ahmet; Bekar, Ebru ÖzenYönetici hemşireler sağlık kurumlarının başarısında önemlidir. Yönetici hemşirelerin performansı hasta bakım kalitesini etkilemektedir. Bu nedenle yönetici hemşirelerin çalışma ortamları ve iş doyumları önemli unsurlardır. Bu araştırma yönetici hemşirelerin çalışma ortamına ilişkin algılarıyla iş doyumları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacı ile tanımlayıcı-ilişki arayıcı olarak 201 yönetici hemşire ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri, kişisel bilgi formu, yönetici hemşire çalışma ortamı ölçeği ve minnesota iş doyum ölçeği kullanılarak elde edilmiştir. Araştırma bulguları incelendiğinde; yönetici hemşire çalışma ortamı ölçeği hasta güvenliği puanları ortalama 4,86± 0,60, kurum kültürü puanları ortalama 4,93± 0,67, mali kaynaklar 3,81 ± 1,01, üretkenlik 4,90±0,61, iş yükü 4,62±0,85, yönetici hemşire yönetici ilişkileri, 4,96±0,73, yönetici hemşire hekim ilişkileri 5,04 ±0,69, yönetici hemşire birim personeli etkileri 5,42± 0,57, yönetici hemşire çalışma ortamı ölçeği genel puanı 4,83±0,53 olarak saptanmıştır. İş doyumu ile ilgili veriler; içsel doyum faktörü puan ortalaması 3,80±0,56, dışsal doyum faktörü puan ortalaması 3,43±0,63 ve minnesota doyum ölçeği genel puan ortalama 3,65± 0,55 olarak belirlenmiştir. Yönetici hemşire çalışma ortamı ölçeği alt boyut puanlarının iş doyum puanları üzerine etkisine kurulan modelin istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0,05). Kurulan modelde anlamlı bulunan değişkenlerin (mali kaynaklar, üretkenlik, iş yükü, yönetici hemşire-yönetici ilişkileri) iş doyum puanlarındaki değişimin %49,8'ini açıkladığı görülmektedir (R2:0,498). Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre; yönetici hemşirelerin çalışma ortamını değerlendirmeleri olumludur ve iş doyumları orta düzeydedir ayrıca yönetici hemşirelerin çalışma ortamı algıları iş doyumunu etkilemektedir.Öğe Kickboks sporcularına uygulanan 8 haftalık pliometrik çalışmaların denge, reaksiyon zamanı ve çeviklik üzerine etkisi(Düzce Üniversitesi, 2024) Yalvaç, Hikmet; Karadenizli, Zeynep İnciBu çalışmanın amacı, 10-13 yaş arasındaki lisanslı erkek kickboks sporcularında 8 hafta süre ile yapılan pliometrik çalışmaların, denge, reaksiyon zamanı ve çeviklik özelliklerine olan etkileri araştırmaktır. Araştırmaya, İstanbul ili Pendik ilçesinde faaliyet gösteren Pendik Prestij Spor Savunma Sporları Kulübündeki lisanslı 32 erkek sporcu gönüllü katılmıştır. Rastgele dağılım yöntemiyle sporcular, çalışma ve kontrol grubu olarak 2 gruba ayrılmıştır. Çalışma grubuna, haftada 3 gün 60 dk şeklinde yaptıkları kickboks antrenmanı öncesinde 30 dk pliometrik çalışma yaptırılmıştır. Kontrol grubuna ise sadece haftada 3 gün 60 dakikalık kickboks antrenmanları yaptırılmıştır. Kontrol grubuna bunun dışında farklı bir uygulama yaptırılmamıştır. Her iki gruba da ön test-son test olacak şekilde; denge, reaksiyon zamanı ve çeviklik testleri uygulanmıştır. Verilerin analizi, SPSS 25 Paket programında yapılmıştır. Verilerin normal dağılıp dağılmadığını öğrenmek için Skewness-Kurtosis, histogram ve q-q plot değerlerine bakılmıştır. Kontrol ve çalışma grubuna öntest-sontest farkları için kendi içerisinde eşleştirilmiş örneklem t testi yapılmıştır. Gruplar arası farklar için Bağımsız Örneklem T testi yapılmıştır. Anlamlılık değeri, başlangıçta p<0.05 olarak kabul edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda, çalışma grubundaki sporculara uygulanan 8 haftalık pliometrik çalışmaların, reaksiyon zamanı, denge ve çeviklik değerleri üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Kontrol grubundaki sporcularda da reaksiyon zamanı ve çeviklik değerlerinin son testlerde öntestlere nazaran daha iyi olduğu görülmüştür. İki grup arasındaki son test farkları incelendiğinde ise çalışma grubunun, kontrol grubuna göre reaksiyon zamanı ve çeviklik değerlerinde, istatistiksel olarak daha anlamlı ve iyi sonuçlar olduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple antrenörlere, 10-13 yaş aralığındaki erkek kickboks sporcularında, antrenmanlara ek olarak pliometrik çalışmaların da antrenman programlarına eklenmesinin ve yaptırılmasının faydalı olabileceği söylenebilir. Ayrıca bu alanda yeni çalışmalar yapacak olanlara, el-göz-ayak şeklinde üçlü koordinasyon da içeren ölçüm testlerini yapmaları önerilebilir. Anahtar kelimeler: Çeviklik, Denge, Kickboks, Pliometrik, Reaksiyon zamanı.Öğe Jinekolojik kanser hastalarına uygulanan bilişsel davranışçı ve dışavurumcu tekniklere temellendirilmiş 'Kadınlık Kimliğini İyileştirme Programı' nın uzamış yas tepkilerine etkisi ve 'Kadınlık Algısı'nın belirlenmesi(Düzce Üniversitesi, 2024) Pamuk, Kevser; Karaca, AyselAraştırma jinekolojik kanser hastalarına uygulanan bilişsel davranışçı ve dışavurumcu tekniklere temellendirilmiş "Kadınlık Kimliğini İyileştirme Programı''nın uzamış yas tepkilerine etkisi ve hastaların kadınlık algılarının belirlenmesi amacıyla nicel ve nitel yaklaşımın birlikte kullanıldığı karma yöntemde yapılmıştır. Araştırmanın protokol kaydı Clinical Trials kayıt sistemine NCT05529303 numarası ile kaydedilmiştir. Araştırma Eylül 2022-Eylül 2023 tarihleri arasında Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi' nde yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini yapılan güç analizi sonucunda çalışmaya katılmayı kabul eden ve örnekleme alınma kriterlerini karşılayan toplam 80 jinekolojik kanser hastası (müdahale=40, kontrol=40) oluşturmuştur. Araştırmanın nicel verileri Kişisel Bilgi Formu ve Uzamış Yas Bozukluğu Ölçeği-Hasta Formu ile ön test, son test ve izlem testi şeklinde toplanmıştır. Veriler IBM SPSS (Statistical Package for Social Sciences) V23 ile analiz edilmiştir. Nitel veriler ise müdahale programı sonrası müdahale grubundan görüşmeyi kabul eden 11 kadın ile veri doygunluğu esas alınarak "Kadınlık Algılarını Belirleme Görüşme Formu" ile toplanmıştır. Derinlemesine görüşmelerden elde edilen verilerin içerik analizinde; MAXQDA 2020 programı kullanılmıştır. Analizler sonucunda; müdahale ve kontrol grubu arasında UYBÖ-HF puan ortalamalarının zamana göre değişiminin anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0,05). Müdahale ve kontrol grubuna göre UYBÖ-HF ön test ve son test puanı farkı ortanca değerleri arasında ve ön test ve izlem testi puanı farkı ortalama değerleri arasında (p<0,001), gruplara göre UYBÖ-HF son test ve izlem testi puanı farkı ortanca değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p=0,033). Müdahale ve kontrol grubunun UYBÖ-HF ön test ve son test ölçüm puanının etkisi arındırıldığında; ANCOVA analizi sonuçlarında müdahale ve kontrol grubuna göre; UYBÖ-HF izlem testi puanları arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p=0,006). Müdahale grubunda yer alan hastaların uygulama sonrası UYBÖ-HF puan ortalamalarının, kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük olduğu ve etki büyüklüğünün (?^2: 0,110) güçlü düzeye (0,114) yakın olduğu saptanmıştır. Nitel analizler sonucunda ise jinekolojik kanser hastalarının oturumlar sonrası kadınlık algılarına yönelik altı ana tema ortaya çıkmıştır. Sonuçlar doğrultusunda; jinekolojik kanser hastalarının kadınlık ile ilişkilendirilen kayıplarına yönelik uzamış yas tepkilerine bilişsel davranışçı ve dışavurumcu tekniklerden oluşan "Kadınlık Kimliğini İyileştirme Programı" nın kullanılması önerilmektedir.Öğe Manuel spor masajının ve masaj tabancasının farklı branşlardaki erkek milli sporcularda esnekliğe etkisi(Düzce Üniversitesi, 2024) Çakmak, Sadullah Emre; Özbar, NurperBu araştırma ile manuel spor masajının ve masaj tabancasının farklı spor dallarındaki milli sporcularda esnekliğe olan etkisi karşılaştırılmaya çalışılmıştır. Araştırmaya Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezi (TOHM) Ankara'da bulunan yaş ortalamaları 19.0±2.64 yıl, boy uzunluğu 176.3±8.00 cm, vücut ağırlıkları 72.8±15.7 kilogram, yağ yüzdesi ortalamaları 12.6±5.69, vücut kitle indeksleri (VKİ) 23.3±3.59 olan, sakatlıkları ve herhangi bir rahatsızlıkları bulunmayan haftada en az 12 saat antrenman yapan mücadele sporlarından 30 erkek sporcu gönüllü olarak katılım sağlamıştır. Sporcuların araştırmaya katılımı için Gençlik ve Spor Bakanlığından gerekli izinler alınmış olup, tüm katılımcıların kendilerinden ve 18 yaş altı sporcuların velilerinden de gönüllü katılım onam formu alınmıştır. Sporculara masaj yapılmadan önce oda sıcaklığı 27° de sabit tutularak otur uzan testi ve gonyometre ile eklem açıklığı ölçümü yapılmıştır. Sporcular rastgele olarak iki eşit gruba ayrılmıştır. Antrenman yapmadıkları günde dinlenik durumda hamstring ve lumbal kaslara 10 dk. manuel spor masajı yapılmıştır. İkinci gruba ise hızı kademeli olarak arttırılabilen masaj tabancası ile 5 dakika 1.kademe ve 5 dk. 2.kademe hızda masaj yapılmıştır. Her iki gruba masaj uygulaması gerçekleştikten sonra esneklik testleri bir kez daha uygulanmış ve iki yöntem arasındaki fark belirlenmeye çalışılmıştır. İki uygulamanın da esnekliğe olumlu etki sağladığı görülmüş olup, % lik olarak manuel spor masajının daha faydalı olduğu ve diğer masaj türüne göre daha etkili olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: spor masajı, esneklik, masaj tabancası, otur uzan testi, gonyometreÖğe Sağlık çalışanlarının kahvaltı alışkanlıklarının beden kitle indeksi ile vücut bileşenlerine etkisi(Düzce Üniversitesi, 2023) Uzun, Tuğçe; Mayda, Atilla SenihSağlık çalışanlarının kahvaltı alışkanlıklarının ve kahvaltı öğününe karşın tutumlarının saptanması ile vücut analizlerinin yapılarak bunlar arasında anlamlı farklılıklar olup olmadığının belirlenmesi amacıyla yapılan bu araştırma kesitsel olarak planlanmıştır. Araştırma Düzce Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde Eylül 2021-Temmuz 2022 tarihlerinde yürütülmüştür. Anket formu yüz yüze uygulanmış, katılımcıların boy ve kilo ölçümleri ile vücut analizleri yapılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesinde Statistical Package for Social Sciences (SPSS) 23.0 paket programı kullanılmıştır. Testlerde istatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak değerlendirilmiştir. Araştırmanın örneklemini 132'si kadın, 68'i erkek olmak üzere toplam 200 kişi oluşturmuştur. Araştırmaya katılanların çoğunluğu %39.5 (n=79) ile hemşire ve hemşire yardımcısıdır. Araştırmaya katılanların %62'si (n=124) düzenli mesai ile çalışırken %38'i (n=76) nöbet usulü ile çalışmaktadır. BKİ değerlerine bakıldığında kadınlarda ortalama sonuç 25.07±4.29, erkeklerde ise 26.79±3.46'dır. Kadınların %50.8'i normal, erkeklerin %44.1'i hafif kilolu BKİ aralığındadır. Kadınların yağ oranları ortalama %28.27±6.84, erkeklerin ise %21.31±4.89'dur. Çalışma şekli ile kahvaltı yapma sıklığı arasında anlamlı bir ilişki (p=0.018<0.05) bulunduğu görülmektedir. Ayrıca kahvaltı yapma sıklığı ile kronik hastalık varlığı arasında anlamlı bir ilişki (p=0.007<0.05) bulunmuştur. Düzenli kahvaltı yapmayan katılımcılarda kronik hastalık varlığı daha fazladır. BKİ grupları ile medeni durum (p=0.00<0.05), kahvaltının kiminle yapıldığı (p=0.009<0.05) ve kahvaltıda tüketilen besinler (p=0.000<0.05) arasında anlamlı farklılıklar bulunmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre sağlıklı yaşam tarzı ve doğru beslenme alışkanlığının geliştirilmesi, yanlış beslenme uygulamalarının ortadan kaldırılması için sağlık çalışanlarına beslenme eğitimi verilmesi önerilmektedir. Sadece sağlık çalışanlarına değil, diğer kurum ve kuruluşlarda çalışan farklı meslek gruplarına da sağlıklı beslenme ile ilgili eğitimler verilerek toplumun bilinçlendirilmesi önerilmektedir.Öğe Çocuklara kan alma işlemi sırasında uygulanan karaoke etkinliğinin ağrı ve anksiyete düzeyine etkisi: randomize kontrollü çalışma(Düzce Üniversitesi, 2022) Yaldız, Fatma; Şener, Dilek KonukAraştırma, pediatri hastalarına kan alma işlemi sırasında uygulanan karaoke etkinliğinin ağrı ve anksiyete düzeylerine etkisinin belirlenmesi amacı ile randomize kontrollü tipte deneysel çalışma olarak yapılmıştır. Araştırma Bilecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hastalıkları Servisi, Çocuk Cerrahisi Servisi ve Çocuk Kan Alma Biriminde Aralık 2021-Mart 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini, yapılan güç analizi sonucunda çalışmaya katılmayı kabul eden ve örneklem seçim kriterlerine uyan toplam 80 çocuk (karaoke etkinliği=40, kontrol grubu=40) oluşturmuştur. Çocukların gruplara göre dağılımı rastlantısal olarak yapılmıştır. Deney grubundaki çocuklara kan alma işlemi sırasında karaoke etkinliği yaptırılmış; kontrol grubundaki çocuklara ise sadece rutin kan alma girişimi uygulanmıştır. Verilerin toplanmasında çocukların ve ebeveynlerin sosyodemografik özelliklerini belirlemek amacı ile ''Kişisel Bilgi Formu'', işlem sırasındaki ağrı düzeyini ölçmek için "Wong Baker Ölçeği/ Ağrı Yüz Değerlendirme Ölçeği", yine işlem sırasında oluşan anksiyete düzeyinin değerlendirilmesinde "Çocuk Anksiyete Ölçeği" kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen verilerin analizi IBM SPSS Statistics 26 paket programı üzerinden yapılmıştır. Deney ve kontrol grubundaki çocukların işlem sırasındaki ağrı düzeyleri değerlendirildiğinde; karaoke etkinliği uygulanan grupta "Wong Baker Yüz İfadelerini Derecelendirme Ölçeği" puanları kontrol grubundan anlamlı derecede daha az bulunmuştur (p<0,05). Anksiyete düzeyleri değerlendirildiğinde karaoke etkinliği uygulanan çocuklarda "Çocuk Anksiyete Ölçeği" puanları kontrol grubundakilerden anlamlı derecede daha az bulunmuştur (p<0,05). Sonuç olarak; çocuklarda kan alma işlemi sırasında uygulanan karaoke etkinliğinin ağrı ve anksiyete düzeyini azalttığı görülmüştür. Araştırma sonucuna göre; çocukların ağrı ve anksiyete düzeyinin azaltılmasında nonfarmakolojik yöntem olarak karaoke etkinliğinin kullanılması önerilmektedir. Anahtar sözcükler: Ağrı, Anksiyete, Hemşirelik, Kan alma, Karaoke, Pediatri.Öğe Pozitif psikoterapiye dayalı psikolojik dayanıklılık psikoeğitim programının hemşirelerin psikolojik dayanıklılıklarına etkisi ve dengeli yaşam becerileri(Düzce Üniversitesi, 2024) Öner, Seda; Karaca, Aysel; Şişman, Nuriye YıldırımBu araştırma, Pozitif Psikoterapiye Dayalı Psikolojik Dayanıklılık Programının hemşirelerin psikolojik dayanıklılıklarına etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma, randomize kontrollü ve fenomolojik (olgu bilim) desende karma bir çalışma olarak yürütülmüştür. Araştırmada, ön test-son test–izlem yaklaşımı ile randomize kontrollü deneysel araştırma tasarımı, hemşirelerin yaşam enerjilerini dengeli kullanma durumlarını ve dengeli yaşam becerilerini belirlemek amacıyla niteliksel yöntemlerden "derinlemesine görüşme tekniği" kullanılmıştır. Araştırma Mayıs 2023-Aralık 2023 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini, yapılan güç analizi sonucunda çalışmaya katılmayı kabul eden ve örnekleme alınma kriterlerini taşıyan toplam 66 hemşire (müdahale grubu=31, kontrol grubu=35) oluşturmuştur. Araştırmanın nicel verileri "Kişisel Bilgi Formu" ve "Yetişkinler için Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği" ile ön test-son test ve izlem testi şeklinde toplanmıştır. Nitel veriler programı tamamlayan 14 gönüllü hemşire ile derinlemesine görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Araştırmanın nicel verilerinin analizi SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 25.0 programı paket programı üzerinden yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, Yetişkinler için Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği alt boyutlarında aile uyumu alt boyutunda deney grubunda; gruplar arası, zamana göre ve grup zaman etkileşimi yönünden anlamlı fark bulunmuştur. Gelecek algısı ve sosyal yeterlilik alt boyutlarında deney grubunda zamana göre ve grup zaman etkileşimi yönünden anlamlı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Psikolojik dayanıklılık toplam puanında gruplar arası düşük, deney grubunda zamana göre yüksek düzeyde anlamlı fark tespit edilmiştir (p<0,05). Nitel verilerin analizinde katılımcıların ifadeleri hiç değiştirilmeden bilgisayar ortamında deşifre edilmiştir. Kodlar anlam bütünlüğüne göre gruplandırılmış ve bu kodları temsil edebilecek, ana tema ve alt temalar oluşturulmuştur. Yaşam dengesi, gerçek yetenekler, anahtar çatışma, zorlayıcı yaşam olayları, programın genel değerlendirilmesi ve 5 yıl sonra olarak toplam 6 ana temaya ulaşılmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda Pozitif Psikoterapiye Dayalı Psikolojik Dayanıklılık Programının hemşirelerin psikolojik dayanıklılık geliştirmesinde ve dengeli yaşam becerilerini öğrenme ve kullanma konusunda etkin olduğunu düşünülerek, programın hemşirelerin psikolojik dayanıklılığını arttırma ve dengeli yaşam becerileri öğrenebilmeleri için kullanılması önerilmektedir.