Yazar "Mayda, Atilla Senih" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 42
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Annelerin Ev Kazalarına Yönelik Güvenlik Önlemlerinin Tanımlanması(Duzce Univ, 2017) Erdem, Sabri Sefa; Bolu, Filiz; Mayda, Atilla SenihAmaç: Bu çalışmada Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Hastalıkları Polikliniği’ne başvuran 0-6 yaş çocukların annelerinin ev kazalarına yönelik güvenlik önlemlerini alma düzeylerini araştırma amaçlanmaktadır. Yöntem: Bu araştırma 2 Ağustos 2016-1 Eylül 2016 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Polikliniği’ne herhangi bir nedenle başvuran 0-6 yaş çocukların annelerinden araştırmaya katılmayı kabul eden 117 kişi üzerinde yapıldı. Veriler anket formu ve ‘‘ev kazalarına yönelik güvenlik önlemlerini tanılama ölçeği” ile toplanmıştır. Verilerin sunumunda tanımlayıcı istatistiklerden sıklık, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma ile kategorik değişkenlerin analizinde Pearson Ki-kare veya Fisher’s exact testleri kullanıldı, p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Araştırma sonucunda annelerin ölçek puan ortalaması 168,03±20,49’du. Annelerin ölçekten aldıkları puanlar anne yaşı ve çocuğun ev kazası geçirme durumuna göre değerlendirildiğinde; yaşı 30 ve altında olanlar ile çocuğu son 2 ayda ev kazası geçirmiş olanların puanlarının diğerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu saptanmıştır (p=0,038, p=0,010). Çocukların son 2 ayda ev kazası geçirme durumu ile bazı demografik özelliklerin karşılaştırılmasında ise anlamlı bir sonuç saptanmamıştır. Sonuç: 0-6 yaş çocuğu olan annelerin %12.8’inin çocuğunun son 2 ayda ev kazası geçirdiği ve bunların çoğunun erkek olduğu saptandı. Tüm aile bireylerine ev kazalarına yönelik farkındalık kazandırılması gerekmektedir. Ev kazalarını önlemek için alınması gereken önlemler bir kontrol listesi şeklinde sunulabilir. Konuyla ilgili daha geniş çapta çalışmalar yapılmalıdır.Öğe Annelerin Ev Kazalarına Yönelik Güvenlik Önlemlerinin Tanımlanması(2017) Bolu, Filiz; Mayda, Atilla Senih; Erdem, Sabri SefaAmaç: Bu çalışmada Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Hastalıkları Polikliniği'ne başvuran 0-6 yaş çocukların annelerinin ev kazalarına yönelik güvenlik önlemlerini alma düzeylerini araştırma amaçlanmaktadır. Yöntem: Bu araştırma 2 Ağustos 2016-1 Eylül 2016 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Polikliniği'ne herhangi bir nedenle başvuran 0-6 yaş çocukların annelerinden araştırmaya katılmayı kabul eden 117 kişi üzerinde yapıldı. Veriler anket formu ve ''ev kazalarına yönelik güvenlik önlemlerini tanılama ölçeği" ile toplanmıştır. Verilerin sunumunda tanımlayıcı istatistiklerden sıklık, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma ile kategorik değişkenlerin analizinde Pearson Ki-kare veya Fisher's exact testleri kullanıldı, p0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Araştırma sonucunda annelerin ölçek puan ortalaması 168,0320,49'du. Annelerin ölçekten aldıkları puanlar anne yaşı ve çocuğun ev kazası geçirme durumuna göre değerlendirildiğinde; yaşı 30 ve altında olanlar ile çocuğu son 2 ayda ev kazası geçirmiş olanların puanlarının diğerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu saptanmıştır (p0,038, p0,010). Çocukların son 2 ayda ev kazası geçirme durumu ile bazı demografik özelliklerin karşılaştırılmasında ise anlamlı bir sonuç saptanmamıştır. Sonuç: 0-6 yaş çocuğu olan annelerin %12.8'inin çocuğunun son 2 ayda ev kazası geçirdiği ve bunların çoğunun erkek olduğu saptandı. Tüm aile bireylerine ev kazalarına yönelik farkındalık kazandırılması gerekmektedir. Ev kazalarını önlemek için alınması gereken önlemler bir kontrol listesi şeklinde sunulabilir. Konuyla ilgili daha geniş çapta çalışmalar yapılmalıdır.Öğe Bartın Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinde Beslenme Alışkanlıkları ve Obezite Prevalansı(Düzce Üniversitesi, 2017) Dülger, Hanifi; Mayda, Atilla SenihObezite; yanlış beslenme, sedanter yaşam tarzı, hormonal bozukluklar, genetik faktörler ve psikososyal etmenler nedeniyle sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan kronik bir hastalıktır. Ayrıca obezite; kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, solunum yolu hastalıkları, diyabet gibi kronik hastalıklara zemin hazırlayarak psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlara neden olan, yaşam kalitesini düşürerek yaşam süresini kısaltan, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, her yaş grubunda giderek artan oranlarla görülen, önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmada sağlıklı beslenme alışkanlıklarının bozulması, hazır gıdaların tüketiminin artması ve fiziksel aktivitenin azalması gibi riskli, beslenme alışkanlıkları ve obezite prevalansı değerlendirilmiştir. Bartın Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda 2014-2015 eğitim öğretim yılında öğrenim gören, rastgele seçilen 167 kız (%58.2), 120 erkek (%41.8) olmak üzere toplam 287 öğrenci araştırmamıza dahil edilmiştir. Araştırmada katılımcıların antropometrik vücut ölçümleri yapılmış olup, beslenme alışkanlıklarını, fiziksel aktivite durumlarını ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını sorgulamak amacıyla katılımcılara anket uygulanmıştır. Araştırmaya katılan erkek öğrencilerin %65’inin kız öğrencilerin %73.1’inin normal kiloda olduğu, erkek öğrencilerin %21.7’si ve kız öğrencilerin %16.8’i fazla kilolu olduğu ve erkek öğrencilerin %5.8’i ve kız öğrencilerin %4.2’sinin obez olduğu görülmüştür. Tüm veriler incelendiğinde araştırmaya katılan üniversite öğrencilerinin %69.7’sinin normal kilolu, %18.8’inin fazla kilolu, %6.6’sının zayıf ve %4.9’unun ise obez olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak Öğrencilerin sedanter yaşam tarzları, beslenme alışkanlıkları, ana ve ara öğün tüketme ve öğün atlama durumları gözden geçirilmeli, fiziksel aktiviteyi artırmak için toplu ulaşım araçlarını kullanımı yerine mümkün mertebe yürümeleri teşvik edilmelidir. Toplumun her basamağını bilgilendirmek amaçlı, sağlıklı yaşam tarzı, yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel aktivite, obezite ve tedavi yöntemleri konularında, kamu spotu, kitap, dergi ve eğitim materyalleri gibi çeşitli kaynaklar hazırlanmalı ve halka ulaştırılmalıdır.Öğe Bir Öğrenci Yurdunda Kalan Üniversite Öğrencilerindeki İnternet Bağımlılığı İle Beck Depresyon Ölçeği Arasındaki İlişki(2015) Mayda, Atilla Senih; Yılmaz, Muammer; Bolu, Filiz; Dağlı, Sinemis Çetin; Gerçek, Gökçe Çağdaş; Teker, Nurettin; Önder, Alper DoğanAmaç: Bir üniversite öğrenci yurdunda kalan öğrencilerde internet bağımlılığı ile depresyon arasındaki ilişkileri saptamaktır. Yöntem: Bu tanımlayıcı tipte araştırmada bir öğrenci yurdunda kalan 1000 üniversite öğrencisinden 698ine yüz yüze görüşülmek suretiyle sosyo-demografik özellikleri ile ilgili 15 ve Goldbergin internet bağımlılığı tanı kriterlerinden yararlanarak hazırlanan 7 soru olmak üzere toplam 22 soruluk bir anket formu ve Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) uygulanmıştır. Bulgular: Katılımcıların 397sinin (%56.9) internet bağımlılığı vardır. İnternet bağımlılığı cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermekte olup, erkeklerde (%61.4) kadınlardan (%51.6) daha fazladır (x²6.90, p0.009). Yaş gruplarına göre 19 yaş ve üstünde olanlarda 19 yaş altında olanlara göre internet bağımlılığı anlamlı olarak fazladır (x2 5.07, p0,024). BDÖ puanı 18 ve üstü olan 241 öğrenciden 194ünde (%80.5) internet bağımlılığı varken, puanı 17 ve altı olan 457 öğrenciden 203ünde (%44.4) internet bağımlılığı vardır. BDÖ puanları sınıfta kalanlarda ve kronik hastalığı olanlarda daha yüksektir. Sonuç: BDÖ değerlendirmesine göre depresyona yatkınlığı olanlarda internet bağımlılığı daha fazla görülmektedir. Depresyona yatkınlık, internet bağımlılığında bir neden olabileceği gibi bir sonuç da olabilir. Depresyon sadece internet bağımlılığına bağlı olmayıp; kronik hastalık, son bir yıl içinde yakınını kaybetme, sınıfta kalma, bölüm memnuniyeti, öz anne baba varlığı ve birlikteliği gibi nedenlere de bağlı olabileceği için bu etkenlerin bağımsız olarak depresyonla ilişkisi araştırılmalıdır.Öğe Breastfeeding Practices in Duzce, Turkey(Sage Publications Inc, 2008) Yeşildal, Nuray; Aytar, Gülşen; Kocabay, Kenan; Mayda, Atilla Senih; Dağlı, Sinemis Çetin; Bahçebaşı, TalatExclusive breastfeeding among infants less than or equal to 6 months old and continued breastfeeding (20-23 months) are high-priority indicators of infant health. We aimed to assess breastfeeding practices, using standardized breastfeeding indicators, and to determine the causes of early discontinuation of breastfeeding (<= 6 months) in children aged 0 to 24 months in Duzce, Turkey. In this cross-sectional study, the study group consisted of 158 children, and questionnaires were completed by face-to-face interviews with the mothers. The rate of exclusive breastfeeding (<= 6 months) was 22.4%. The rate of continued breastfeeding (20-23 months) was 10.0%. The 2 primary causes of early discontinuation of breastfeeding were inadequate milk supply (38.1%) and baby not latching on (14.3%). Half of the individuals who recommended infant formula to mothers with infants less than or equal to 6 months old were physicians. J Hum Lact. 24(4):393-400.Öğe Comparison of accuracy of three-dimensional spiral computed tomography, standard radiography, and direct measurements in evaluating facial fracture healing in a rat model(Lippincott Williams & Wilkins, 2004) Özçelik, Derya; Hüthüt, İlkay; Kuran, İsmail; Bankaoğlu, Müjdat; Orhan, Zafer; Mayda, Atilla SenihComplex maxillofacial fractures demand a detailed understanding of the three-dimensional (3D) pattern of injury. Evaluation of the outcome of the facial fracture repair additionally requires optimal demonstration of fracture gap, bony union, fibrous callus or incorporation of fracture ends, presence of incomplete fusion, or pseudoarthrosis. Although 3D computed tomography (CT) is reliably used for the diagnosis of complex facial fractures, its value in facial fracture healing is unknown. An experimental study was conducted to determine the accuracy of 3D spiral CT scans in evaluating facial fracture healing during the early and late postoperative periods. In 10 adult Wistar Albino rats, a standardized bone defect (3 mm) was created within the mid portion of each zygomatic arch (n = 20). At 10 and 20 weeks postfracture, gap distance displayed by 3D CT and plane radiography (posteroanterior) were measured. At 20 weeks postfracture, intraoperative measurement was also performed. A comparison between 3D CT, radiography, and intraoperative findings was performed. At 10 weeks postfracture, the fracture sites displayed larger bone defects in imaging with 3D CT than with plane radiography. The difference between groups was statistically significant (P < 0.05). The mean defect size imaged by 3D CT was 0.91 +/- 0.82 turn (standard deviation) and by plane radiography was 0.42 +/- 0.16 mm. At 20 weeks postfracture, the mean defect size imaged by 3D CT was 0.56 +/- 0.64 mm, and by plane radiography was 0.38 +/- 0.22 mm. The difference between groups was not statistically significant (P > 0.05). The defect size imaged by both plane radiography and 3D CT was significantly less than the measurement obtained from the intraoperative assessment (P < 0.05). It was concluded that 3D CT has limited benefit in the detection of newly formed bone at week 10 and in the detection of fibrous callus, which can eventually give rise to the bony tissue. Plane radiography is more valid during the early postoperative period (week 10), because it can detect the fibrous callus and newly formed bone more precisely. Gap distance between fracture ends could be determined by 3D CT accurately at week 20, although there was a tendency, which was not statistically significant, to overestimate the amount of bone defect measured by 3D CT when compared with that of plane radiography.Öğe The condition of folic acid knowledge, folic acid awareness and folic acid use at pregnants who appeal to duzce university medical faculty hospital obstetrics clinic(Duzce University Medical School, 2017) Pektaş İ.; Zoroğlu G.; Mayda, Atilla SenihAim: In this study, it was aimed to determine the knowledge status of folic acid, the awareness of folic acid, the use of active folic acid, whether it was used before pregnancy and the factors affecting the use of folic acid in pregnants who applied to the Obstetrics and Gynecology clinic. Material and Methods: Between 15 and 31 January 2017, 355 women who applied to Duzce University Medical Faculty Obstetrics and Gynecology Clinic forms the universe. Sample was not selected. The questionnaire consisting of 17 questions was conducted by face to face interview technique on 142 pregnant women who accepted to participate the survey. Results: The mean age of 142 participants who participate the study was 28.2±6.1 (min=17, max=42). Women who participated the study were pregnant average 2.4±1.4 (min=1, max=6). The mean age at first pregnancy was 22.9±4.8 (min=14, max=39). The number of women who expressed folic acid correctly was 55 (38,7%), who think that they have fed enough food which include folic acid was 82 (57.7%), and who knew the correct definition of neural tube defect (NTD) was 11 (7.7%). In the study group, there were 1 female (0.7%) who gave birth to NTD in her previous pregnancy. 32 (22.5%) females knew that using folic acid could reduce or eliminate the risk of NTD formation. İn terms of time to use folic acid, 66 women (46.5%) used folic acid only in the early period of pregnancy and 17 women (12.0%) used folic acid both before pregnancy and early pregnancy. After the questionnaire was administered, participants were trained in the use of folic acid. Conclusion: This study was conducted in the Duzce University Faculty of Medicine, Department of Obstetrics and Gynecology and found that folic acid awareness, folic acid knowledge level and folic acid use of pregnant women were low. Health education should be given to the public to extend the use of folic acid in pregnancies and increase awareness about folic acid prevent NTD. © 2017, Duzce University Medical School. All rights reserved.Öğe Determination of the obesity prevalence and risk factors in school children in duzce(Duzce University Medical School, 2017) Yılmaz, Muammer; Mayda, Atilla SenihAim: In this study, it was aimed to determine the childhood obesity prevalence and the factors playing a part in the development of obesity in the central province of Duzce. Material and Methods: This study is cross-sectional and case control study. Anthropometric measurements were conducted on 1245 second graders in the central province of Duzce. A questionnaire was applied to the students’ families with BMI-for-age Z-score (BAZ) +2 and over (case group) and between-2 and +2 (control group). Results: The found obesity frequency was 10.1%. In the development of child obesity, those who generally (four-six days a week) have breakfast (OR=3.67, p=0.006) (compared to those who have breakfast regularly (seven days a week)), regularly have lunch (OR=3.52, p=0.001), eat fast (OR=2.38, p=0.016), whose parents are moderately satisfied with their weight (OR=24.13, p<0.001), are not satisfied (OR=47.11, p<0.001), not satisfied at all (OR=39.38, p=0.001) risky (compared to satisfied parents) whose birth weight was over 4000 gr. (OR=12.02, p=0.002) (compared to birth weight under 2500 gr.) were found to be risky. The higher the number of obese relatives, the higher the risk of obesity was (OR=1.38, p=0.008). Conclusion: The birth weight of the child, number of obese relatives, nutritional habits, dissatisfaction of the parents with the child’s weight are effective in the development of obesity. © 2017, Duzce University Medical School. All rights reserved.Öğe Does being bride in broad families influence psychiatric symptoms?(2007) Özçetin, Adnan; Mayda, Atilla Senih; Karaca, Aysel; Akkuş, DilekPurpose: In this study we aimed to determine whether the family type is effective on family functions and psychiatric symptoms or not, among the women in the role of bride who are in conventional broad families and the married women who are the members of nuclear families. Method: The target population of this study was the brides in the region of 5 local clinics in the center of Düzce city. It is planned to reach 67 broad families in the region of these 5 local clinics. All of theses families are included to the study. The women in 100 nuclear families - from the records of local clinics - are appointed as the control group by using simple random sampling method. These families are visited in their houses by two psychiatry nurses. Sociodemographic inquiry form, Family Assessment Device (FAD), Brief Symptom Inventory (BSI), Rotter's Internal-External Locus of Control Scale (RIELCS), Beck Depression Inventory (BDI) and Beck Anxiety Inventory (BAI) are evaluated by face to face interview. Findings: There was no significant statistical difference between two groups of women according to age, occupational condition, life duration of families, type, duration and count of marriage and the count of children. Duration of education was statistically higher among women who are the members of nuclear families (t=-3.596, p<0.001). BSI subscales, RIELCS, Beck Depression and Beck Anxiety scores were not statistically different between two groups. Of the subscales of FAD, communication, roles, emotional reaction and behavioral control subscale scores were significantly lower in the nuclear family women group which meant that these properties of family function was better for nuclear family women than the broad family women. There was no significant difference between two groups according to other subscales of FAD. Discussion and Conclusion: According to our findings we may say that family type does not play an important role in the occurrence of psychopathology. The results from FAD pointed that there was a deficiency about adequate connection in both family types while the scores in communication, roles, emotional reaction and behavioral control subscales was better for the women in nuclear families than the women in broad families. However we may conclude that these differences do not considerably affect the occurrence of psychopathology. The most important restriction of our study was the difficulty in connecting with the women in some broad families because of the reluctant demeanor of mother-in-laws and father-in-laws of these families. We could not be able to interview with targeted 15 brides because of this obstacle. These women are supposed to have worse congruity and more psychiatric problems. We suggest that the assessment of these women will provide useful information for the psychiatric care planning.Öğe Düzce Hava Kalitesi İzleme İstasyonu 1 Nisan 2015-31 Mart 2017 Tarihleri Arasındaki Verilerinin İncelenmesi(Sakarya Üniversitesi, 2017) Erdem, Sabri Sefa; Mayda, Atilla SenihÖzetAmaç: 1 Nisan 2015-31 Mart 2017 tarihleri arasında Düzce İlindeki hava ölçüm istasyonundan elde edilen PM10 ve SO2 verileriyle hava kalitesini değerlendirmek ve son iki yılın 24 saatlik PM10 ortalamalarını karşılaştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Düzce İlinin 1 Nisan 2015-31 Mart 2017 tarihleri arasındaki hava kalitesi ölçüm değerleri T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığının web sitesinden elde edilerek incelenmiştir. Bulgular: Bu çalışmada 24 saatlik ortalama PM10 düzeyi: 91.56 ±78.0 µg/m3, SO2 düzeyi; 8.81±6.8 µg/m3 olarak saptanmıştır. PM10 ölçümleri incelenen tarihler arasında yıllara göre değerlendirildiğinde en yüksek PM10 değeri 2017 yılına (107.3171.2 µg/m3), aylara göre karşılaştırıldığında ise en yüksek aralık ayına (187.93±110.6 µg/m3) aitti. En düşük PM10 değeri ortalaması 2015 yılında (85.0273 µg/m3) ve haziran ayına (43.68±13.6 µg/m3) aitti. PM10 için sağlıksız seviyeyi aşan gün sayısı 2016-2017 kış sezonunda bir önceki sezona göre daha azdı. Sonuç: Düzce’de PM10 için sağlıksız seviyeyi aşan gün sayısı 2016-2017 kış sezonunda bir önceki kış sezonuna göre azalmıştır. Bununla birlikte Düzce için hava kirleticisi olarak PM10 önemini korumaktadır.Öğe Düzce Hava Kalitesi İzleme İstasyonu 1 Nisan 2015-31 Mart 2017Tarihleri Arasındaki Verilerinin İncelenmesi(2017) Mayda, Atilla Senih; Erdem, Sabri SefaAmaç: 1 Nisan 2015-31 Mart 2017 tarihleri arasında Düzce İlindeki hava ölçüm istasyonundan elde edilen PM10 ve SO2 verileriyle hava kalitesini değerlendirmek ve son iki yılın 24 saatlik PM10 ortalamalarını karşılaştırmaktır. Yöntem: Düzce İlinin 1 Nisan 2015-31 Mart 2017tarihleri arasındaki hava kalitesi ölçüm değerleri T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığının web sitesinden elde edilerek incelenmiştir. Bulgular: Bu çalışmada 24 saatlik ortalama PM10 düzeyi: 91.56 78.0?g/m3, SO2 düzeyi; 8.816.8 ?g/m3 olarak saptanmıştır. PM10 ölçümleri incelenen tarihler arasında yıllara göre değerlendirildiğinde 71.2?g/m3), aylara göre karşılaştırıldığında ise en yüksek aralık ayına (187.93110.6?g/m3) aitti. 73?g/m3) ve haziran ayına (43.6813.6?g/m3) aitti. Sonuç: Düzce'de PM10 için sağlıksız seviyeyi aşan gün sayısı 2016-2017 kış sezonunda,2015-2016kış sezonuna göre daha azdı.Bununla birlikte Düzce için hava kirleticisi olarak PM10önemini korumaktadır.Öğe Düzce hava kalitesi izleme istasyonu 2007-2011 yılları arası verilerinin değerlendirilmesi(2013) Mayda, Atilla Senih; Yılmaz, MuammerAMAÇ: 2007-2011 yılları arasında Düzce İli’nin hava kalitesini değerlendirmek. YÖNTEM: Bu kesitsel çalışmada, 2007-2011 yılları arasında Düzce il merkezindeki kükürt dioksit ve partikül madde 10 (PM10) düzeyleri ile rüzgâr hızı, hava sıcaklığı, rüzgâr yönü, bağıl nem, hava basıncı değerleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığının web sitesinden elde edilerek incelenmiştir. Ölçümler, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği ve Avrupa Birliği Sınır Değerleri ile karşılaştırılmıştır. BULGULAR: Düzce İli 30 Ocak 2007-31 Aralık 2011 tarihleri arasındaki hava kalitesi değerleri incelendiğinde PM10 ortalaması 90,5 1,9 (en az 11, en çok 612) bulunmuştur. PM10 için Türkiye uzun vadeli sınır değeri (UVS) olan 78 ?g/mm3 tüm yıllarda aşılmıştır. PM10 değeri ortalaması kış sezonlarında yaz sezonlarına göre daha yüksek bulunmuştur. SO2 ortalaması 12,50,3 (en az 1, en çok 56) bulunmuştur. SO2 değeri için Türkiye UVS ve ortalama yıllık eşik değerler hiçbir yılda aşılmamıştır. SONUÇ: Düzce’de, özellikle PM10 parametresindeki yüksek değerler nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığının hava kirliliği ile ilgili denetimlerinin artırılması gerekmektedir. Uyarı eşiğinin aşıldığı günlerde gerekli önlemler alınmalıdır.Öğe Düzce hava kalitesi izleme istasyonu 2014 yili verilerinin saatlik, günlük ve mevsimsel değişimlerinin incelenmesi(Gulhane Military Medical Academy, 2015) Bolu, Filiz; Zoroğlu, Gülsüm; Mayda, Atilla SenihAmaç: Düzce ilinin 2014 yılı hava kalitesi verilerinin saatlik, günlük ve mevsimsel değişimlerini incelemek amaçlanmıştır. Yöntem: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hava Kalitesi İzleme İstasyonları Web Sitesi’nden Düzce’nin 1 Ocak -31 Aralık 2014 tarihleri arasındaki partikül madde 10, SO2, rüzgar hızı ve rüzgar yönü ölçüm sonuçları alınmıştır. Verilerin günün saatlerine, haftanın günlerine, aylara ve mevsimlere göre değişimi incelenmiştir. Bulgular: Yıllık ortalama PM10 konsantrasyonu 106,42±102 μg/m3, SO2 konsantrasyonu ise 6,15±5,39 μg/m3 bulunmuştur. PM10 ve SO2 kış sezonu ölçümleri yaz sezonundan anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Rüzgar hızı ortalaması ise yaz sezonunda kış sezonundan anlamlı derecede yüksektir. En yüksek PM10 ortalaması kasım ayına ait olup 189,4±171,8 μg/m3’tür. En düşük PM10 ortalaması haziran ayına ait olup 58.0±24.5 μg/m3’tür . En yüksek rüzgâr hızı ortalaması haziran ayına, en düşük rüzgâr hızı ortalaması ise aralık ayına aittir. PM10 ve SO2 ölçümleri rüzgar yönü ile pozitif, rüzgar hızı ile negatif korelasyon göstermektedir. PM10 ölçümlerinin en yüksek olduğu günler yaz sezonunda perşembe iken, kış sezonunda çarşambadır. En düşük olduğu günler ise her iki sezonda da pazar günüdür. PM10 ortalamaları hafta içi günleri hafta sonu günlerine göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. En yüksek ortalama PM10 değeri saat 23.00’te 146,6±131,3 μg/m3 olarak ölçülmüştür. En düşük ortalama PM10 değeri saat 15.00’te 73,8±55,9 μg/m3 olarak saptanmıştır. Sonuç: Düzce’de yaz sezonunda da hava kirliliği sorunu vardır. Sanayi kaynaklı kirlilik kontrolünde mevcut kuruluşların emisyonlarının sürekli takibi sağlanmalıdır. Akşam saatlerinde PM10’un daha yüksek bulunması gün içerisindeki trafiğe ve ısınma amaçlı yakıt kullanımına bağlı olabilir. Doğalgaz kullanımının yaygınlaştırılması ve toplumsal bilinç oluşturularak bireysel tedbirler alınması hava kirliliğinin azaltılmasında etkili olabilir.Öğe Düzce hava kalitesi izleme istasyonu 2014 yılı verilerinin saatlik, günlük ve mevsimsel değişimlerinin incelenmesi(2015) Bolu, Filiz; Zoroğlu, Gülsüm; Mayda, Atilla SenihAmaç: Düzce ilinin 2014 yılı hava kalitesi verilerinin saatlik, günlük ve mevsimsel değişimlerini incelemek amaçlanmıştır. Yöntem: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hava Kalitesi İzleme İstasyonları Web Sitesi'nden Düzce'nin 1 Ocak -31 Aralık 2014 tarihleri arasındaki partikül madde 10, SO2, rüzgar hızı ve rüzgar yönü ölçüm sonuçları alınmıştır. Verilerin günün saatlerine, haftanın günlerine, aylara ve mevsimlere göre değişimi incelenmiştir. Bulgular: Yıllık ortalama PM10 konsantrasyonu 106,42102 ?g/m3, SO2 konsantrasyonu ise 6,155,39 ?g/m3 bulunmuştur. PM10 ve SO2 kış sezonu ölçümleri yaz sezonundan anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Rüzgar hızı ortalaması ise yaz sezonunda kış sezonundan anlamlı derecede yüksektir. En yüksek PM10 ortalaması kasım ayına ait olup 189,4171,8 ?g/m3'tür. En düşük PM10 ortalaması haziran ayına ait olup 58.024.5 ?g/m3'tür . En yüksek rüzgâr hızı ortalaması haziran ayına, en düşük rüzgâr hızı ortalaması ise aralık ayına aittir. PM10 ve SO2 ölçümleri rüzgar yönü ile pozitif, rüzgar hızı ile negatif korelasyon göstermektedir. PM10 ölçümlerinin en yüksek olduğu günler yaz sezonunda perşembe iken, kış sezonunda çarşambadır. En düşük olduğu günler ise her iki sezonda da pazar günüdür. PM10 ortalamaları hafta içi günleri hafta sonu günlerine göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. En yüksek ortalama PM10 değeri saat 23.00'te 146,6131,3 ?g/m3 olarak ölçülmüştür. En düşük ortalama PM10 değeri saat 15.00'te 73,855,9 ?g/m3 olarak saptanmıştır. Sonuç: Düzce'de yaz sezonunda da hava kirliliği sorunu vardır. Sanayi kaynaklı kirlilik kontrolünde mevcut kuruluşların emisyonlarının sürekli takibi sağlanmalıdır. Akşam saatlerinde PM10'un daha yüksek bulunması gün içerisindeki trafiğe ve ısınma amaçlı yakıt kullanımına bağlı olabilir. Doğalgaz kullanımının yaygınlaştırılması ve toplumsal bilinç oluşturularak bireysel tedbirler alınması hava kirliliğinin azaltılmasında etkili olabilir.Öğe Düzce ili kalıcı konutlarında oturanlarda yaralanmaların sıklığı(2008) Mayda, Atilla Senih; Gerçek, Çağdaş Gökçe; Oruç, Elif; Yücedağ, Mehtap; Başboğaoğlu, Nurdan; Alaca, Şule; Yılmaz, Zeynep NevalAMAÇ: Bu kesitsel çalışmanın amacı Düzce Kalıcı Konutlar Bölgesi’nde yaralanma sıklığı ile risk faktörlerini belirlemektir. YÖNTEM: Örneklem büyüklüğü; evren bölgenin nüfusu olan 13565 kişi, yaralanma sıklığı daha önce Düzce’de yapılan bir çalışmadan % 20.9, beklenen en düşük sıklık % 18.0 olarak alındığında; % 95 güven aralığında 715 kişi olarak bulundu. Ortalama hane halkı büyüklüğü bu bölgede yapılan bir çalışmada 3.9 olduğundan toplam 300 haneye gidildiğinde 1170 kişiye ulaşılacağı tasarlandı. Veri 2006 yılı 15–30 Nisan tarihlerinde toplandı. Toplam 300 haneden 767 kişilik örnekleme ulaşıldı. Araştırmanın bağımlı değişkenleri; yaralanma durumu, yaralanmaların sonucu oluşan durum ile bağımsız değişkenleri; yaş, cinsiyet, öğrenim durumu, meslek, kronik hastalık, sigara- alkol kullanma, medeni durumdu. BULGULAR: Grubun cinsiyete göre dağılımı; erkek 352 (%45,9), kadın 415 (%54,1)’ti. Erkeklerin ortalama öğrenim yılı (4,51,5 yıl) kadınlardan (4,21,6 yıl) daha yüksekti (t2,97, p0,03). Yaralanma sıklığı %10,0’dı (n767 kişi). Yaralanmanın şekli; düşme 31 kişi (%40,2), kesik 11 (%14,3), yanık 10 (%13,0); olduğu yer ev 41 (%55,4), yol 17 (% 23,0), okul 4 (%,4); oluşan lezyon kesik-açık yara 20 kişi (%28,2), çürük 10 (%14,1), burkulma 8 (%11,3) biçimindeydi. Yaralanan 77 kişiden 28’i (%36,4) hastaneye başvurmuştu. SONUÇ: Yaralananların dörtte birinin sağlık kuruluşuna başvurması, yaralanmaların gerçek sıklığının ancak saha araştırmaları ile ortaya konulabileceğini göstermekteydi.Öğe Düzce İli Yığılca İlçe Merkezinde Akraba Evliliği Sıklığı Ve Etkileyen Faktörler(2010) Mayda, Atilla Senih; Çetin, Sinemis Dağlı; Şahin, Ramazan Oğuz; Danışman, Ferhat; Dere, Filiz; Çeler, Ahmet; Avcı, ÖzkanAmaç: Bu çalışmada, kadınlarda akraba evliliği sıklığını, nedenlerini ve kadınların akraba evliliğinin özürlü bebek doğmasına neden olması konusundaki bilgilerini belirlemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Yığılca İlçe Merkezinde yaşayan 1549 yaş grubu kadın sayısı 854dür. Örneklem büyüklüğü 258 olarak hesaplanmıştır. Araştırmada sistematik örnekleme yöntemiyle her 3 evden birine gidilmiş ve 274 kadına ulaşılmıştır. Katılımcılara anket formu yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan ve başından evlilik geçen 220 kadından 44(%20.1)ü akraba evliliği yaptığını söylemiştir. Çalışmaya katılan kadınlar akraba evliliğinden dolayı doğacak çocukta sağlık riski olup olmayabileceği konusunda; 218(%79.6)i risk oluşturacağını, 40(%14,6)ı risk oluşturmayacağını, 16(%5.8)sı da fikirlerinin olmadığını belirtmişlerdir. Sonuç: Bu çalışma sonucu bulunan akraba evliliği sıklığı 1998 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması Kuzey Bölgesi sonuçları ile uyumludur. Çalışmaya katılan her beş kadından birinin akraba evliliği sonucu çocuklarda sakatlık olmayacağına veya bu konuda fikri olmadığını belirtmesi; bu bölgede topluma akraba evliliğinin sakıncaları konusunda eğitim verilmesinin gerekli olduğunu düşündürmektedir.Öğe Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencilerinde Sigara, alkol ve madde kullanımı sıklığı ve kullanmaya başlama nedenleri(2010) Mayda, Atilla Senih; Gerçek, Çağdaş Gökçe; Gümüş, Gözde; Demir, Sema; Deniz, Mustafa; Sürücü, Zeynep Pelin; Taner, HevalAmaç: Bu çalışmanın amacı Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Öğrencilerinin sigara, alkol ve diğer bağımlılık oluşturan maddeleri kullanma sıklığını ve kullanmaya başlama nedenlerini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evreni ve örneklemi Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi’nde okuyan 489 öğrencidir. Araştırmanın anket formunda, sosyo-demografik özelliklerle ilgili 24 soru, sigara ile ilgili 8 soru, alkol ile ilgili 6 soru ve madde kullanımı ile ilgili 7 soru bulunmakta idi. Bulgular: Orman Fakültesinde okuyan 489 öğrenciden 398 (%81.4)’ine anket uygulandı. Sigara içme sıklığı %41.6, alkol %40.3 ve madde kullanımı %9.3 olarak bulundu. Sigara ve alkole başlama nedenleri; çevre etkisi, özenti, merak, arkadaş etkisi olarak belirtildi. Sonuç: Üniversite öğrencilerinin sigara, alkol ve madde kullanım sıklıkları araştırmalarla saptanmalı ve öğrencilerin bu maddeleri kullanmaya başlama nedenleri önlenmesi için belirlenmelidir.Öğe Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem I ve Dönem VI Öğrencilerinin Organ Bağışı Konusunda Bilgi ve Tutumları(Düzce Üniversitesi, 2014) Sungur, Mehmet Ali; Mayda, Atilla SenihAlthough, information and education about the importance of organ donation and transplantation were made throughall channels of communication in our country, it is observed that behavioral development of society on this issue islimited. The aims of this study are examining knowledge and attitudes of students of school of medicine towards organdonation and investigate the impact of getting closer to be a doctor on these attitudes and behaviors. In this respect, datawere obtained by applying a questionnaire and an attitude scale to 82 term I and 45 term VI students who were registeredDuzce University School of Medicine at the 2013-2014 academic year and agreed to participate the research. Term VIstudents (17.98±3.32) were found more successful than term I students (13.61±3.65) for the information in questionsrelating organ transplantation (pÖğe Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinde depresif belirti sıklığı ve baskın el kullanımına göre farklılığı(2010) Mayda, Atilla Senih; Şen, Merve; Tekeli, Ahmet Hüsrev; Sayan, Saadet; Sarıkaya, NuranAmaç: Bu çalışmada Tıp Fakültesi öğrencilerinde Beck Depresyon Ölçeğine (BDÖ) göre depresif belirti gösterme sıklığı ve sosyo-demograftk özellikler ile baskın ele ve maruz kalman şiddete göre farklılığının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evren ve örneklemi, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi 2009-2010 öğrenim yılında öğrenim gören toplam 347 öğrenciden ulaşılabilen ve ankete katılan 213 (%61.4) kişidir. Anket formları öğrencilere gözlem altında uygulanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20.5 2.24'dir. Öğrencilerin 33'ü (%15.5) gelirinin yetersiz olduğunu ifade etmiş; 12'si (%5.6) önceden depresyon tedavisi almış; 13'ti (%6.1) sol elini baskın olarak kullanmakta; 9'u (%4.2) tacize maruz kaldığını belirtmiştir. BDÖ puan ortalaması erkeklerde 8.127.76), kadınlarda 7.927.36) olup aradaki fark istatiksel olarak anlamsızdır. Öğrencilerin 24'ü (%11.7) depresif olarak bulunmuştur. Depresif belirtiler; depresyon tedavi öyküsü olanlarda, gelirlerinin giderlerini karşılamadığını, düzenli spor yaptığını, tacize maruz kaldığını belirtenlerde ve kız öğrencilerden sol elini baskın olarak kullananlarda daha yüksek bulunmuştur. Sonuçlar: Öğrencilerin ekonomik durumlarının belirlenmesi; bu soruna yönelik uygun desteğin sağlanması ve öğrencilerin taciz olarak nitelendirdiği davranışların engellenmesi depresif belirtilerin azalmasında yararlı olabilir.Öğe Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinde sigara içme sıklığı ve etkileyen faktörler(2011) Mayda, Atilla Senih; Şahin, Gökhan; Tosun, Tuğba; Tak, NurayAmaç: Bu çalışmada Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinde sigara içme sıklığı ve etkileyen faktörleri belirlemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evreni ve örneklemi Düzce Tıp Fakültesi’nde 2009 - 2010 öğrenim yılında okuyan 347 öğrencidir. Sigara içme ve etkileyen faktörlerle ilgili anket formu öğrencilere gözlem altında uygulanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrenci sayısı 213 (%61,4) yaş ortalamaları 20,52.24 yıl olan öğrencilerin %40,1 erkek , %59,9 kız olup; sigaraya başlama yaşı 17,8 0,4 yıl olarak saptanmıştır. Erkek öğrencilerin (%28,6) kızlara (%16,5) göre (x2 4.29, p0.038) daha yüksek oranda sigara içtikleri bulunmuştur. Sigara içme sıklığı son sınıf öğrencilerinde, okudukları fakülteden memnun olmayan, boş zaman uğraşı olmayan öğrencilerde ve azarlanma ve şiddete maruz kaldığını belirten öğrencilerde daha yüksektir. Sonuçlar: Öğrencilere yönelik uyum çalışmalarının başlatılması ve öğrencilerin şiddet olarak nitelendirdikleri davranışların engellenmesi sigara içme sıklığını azaltabilir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »