Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Seyf-İ Sarayî'nin Gülistan Tercümesi'nde İsimden Fiil Yapımı(2017) Demirci, Ümit ÖzgürGülistan Tercümesi, İran edebiyatının önemli şairlerinden Sadi tarafından yazılmıştır. Bu eser sadece Fars edebiyatının değil, aynı zamanda dünya edebiyatının da önemli eserlerinden biri olmuş ve dünya klasikleri arasına girmiştir. Sadi'nin daha pek çok eseri olmasına rağmen, başta İran edebiyatı olmak üzere tüm dünyada Sadi denilince akla gelen eserleri Gülistan ve Bostan'dır. Sadi önce Bostan'ı ondan bir yıl sonra da Gülistan'ı kaleme almıştır. Bu eserler bugüne kadar pek çok dile çevrilmiştir. Gülistan, Sefy-i Sarâyî tarafından Kıpçak lehçesine çevrilmiştir. İlgili eser, Ali Fehmi Karamanlıoğlu tarafından giriş, metin ve dizin olarak neşredilmiştir. Çalışmamız Karamanlıoğlu tarafından yapılan neşre dayanmaktadır. Karamanlıoğlu neşrindeki isimden yapılan fiiller fişlenmiş, fişlenen fiillerin etimolojileri, anlamları ve örnekleri verilmeye çalışılmıştır. İlgili fiiller ile ilgili bazı açıklamalar da verilmeye çalışılmıştır. Çalışmamızda değerlendirmeler yapılırken, Clauson'un EDPT, Erdal'ın OTWF ve Nadalyev vd. tarafından hazırlanan DTS temel olarak alınmış, bunlara ek olarak Demirci tarafından hazırlanan Eski Türkçede Fiiller adlı çalışma ile Funda Toprak tarafından hazırlanan Harezm Türkçesinde Fiiller adlı çalışmadan da faydalanılmıştır.Öğe Yalnızlık Ve "Yalan" Bağlamında Kurgulanan Üç Roman Kahramanı: Fahim Bey, Samim Ve Hayri İrdal(2014) Özcan, RecaiEdebiyat, toplumun siyasi, sosyal, ekonomik alanlarda karşı karşıya kaldığı problemleri farklı türlerle, farklı biçimlerde yansıtır. Türkiye'de 1930'lu yıllarda yoğunlaşan eski-yeni tartışmalarının ortasında kalan, zihnindeki yeni hayat arzusunu romanlarında kurmaya çalışan yazar, kimi zaman toplumcu gerçekçi bir yol izlemiş kimi zaman da birey psikolojisini öne çıkararak, bireyin gelenek karşısındaki duruşunu, toplumla çatışmasını anlatma yoluna gitmiştir. Modern hayatla birlikte bireyin karşı karşıya kaldığı bir problem olarak ortaya çıkan "yalnızlık" ve "yabancılaşma" gibi hâller, romanımızda ilk kez Cumhuriyet'in kuruluşunu izleyen yıllarda, psikolojinin ve psikanalizin kavramları da kullanılarak yoğun biçimde işlenmiştir. Modern hayatın büyük bir sorun olarak gündeme getirdiği bireyin yalnızlığı, edebi eserlere de yansımış, bazı roman kahramanlarının "yeni dünya" arayışına zemin hazırlamıştır. Bu arayış, Fahim Bey ve Biz romanında olduğu gibi, bireyin kendi iç dünyasına yönelmesi ya da Yalnızız romanındaki gibi Simerenya tarzı "ütopik" bir dünya tasavvuru biçiminde ortaya koyulurken; Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında olduğu şekliyle, bireyin, içinde olmaktan çoğu zaman zevk aldığı, gerçekle hayal arasında var olan "büyülü" bir dünya hâline gelmiştir. Buna bağlı olarak bu yazıda "yalnızlık" ve "yalan" kavramlarının Fahim Bey ve Biz, Yalnızız ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü yazarlarının ve roman kahramanlarının bu kavramlara yükledikleri anlamlar ve bunların birbiriyle ilişkileri ele alınmıştır. adlı romanlardaki görünümleriÖğe “Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü” Hikâyeyi Psikanalitik Yaklaşımla Okuma(2019) Topçu, MüminDede korkut hikâyeleri üzerinde dil, edebiyat, siyaset ve benzeri konulu birçok çalışma yapılmıştır. Bu metinlerle ilgile çalışmaların genellikle dil ve yapı merkezli olduğu görülür. Geçmişte, sözlü ve yazılı gelenekte sıklıkla yer alması nedeniyle bu hikâyelerin toplumu eğitici ve bilinçlendirici anlam yüklü metinler olduğu kanaati oluşmaktadır. Bu kanaat, bizi Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü başlıklı hikâyedeki eğitici ve bilinçlendirici fonksiyonların neler olabileceği fikri üzerinde yoğunlaştırdı. Yaptığımız okumalar sonucu hikâyedeki önemli motiflerin derin kökenlere sahip ve yaşamın simgelerini barındıran siyasetname özelliği gösterdiği kanaati oluştu. Anlatıda, bu fikrin oluşmasına neden olan ve yaşam döngüsünün parametrelerini ortaya koyan semboller dizgesini açıklamaya çalıştık. Çalışmanın, anlatının semboller dizgesini açıklamakla, yaşamın yasalarını barındırmakta olan siyasi ve sosyolojik bilinç simgelerinin anlaşılmasına katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.Öğe ıd- FİİLİNİN YAPISI ÜZERİNE(2012) Demirci, Ümit ÖzgürBu çalışmada ïd- fiilinin yapısı incelenecektir. İlk olarak Orhon Yazıtlarında tespit edilen bu fiilin yapısını Thomsen, Clauson ve M. Erdal gibi Türkologlar ïd- şeklinde düşünmüşler; hatta KT G 8 ve BK K 6. satırlardaki ïs(a)r şeklinin ïds(a)r şeklinden geldiğini ds/ts ss benzeşmesi sonucunda ïs(a)r şekline dönüştüğünü ifade etmişlerdir. Buna karşılık Muharrem Ergin ve Talat Tekin gibi Türkologlar da ilgili fiilin ï- kökünden -d- genişletme eki ile türediğini düşünmüşlerdir. Bu çalışmada Eski Türkçede ıd- "göndermek, terk etmek, bırakmak" anlamlarında karşımıza çıkan fiilin yapısı irdelenecek ve bu fiil şeklinin kök mü yoksa tek vokalden ibaret olan fiil köküne gelen /d/ morfeminin köke kaynaşması sonucu oluşmuş bir gövde mi olduğu tespit edilmeye çalışılacaktır. İlgili fiilin yapısı tespit edilmeye çalışılırken özellikle Orhon Türkçesinde (T1 T) konsonantının yazılışı ve bu konsonanttan sonra gelen konsonantın seda bakımından konsonant uyumlarına uyup uymadığı konusu aydınlatıldıktan sonra, Eski Türkçeden itibaren ïd- fiilinin örnekleri ele alınıp, özellikle bu fiilin daha iyi aydınlatılması için fiilin görülen geçmiş zaman kipi dışındaki çekimleri ile ilgili örnekleri bulunarak, Orta Türkçe ve diğer dönemlerdeki örnekler incelenerek ï- fiilinin varlığı tespit edilmeye çalışılacaktır. Yine ïd- şeklinin bir fiil gövdesi olduğu ve bu fiilin ï"göndermek, terk etmek, bırakmak" anlamındaki fiile gelen -d- fiilden fiil yapan genişletme ekinin, eklendiği fiil köküne kaynaşarak fiil kökünden ayırt edilmesinin zorluğu tod-, doy- to-d-; kod- koy- ko-d- gibi örnekler ile gösterilmeye çalışılmıştırÖğe EDGAR ALLAN POE’NUN “TEK ETKİ” KURAMI ve KLASİK TÜRK HİKÂYESİ: NEV-Î-ZÂDE ÂTÂYÎ ÖRNEĞİ(2016) Ünlü, OsmanBatı Edebiyatında modern kısa hikâyenin babası olarak kabul edilenEdgar Allan Poe’nun “tek etki kuramı” kısa hikâye türüne ilişkin ilkkuramsal yaklaşım olarak görülür. Poe’ya göre bir hikâye okuyucununzihninde tek bir etki yaratacak şekilde kurgulanmalıdır. Hikâye metninintamamındaki kişiler, olaylar ve mekânlar bu tek etkiyi oluşturmak içinhizmet etmelidirler. Bu tek etki, okuyucuyu derinden sarsacak şekildeolmalı ve uzun bir süre etkisinde kalmasını sağlamalıdır. Poe’ya göre teketkinin sağlanabilmesi için hikâyenin uzunluğu da önemlidir. Ona göreböyle bir hikâye tek bir oturuşta bitirilecek kadar kısa olmalıdır.Atâyî’nin ölümünden yaklaşık 200 yıl sonra ortaya Poe’nun ortayakoyduğu “tek etki” kuramının birçok özelliği, Atâyî’nin hikâyelerinbazılarında dikkat çekici bir şekilde görülmektedir. Çalışmada, Poe’nunhikâyede “tek etki kuramı” hakkında temel bilgiler verildikten sonraAtâyî’nin bu özelliği taşıyan dört hikâyesi tahlil edilmiş, bu hikâyelerinminyatürlerinin de söz konusu “tek etki”yi pekiştirdiği gösterilmiştir.Öğe Bosna-Hersek'te Türkçe Basın: Muallim(2016) Bayram, SibelTarih boyunca Balkanlarda siyaset, din, millet, dil ve kimlik konularında karmaşa yaşanmış, dönem dönem yaşanan bu karmaşa Balkan coğrafyasındaki bireysel ve toplumsal kimliği etkilemiştir. Çatışmalar daha çok millet ve din ekseninde baş göstermiştir. Sürekli değişimin yaşandığı Bosna-Hersek'te Avusturya-Macaristan Dönemi kısa olmakla birlikte önemli bir iz bırakmıştır. Boşnakların hazırlıksız yakalandıkları bu dönem, şaşkınlık duydukları, bir süre boşluk yaşadıkları bir dönemdir. Uzun yüzyıllar boyunca Osmanlı hâkimiyetinin görüldüğü bu topraklarda, 1878 yılında Berlin Antlaşması'nın imzalanmasıyla Osmanlının Balkanlardaki hâkimiyeti sona ermiştir. Boşnak/Müslümanlar, şaşkınlıkla karşıladıkları AvusturyaMacaristan Dönemi için farklı formüller bulmaya çalışmışlardır. Bu formüllerden biri de basın olmuştur. Arap harfleriyle yayımlanan Boşnakça metinlerin, aslında Avusturya-Macaristan Dönemi'nde Boşnak kimliğini korumak, halka toplumsal bilinci aşılamak için birer araç olarak kullanıldığı görülür. Avusturya-Macaristan Dönemi'nde kimlik bilincini aşılamada önemli rol oynayan Muallim gazetesi Hacı Mehmed Cemaleddun ?au?evi?'in isteği üzerine Cemiyet-i İlmiyye'nin kurul toplantısında görüşülmüş ve basılmaya başlanmıştır. Derneğin sözcülüğünü yapan Muallim gazetesinin, özellikle imamların, muallimlerin ihtiyaçlarını karşılamak, dönemin eğitim problemlerini anlatmak ve en önemlisi dinî eğitim vermek için yola çıkıldığı her sayıda belirtilmiştir. Yaklaşık üç yıl yayımlanan Muallim, daha sonra Misbah gazetesi ile birleşerek Yeni Misbah adıyla basılmaya devam etmiştir. Boşnakça metinler ağırlıklı olmakla beraber gazetede yer alan Türkçe metinler dönemin fikri yapısını algılanmasında önemli belgeler olarak ortaya çıkmaktadır. Alhamiyado edebiyatı -Arap harfleriyle yaratılan Boşnakça edebiyat- döneminde varlık gösteren Muallim gazetesinde bulunan tüm Türkçe metinleri çalışmamızda yayımlayarak dönemin kültürel, fikrî değişimini göstermeye çalıştık.Öğe Şeyyâd Hamza’nın Yûsuf u Zelihâ’sında yanlış algılanan bir kelime üzerine(2013) Demirci, Ümit ÖzgürŞeyyad Hamza’nın Yusuf u Zeliha adlı eserindeki yona kelimesi, bu eseri yayımla- yan araştırmacılarımız tarafından yanlış algılanarak, yöne şeklinde okunmuş, yöne kelimesi yöne yön-e yön- “yönelmek” şeklinde düşünülmüştür. Ancak Türkçede “yönelmek” anlamında kullanılan yön- diye bir fiil bulunmamaktadır. Bundan dolayı ilgili kelime yöne değil yona şeklinde okunmalı, yona yon-a yon- “(kurt vb... yaban hay- vanı için) saldırmak, yaralamak, parçalamak” şeklinde değerlendirilmelidir.Öğe g'li DAMAK /?/'Sİ VE BUNUN ARDAHAN YERLİ ŞİVESİNDE ÇÖZÜLMESİ ÜZERİNE(2014) Demirci, Ümit ÖzgürRunik harfli metinlerde H biçiminde ve F biçiminde işaretlenen iki tane damak /n/'si vardır. Ülkemizde çok yaygın bir adlandırma ile H biçiminde işaretlenen bu sese nazal /n/ denmektedir. Oysa sadece bu ses değil, dilimizde /n/, /?/, /ñ/, /m/ gibi seslerin hepsi nazal sestir. Hepsinin boğumlanması genizden olmaktadır. Öyleyse yaygın ama eksik olan bu adlandırmanın yerine bu sesleri tam olarak karşılayan bir adlandırma yapılması hem bu seslerin fonetik değerini tam olarak vermede, hem de Köktürkçedeki iki damak /n/'sini birbirinden ayırmada önemlidir. Bundan dolayı çalışmamızda H biçiminde işaretlenen sese g'li damak /?/'si ve F biçiminde işaretlenen sese de y'li damak /ñ/'si denilmiştir. Birbirlerinden farklı olan bu seslerin transkripsiyonda ayrılması için de H biçiminde işaretlenen sesin /?/ şeklinde, F biçiminde işaretlenen sesin de /ñ/ şeklinde gösterilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Ayrıca bu iki damak /n/'sinin de gerek tarihi lehçelerde gerekse çağdaş lehçelerde çeşitli dalgalanmalar gösterdiği bilinmektedir. Özellikle g'li damak /?/'sinde bu dalgalanma daha fazla görülmektedir. Runik harfli metinlerden itibaren /?/ sesinin /g/ ve /n/ sesine dalgalandığı bilinmektedir. Bu konuda şimdiye kadar yazılan kitaplarda ve makalelerde, bu dalgalanma fonetik değişim, morfolojik olay, imla meselesi ya da ağız özelliği gibi değerlendirilmiştir. Çalışmamızda şimdiye kadar bu konu üzerine yapılan değerlendirmeler verildikten sonra, dalgalanmanın nedenleri tartışılmıştır. Yine çalışmamızda Ardahan yerli şivesinde bu sesin /ng/ biçiminde çözüldüğü yörede yaptığım kelime derlemelerinde tespit edilmiştir. Yine yazımızda bu çözülmenin örnekleri de verilmiştir.Öğe Uygur Metinlerinde Yılan(2014) Demirci, Ümit ÖzgürOrta Asya'da bozkır hayatı yaşayan Türklerin hayatlarında hayvanlar önemli bir yer tutmuştur. Türk menşeli olduğu düşünülen 12 hayvanlı takvim, her biri bir hayvan adıyla anılan 12 yıllık devre esasına dayanmaktadır. Hayvanlar Türklerin inançlarında da önemli bir yere sahiptir; Gök Tanrı, Manihaizm, Budizm gibi dinlerde hayvanlar çeşitli düşünceleri veya ruhları temsil etmiştir. Şamanizm inancında yılan, Şaman'ı kötü ruhlara karşı korurken, Budizm inancında var oluş döngüsünün merkezinde bulunan yılan, kızgınlığı temsil eder. Budizm'deki reenkarnasyon inancına göre önceki hayatlarında kötülük yapan canlılar, bir sonraki hayatlarında dünyaya geldiklerinde ruhları, karanlıklar dünyasında yılan, fare, domuz vb... hayvanların bedeninde dünyaya gelir. Türklerin sosyal ve dinî hayatlarında çeşitli inançları sembolize eden yılan, edebi eserlerine de konu olmuş ve edebi eserlerde 12 hayvanlı takvimin yılan yılı anlamında, Budizm inancının işlendiği dinî metinlerde hayatlarında kötülük yapan canlıların bir sonraki yaşamında ruhlarının yılan bedeninde dirilmesi gibi anlamlarda kullanılmıştır. Yılan mitolojide de kendine yer bulmuş ve doğu ile batı mitolojilerinde yaşamsal kudreti, gücü sembolize etmiştir. Yunan mitolojilerinde kayıp hazinelerin bekçisidir. Yine batı ve doğu mitolojilerinde halka şeklini almış yılan en eski evrenin bekçisidir, doğu ve batı mitolojilerinde kuyruğunu ağzına almış, kuyruğunu ısıran yılan sonsuzluğu sembolize eder. Özellikle ölümsüzlüğü sembolize eden halka halindeki kuyruğunu ısıran yılan şeklini biz resim, heykel gibi güzel sanatlarda da buluruzÖğe Modern araştırmacıların klasik hikayeye bakışı üzerine değerlendirmeler(2011) Ünlü, OsmanModern edebiyat dünyasının Türk Edebiyatının Tanzimat öncesi dönemine olan bakışı yüzeyseldir. Bu dönemin edebi ürünlerine ve geleneğine karşı bir tavır takınma söz konusudur. Klasik Türk Edebiyatının gerçekle ilişkisi olmayan, sosyal meselelere ilgisiz, dili yabancı ve taklit ürünü bir edebiyat geleneği olduğu iddia edilmektedir. Bu iddianın desteklenmesi için kullanılan türler ile örnekleri bellidir ve klişeleşmiştir. Bunların arasında Münşeat türünün örnekleri veya Veysî, Nergisi gibi şahsiyetlerin eserleri en sık kullanılanlardır. Bu yazıda, elde çok az örneği bulunan klasik Türk hikâyesinin yanlış bilinen özellikleri hakkında birtakım bilgiler verilmesi amaçlanmıştır. Bilinen yargıların ötesinde bu dö-, nem hikâyeleri çoğunlukla yaşanan günlük hayatı ele alırlar. Dilleri sanıldığının aksine çok karışık değildir ve günlük konuşma diline çok yakındır. Olağanüstü unsurlar çok az yer kaplar. Yaşanan hayatın her çeşit olayları ve tipleri bu hikâyelere girmiştir. Hikâyelerdeki tipler toplumun her kesiminden çok değişik karakterden oluşabilir.Öğe Modern Bireyin Tereddütleri: “Çıplaklık” Düşüncesi ve “Bir Tereddüdün Romanı”(2019) Aras, EmelModern birey, yaşadığı yüzyılların doğası gereği teknolojik olarak ilerleme kaydedildiği ölçüde sıkışmışlık duygusu ile yüz yüze gelir. Buduygu fiziksel veya psikolojik olarak bazı marazlara neden olabileceğigibi farklı düşünme biçimleriyle de kendini ortaya koyabilir. Bireyinmerkezî unsur haline geldiği modern toplum yapısı, bu durumlarınaçığa çıkış biçimlerini de çeşitlendirmiştir. Bu noktada “çıplaklık”düşüncesi de kendini gösterebilir. Peyami Safa’nın “Bir TereddüdünRomanı” adlı eserinde öne çıkarılan bu düşünce birçok farklı anlamalanına açılmaktadır. Bu çalışmada, “giyinme” düşüncesiyle birlikteortaya çıkaan “çıplaklık” kavramı diyalektik bir bakış açısıyla değerlendirilmesi ve bu doğrultuda modern bireyin var oluş sancılarının birboyutuyla ele alınması amaçlanmıştır. Bu bağlamda, “çıplaklık” düşüncesinin hem metaforik hem de gerçek anlamı üzerinde durularak modern bireyin yaşamında kapladığı alan tartışılmış, “çıplaklık” düşüncesinin açtığı anlam alanları doğrultusunda modern insanın yaşamdakikonumlanışı üzerinden değerlendirilmiştir.Çalışmanın ana teması özelinde, özellikle eserin iki ana karakteri olanVildan ve Muharrir karakterleri etrafında oluşturulan ana gövde üzerinden bu iki karakterin birbirleriyle ve diğer karakterlerle kurduklarıilişkinin temaya olan katkısı üzerinde durulmuştur. Söz konusu ilişkiler ağının, özellikle, Vildan ve Muharrir’in benzer bakış açılarına sahipolmaları nedeniyle giderek daralan bir yapıya sahip olduğu görülmüş,toplumsallıktan bireyselliğe doğru ilerleyen helezonik bir görüntü ortaya çıkmıştır. Bu görüntünün çokkatmanlı yapısının arkasında modern bireyin kendini var etme gayretlerinin etkilendiği unsurların bulunduğu düşünülebilir. Zira, modern çağ ile birlikte insanoğlu birçoketkenin etkisi altına girmiş ve kendini var etme yolculuğunda önceliklebu etkenlerden kurtulma çabasını göstermek zorunda kalmıştır. Vil dan ve Muharrir karakterlerinin bu etkenlerden kurtularak kendi özlerine yönelik birtakım arayışlar içine girdiği tespit edilmiştir. Öyle kiçağrışımsal yükü oldukça fazla olan “çıplaklık” düşüncesi etrafında felsefi anlamı yüksek bir diyaloglar silsilesi açığa çıkmıştır. İnsanın özünedönüşü ile özdeşleştirebileceğimiz “çıplaklık” düşüncesi, kendindenuzaklaşan insana yönelik bir uyarı niteliğindedir.Bu çalışmada da amaçlanan söz konusu iki karakter özelinde “çıplaklık” ve “giyinme” düşüncelerinin altında yatan felsefi derinliği, modernite sonrası düşünceler ve düşünürler ışığında tartışmak ve öne atılanargümanları mümkün olduğunca bir yere oturtma gayesi taşımaktadır.Öğe RUNİK HARFLİ METİNLERDE, ESKİ UYGUR YAZMALARINDA -v-, -v SESİNE DÖNÜŞTÜĞÜ DÜŞÜNÜLEN SÖZ İÇİ VE SÖZ SONU -b-, -b VAR MIDIR?(2014) Demirci, Ümit ÖzgürKutsal merkez Ötüken'de kurulan I. Köktürk devleti zamanından kalan Bugut Yazıtı ve Çory Yazıtı gibi yazıtlardan birinin dilinin Soğdca olması nedeniyle; diğerinin de hacim olarak küçük bir yazıt olmasından dolayı, II. Köktürk devletinden kalan Tunyukuk, Köl Tigin ve Bilge Kağan Yazıtları Türk dilinin ilk edebi eserleri ya da Türk yazı dilinin başlangıcı olan eserler olarak kabul edilmektedir, II. Köktürk devleti döneminden kalan Ongin Yazıtı, Küli Çor Yazıtı, Ihe Ashete Yazıtı gibi yazıtlar da vardır. Yine runik alfabeyi kullanan Bozkır Uygur Devleti zamanından kalan Şine Usu Yazıtı, Tes Yazıtı ve Taryat Yazıtı gibi yazıtlar da bu coğrafyada yazılarak, Türk diline armağan edilmiştir. Runik harfli yazıtlar üzerine gerek yurt dışında gerekse de yurt içinde pek çok Türkolog birbirinden değerli çalışmalar yapmıştır. Arami kökenli olduğu ve bize Soğdlular üzerinden geldiği tahmin edilen runik alfabesi konsonantlar bakımından oldukça zengin bir alfabe olmasına rağmen, dudak ve diş-dudak seslerini b, m, p işaretleriyle sınırlamıştır. Böylece sav, suv, yavlak, yavız gibi kelimeler, runik harfli metinler üzerine çalışan pek çok bilim adamları tarafından sab, sub, yablak, yabız biçiminde kabul edilmiştir. Kansu bölgesine göç eden ve orada yeni bir dinin etkisiyle kabul edilen Uygur alfabesinde, v sesi için hususi bir işaretin olması nedeniyle Uygur yazmalarında sab, sub, yablak, yabız gibi kelimelerin sav, suv, yavlak, yavız biçiminde v ile yazıldığı görülmektedir. Bu çalışmada ilgili yazımların bir ses değişimi değil imla ve allophone sorunu olduğu konusu işlenmiştirÖğe Müzeyyel gazellerde Fahriye(2012) Ünlü, OsmanKlasik Türk edebiyatının en önemli nazım şekli gazeldir. Gazelin hem şekil hem de tema olarak birçok türü bulunmaktadır. Gazelin bu türlerinden biri de “müzeyyel gazel”dir. Müzeyyel gazellerin methiye olarak kullanıldığı bilinmektedir. Ancak şairlerin eserleri incelendiğinde onların müzeyyel gazeli sadece bir methiye un suru olarak kullanmadıkları görülmektedir. Birçok müzeyyel gazelde zeyiller şairin kendisini övdüğü beyitlerden oluşmaktadır. Bu çalışmada müzeyyel gazellerin sadece bir memduha hita ben yazılmadığı, şairlerin kendilerini övme amacıyla da müzeyyel gazeller kaleme aldıkları örneklerle gösterilmiştir. Bu şekilde müzeyyel gazelin sadece methiye aracı olmadığı ve bir işlevinin de şairin kendisini övmesi olduğu dile getirilmiştir.Öğe Düzce Kültüründe Ev İle İlgili İnanç Ve Uygulamalarda Eski İnanışlara Dair İzler(2018) Zengin, Hilal; Sütçü, Çiğdemİnsanoğlu eski devirlerden beri pek çok dinî inanışın etkisi altında kalmıştır. Her devirde buinanışlar etrafında birtakım uygulamalar şekillenmiş ve bu uygulamalardan bazıları nesildennesle aktarılmak suretiyle farklı şekillerde günümüze kadar ulaşmıştır.Bu çalışmada Düzce’de yaşayan topluluklar arasında görülen “ev” ile ilgili inanışlar veuygulamalar değerlendirilmiş, konularına göre sınıflandırılmış, bu inanış ve uygulamalardaeski inanışlara dair izler ortaya konmaya çalışılmıştır.Çalışmamızda yer alan bilgiler, saha çalışması yapılarak ve yüz yüze görüşme yöntemikullanılarak kaynak kişilerden derlenmiştir. Kimi zaman gruplar ile kimi zaman da bireyselgörüşmeler yapılarak bilgiler toplanmış, alınan cevaplar ses kayıt cihazı ve kamera ilekaydedilmiş ve deşifre edilen bilgiler incelenmiştir.Öğe Tarihi Lehçelerde Yılan(2014) Demirci, Ümit Özgürİlk olarak mağara resimlerinde rastladığımız yılan sembolü, mitoloji, edebiyat, resim, heykel gibi pek çok güzel sanatta görülmektedir. Mitolojilerde yılan sembolü gücü, kudreti, sonsuzluğu, ölümsüzlüğü, yer altındaki kayıp hazinelerin bekçiliği gibi durumları simgelerken, Uygur Budist edebiyatında yılan, reenkarnasyon inancına göre karanlıklar dünyasında yılan bedeninde doğan kötü ruhları simgeler. Yılan sembolü Türk inançlarında da kendini gösterir. Şamanizm inancına göre yılan Şaman'a yardım eden ve onu kötü ruhlara karşı koruyan hayvan ruhlarındandır. Şamanın gökyüzündeki ve yer altındaki yolculuklarında ona yardımcı olur. Halk arasında zehirli olması ve insanları öldürücü özellikleri ile bilinen yılan, halk hikâyelerinde ve halk masallarında bu özellikleri ile görülmektedir. Divan edebiyatında da oldukça fazla kullanılan yılan motifine göre, sevgilinin saçları uzunluğu ve kıvrım kıvrım olması bakımından yılana benzetilir. Yine divan şiirinde sevgilinin yanağı ve yüzü hazineye benzetildiğinde, yılana benzetilen saçları da bu hazineyi koruyan bekçidir. Kısacası yılan doğu kültüründen batı kültürüne kadar bütün kültürlerde ve dini inanışlarda pek çok durumu simgelemektedir. Tarihi lehçelerimizde yılan kelimesinin runik harfli metinlerde sadece yıl adı olarak kullanıldığı, Eski Uygur Türkçesi metinlerinde ise özellikle Türk inanışları ve bu dönemde Uygur halkı tarafından benimsenin Manihaizm ve Budizm dininin inançlarının da edebiyata yansıdığı görülmektedir. Yine bir din olarak değil de daha çok yaşam biçimi olarak kabul edilen Şamanizm inancına göre yılanın kullanımları da edebi eserlere yansımıştırÖğe Travnik Günlüğü Ve Kadı Köse Adlı Romanların Penceresinden Osmanlı-Müslüman Dünyasına Bakış(2015) Bayram, Sibelİlirya dilinde akarsu anlamına gelen "Bos" sözcüğünden türeyen Bosna toprakları tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Farklı milletlerin, dinlerin birleştiği Balkan coğrafyası, kültürel açıdan zengin olmakla beraber aynı zaman da bu zenginlik savaşları, çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Balkanlar Avrupa'da kara parçası olmasına rağmen tarih boyunca hiçbir zaman Avrupa'nın tam bir parçası olarak görülmemiş olup arka bahçe muamelesi görmüştür. Bununla birlikte doğu-batı geçiş güzergâhında olduğu için kültürel geçişin en fazla olduğu topraklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Zıtlıkların bir arada olduğu bu coğrafya çatışmalarıyla ve farklılıklarıyla edebi eserlere de konu olmuştur. Edebî eserler, milletlerin hayatlarındaki değişimi, dönüşümü en iyi yansıtan belgelerdir. Üretildikleri toplumun kültürel, dinî, sosyal hayatlarına ışık tutar. Nobel ödüllü Bosnalı yazar İvo Andriç, romanlarında dönemin kültürel, siyasî, sosyal özelliklerini yansıtarak romanlarında dönemsel bir tablo çizmiştir. Beş yüz yıl kadar Bosna topraklarına hâkim olan Osmanlı kültürü her satırına sinmiştir. Ancak bu kültürel yansıma şekli Ivo Andriç'in Müslüman Boşnaklar tarafından eleştirilmesine sebebiyet vermiştir. Romanlarındaki ara satırlarda Müslümanların aleyhinde söylemleri olduğu ve taraflı bir gözle Osmanlı tarihini ve müslüman kültürünü yansıttığı konusunda tartışmalar bugün de sürmektedir. Osmanlı kültürünün izlerini bulduğumuz İvo Andriç'in "Travnik Günlüğü" ile Bahaeddin Özkişi'nin "Köse Kadı" adlı romanlarında dönemin zihniyetini, sosyal-kültürel, dinî yapısını gözlemlemekteyiz. Farklı milletlere ait olan Andriç ve Köse'nin bakış açılarında da farklılıklar olduğu görülür. Bu farklılıkların yaşanmasında iki yazarın durumlara fikirsel olarak aynı düzlemde bakmamış olmalarını söyleyebilirizÖğe Şiirde "Karşılaşma" Ve "Tahavvül" Biçimleri Üzerine Değerlendirmeler(2016) Özcan, RecaiHer toplumun şiire yüklediği anlam, devirden devire farklılıklar gösterir. Şiir kimi zaman ideolojilerin kimi zaman da duyguların aktarım aracı olarak karşımıza çıkar. Tanzimat Devri Türk edebiyatının ilk temsilcilerinden olan Şinasi, Namık Kemâl gibi şairler fikirlerini, diğer edebî türlerin yanı sıra, şiir aracılığıyla da yaymaya çalışırlar. Bu noktada şairlerin eserlerinde estetik kaygıdan çok bilgi verme, öğretme amacında oldukları görülür. Buna karşılık Abdülhak Hâmid ve Recâizâde Mahmut Ekrem'le birlikte Türk şiir dilinde estetik anlamda değişimler meydana gelir. Ayrıca romantizmin öne çıkardığı en önemli unsurlardan biri olan tabiat, şairin özlediği ve yaşamak istediği bir mekâna dönüşür. Yine bu şairlerimizle tabiatın farklı görüntüleri, ölüm, aşk ve melankoli gibi unsurlar şiirimizin başlıca temalarından olur. Tabiat algısı Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin gibi şairlerle farklılaşır. Özellikle Tevfik Fikret dış dünyayı kendi karamsar psikolojisiyle birleştirir ve gördüğünü/görmek istediğini ya da kurguladığını bu algıya göre şiirleştirir. Yirminci yüzyılla birlikte modern psikoloji alanında çalışanların dikkati sanatsal yaratma süreçlerine yönelir. Bu çalışmalardan çıkarılabilecek en önemli sonuçlardan biri sanatkârların birbirine benzer ve sıra dışı hâller yaşadığıdır. Modern psikolojinin, sanatçıların yaşadığı hâllerle ilgili tespitleri, şairlerin dilinde farklı imgelerle ifadesini bulur. Bu yazı, şiir yazma süreçlerini şiirleriyle/şiirlerinde ifade eden başta Tevfik Fikret olmak üzere Abdülhak Hâmid Tarhan, Recaizâde Mahmut Ekrem ve Cenab Şahabettin'in şiirlerindeki imgelere odaklanmaktadır. Ayrıca şiirin anlamı, şiir dilinin değişimi, bu değişimin sebepleri gibi konuların yanında; adı geçen şairlerin kullandıkları imgeler üzerinden "karşılaşma, yoğunlaşma, değişim" gibi sanatsal yaratma süreçlerinin safhaları üzerinde durulmaktadır