Yazar "Cangür, Şengül" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 72
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acil Servise Bir Yılda Başvuran Hastalarda Mükerrer Başvuruların İncelenmesi ve Çözüm Önerileri(2021) Sultanoğlu, Hasan; Gamsızkan, Zerrin; Cangür, ŞengülAmaç: Çalışmamızda acil servise bir yılda başvuran hastalarda mükerrer başvuruların incelenmesi ve çözümönerilerinin sunulması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: Acil Servise Ekim 2018-Ekim 2019 tarihleri arasında başvuran hastalara ait veriler retrospektifolarak incelendi. Hastaların sosyodemografik özellikleri, başvuru tanıları, yatış ve konsültasyon bilgileri yanı sıra ilkbaşvurudan sonraki bir ay içinde tekrar başvuru oranları, yatış durumu, sevk edilme durumu, reçete verilme durumu vetanıları incelendi.Bulgular: Bir yıl içinde acil servise 75622 hasta başvurmuş olup %54,5'i kadın ve %45,5’i erkekti; hastaların yaşortalaması 40,3±20,2 (0-108) idi. Acil servise gelen hastaların %17,2’si bir ay içinde bir kez gelen hastalardı. Bir aydabirden fazla kez gelen hastaların ortalama gelme sayısı 2,54±1,6’dır. Bir yıl içinde acil hastaların %8,4’üne yatış işlemiyapılırken, %0,4'ü sevk edilmiştir. Bir ay içinde tekrar başvuruların %16,4 yatış yapılmıştır. Bir yıl içinde acil servisbirimine gelen hastaların %53,7’sine reçete yazılmıştır. En sık başvuru tanısı ağrı ve üst solunum yolu enfeksiyonlarıolarak bulunmuştur.Sonuç: Sağlık kuruluşlarının en önemli vizyon göstergelerinden biri olan acil sağlık hizmetlerinin verildiği acilservislere tekrar başvuru sayılarını azaltmak için eğitim ile arttırıp sağlık okur yazarlık seviyesini arttırmamız, birincibasamak sistemini etkin kullandırmak, sevk zincirini aktifleştirmek ve acil servis benzeri 7/24 çalışan genel polikliniksistemi üzerinde çalışmak çözüm önerileri olabilir.Öğe Anatomik Ön Çapraz Bağ Rekonstrüksiyonun Femoral Tünel Oblisitesi İle İlişkisinin Klinik Olarak Değerlendirilmesi(2019) Turhal, Ozan; Karaduman, Zekeriya Okan; Turhan, Yalçın; Güler, Cemal; Cangür, Şengül; Arıcan, MehmetAmaç: Artroskopik ön çapraz bağ (ÖÇB) rekonstrüksiyonlarında hamstring tendon grefti, patellar tendon grefti,allogreft gibi çeşitli tendon greftleri kullanılmaktadır. Çalışmamızda, Otojen Hamstring Tendonlar kullanılarakAnatomik Ön Çapraz Bağ Rekonstrüksiyonu uygulanan hastalarda femoral tünel oblisitesinin sonuçlarını güncelliteratür eşliğinde değerlendirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Ocak 2013 – Haziran 2016 tarihleri arasında ön çapraz bağ rüptürü nedeniyle kliniğimizdecerrahi olarak tedavi edilen hastalar telefonla aranarak hastaneye davet edildi. Bunlar içerisinden fizik muayeneleri,grafi kontrolleri ve ölçümleri yapılan 64 hasta çalışmaya dâhil edildi.Bulgular: Hastalarımızın 55’i erkek, 9’u bayandı. Hastaların yaş ortalaması 29.3±8.12 (14-47) idi. Ortalama takipsüremiz 14.47±7.44 (6-36) aydır. Kontrol Lysholm ve Tegner skoru ameliyat öncesi değerlerle karşılaştırıldığındaistatistiksel açıdan ileri derecede anlamlı farklılıklar bulundu (p<0.001). International Knee Documentation Committee(IKDC) diz bağları değerlendirme sistemine göre ameliyat öncesi 3 hasta (%4.7) B, 18 hasta (%28.12) C ve 43 hasta(%67.18) D olarak saptandı. Ameliyat sonrası yapılan son kontrol muayenesinde 41 hasta (%64.06) A, 21 hasta(%32.81) B ve 2 hasta (%3.12) C grubuna dâhil edildi. Ortalama femur tüneli oblisitesi 41.2±7.2° bulundu.Sonuç: Ön çapraz bağ’ın rotasyonel stabilitesine oblik femoral tünel yerleşiminin daha fazla yarar sağladığıdüşünülmektedir. Biz bu çalışmamızın sonucunda ön çapraz bağın otojen hamstring tendon grefti kullanarak anatomikteknikle uygulanmasının femoral tünel oblisite artışının fonksiyonel sonuca katkısının daha yararlı olduğukanaatindeyiz.Öğe Assessment of the dissimilarities of totally 186 countries and regions according to COVID-19 indicators at the end of March 2020(Kamuzu Univ Health Sciences - Kuhes, 2022) Ankaralı, Handan; Uslu, Ünal; Ankaralı, Seyit; Cangür, ŞengülBackground This study is aimed at evaluating the relationship between the number of days elapsed since a country's first case(s) of coronavirus disease 2019 (COVID-19), the total number of tests conducted, and outbreak indicators such as the total numbers of cases, deaths, and patients who recovered. The study compares COVID-19 indicators among countries and clusters them according to similarities in the indicators. Methods Descriptive statistics of the indicators were computed and the results were presented in figures and tables. A fuzzy c-means clustering algorithm was used to cluster/group the countries according to the similarities in the total numbers of patients who recovered, deaths, and active cases. Results The highest numbers of COVID-19 cases were found in Gibraltar, Spain, Switzerland, Liechtenstein and Italy were also of that order with about 1500 cases per million population. Spain and Italy had the highest total number of deaths, which were about 140 and 165 per million population, respectively. In Japan, where exposure to the causative virus was longer than in most other countries, the total number of deaths per million population was less than 0.5. According to cluster analysis, the total numbers of deaths, patients who recovered, and active cases were higher in Western countries, especially in central and southern European countries, which had the highest numbers when compared with other countries. Conclusion There may be various reasons for the differences between the clusters obtained by fuzzy c-means clustering. These include quarantine measures, climatic conditions, economic levels, health policies, and the duration of the fight against the outbreak.Öğe Attitudes of Community-Leading Occupational Groups Towards Mental Illnesses: The Sample of a City in Western Turkey(Springer, 2019) Karaca, Aysel; Açıkgöz, Ferhan; Cangür, ŞengülThis descriptive study aims to determine attitudes of community-leading occupational groups towards mental illnesses. The sample of this descriptive study consisted of a total of 1100 participants from clergymen, headmen, teachers, policemen and primary healthcare professionals working in Duzce, Turkey. Data were collected using the Personal Information Form and the Beliefs Toward Mental Illness Scale-BTMIS. Occupational groups were determined to have moderate beliefs about mental diseases according to their BTMIS scale total scores. The occupational groups that had most negative beliefs toward mental illnesses were headmen, police officers, teachers, healthcare professionals and clergymen, respectively. Data were evaluated using descriptive statistics of mean, standard deviation, minimum, maximum, and percentage. Community-leading occupational groups should be actively involved in anti-stigma activities to change quickly and effectively community attitudes towards mental illnesses.Öğe Beslenmenin Depresyon ve Anksiyete Üzerinde Olumlu ya da Olumsuz Etkisinin Araştırılması: Üniversite Öğrencilerinde Bir Anket Çalışması(2020) Eminoğlu, Gözde; Günel, Mehmet Göktuğ; Akçakoca, Muhammed Yasin; Cangür, Şengül; Öztürk, C. ElifAmaç: Anksiyete ve depresyonun etiyolojisinde birden fazla etkenin var olduğu bilinse de bu etkenlerin ne olduğuhenüz tam olarak netleşmemiştir. Bu konuda birçok çalışma vardır. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda barsakmikrobiyotası ile anksiyete ve depresyon arasında bir bağlantı olabileceği görüşü ortaya atılmıştır. Barsakmikrobiyotası, yaşam tarzı, tüketilen yiyecekler, kullanılan ilaçlar gibi birçok faktörden etkilenmektedir. Bu çalışmadamikrobiyota üzerinde etkili olan bu faktörlerden bazıları ile öğrencilerinin anksiyete ve depresyon durumları arasındabir ilişki olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Fakültesinde eğitimgörmekte olan gönüllü 349 öğrenciye, cinsiyet, vücut kitle indeksi, egzersiz faaliyetleri, son 2 yıldır antibiyotikkullanımı, beslenme alışkanlıkları, Beck Anksiyete ve Depresyon Ölçeklerini içeren bir anket uygulanmıştır. Verilertürlerine göre uygun tanımlayıcı istatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiştir.Bulgular: Veriler incelendiğinde cinsiyet, vücut kitle indeksi, karbonhidrat ve fast-food tüketme sıklık düzeyi, doğumşekli ile depresyon ya da anksiyete veya her ikisiyle aralarında olumlu ilişkiler olduğu görülmüştür. Düzenli egzersizyapma, probiyotik-prebiyotik tüketme sıklık düzeyi, anne sütü alımı, anne sütü alım süresi ve güneşlenme durumunagöre yapılan değerlendirmede anlamlı sonuçlar bulunmamıştır. Son 2 yıldır antibiyotik kullanma durumuna göreyapılan değerlendirmede kişinin antibiyotiği kullanma sebebine göre değişen veriler elde edilmiştir. Probiyotikprebiyotik besin tüketen kişiler ile tiroid hormon düzeyinin normalliği arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır.Sonuç: Bu çalışma sonunda sıklıkla glisemik indeksi yüksek olan gıdalarla beslenmenin anksiyete ve/veya depresyonüzerinde olumsuz etkisinin olduğu sonucuna varılmıştır.Öğe Bipolar bozukluk hastalarının ilaç kullanım sürelerinin sosyodemografik ve hastalık özellikleri ile ilişkisi(2014) Akkaya, Cengiz; Deniz, Gülnihal; Kırlı, Selçuk; Cangür, ŞengülAmaç: Bipolar bozukluk (BB) hastalarının uzun süreli takibinde, psikot- rop ilaç kullanım sürelerinin geriye dönük olarak belirlenmesi ve gün- lük klinik uygulamadaki yerinin hastaların sosyodemografik ve hastalık özellikleriyle ilişkilendirerek araştırılması amaçlanmıştır. Bu çalışmadan elde edilecek sonuçların yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine ışık tutacağı düşünülmektedir. Yöntem: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Duygudurum Polikliniği tarafından BB tanısı ile izlenen 151 hastanın dosyası geriye dönük olarak incelendi. Hastaların sosyo- demografik ve hastalığa ait özellikleri ve kullandıkları ilaçların süreleri ilişkilendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşları 41,512,8 yıl olup %57si ka- dındı. Tarafımızca izlem süresi ortalama 1985, 31933 [ortanca 1291 (159135)] gün olan hastaların bu sürenin %86sını ötimik olarak geçirdikleri, tedaviye uyumsuz olmaları durumunda manik, tedavinin etkili olmaması durumunda ise depresif sürecin tetiklendiği belirlendi. Hastaların %95,4ünün antipsikotik (AP) ve duygudurum düzenleyici (DDD), %3,3ünün sadece DDD, %1,3ünün ise yalnızca AP tedavi kullanmış olduğu saptandı. Çalışmamızın başlıca bulgusu; erken baş- langıçlı (18 yaş), evlenmemiş, ilk hastalık dönemi mani olan, hastalığı mevsimsel özellik göstermeyen, psikotik belirtileri bulunan, hastaneye yatış öyküsü olan, mani ve hipomani dönemleri çoğunluktaki hastaların daha fazla süre AP ilaç kullanımının olduğu yönündedir. Sonuç: BB uzun dönem tedavisinde AP ilaçların kullanımının sıklaştığı ve kullanım sürelerinin arttığı kanaatine varılmıştır.Öğe Breiman Algoritması Kullanılarak Homojen Alt Grupların Belirlenmesi: Bir Uygulama(2014) Akşehirli, Özge; Ankaralı, Handan; Cangür, Şengül; Sungur, Mehmet AliBreiman, birçok verinin birbirine yakın olarak toplandığı "yüksek yoğunluklu" alanları bularak verilerin kümelenebileceğini söylemiştir. Bu çalışmada, Breiman'ın kümeleme algoritmasının işleyiş adımları tanıtılarak bir veri seti üzerinde uygulama adımlarının gösterilmesi ve sonuçlarının yorumlanması amaçlanmıştır. Uygulama bölümünde, hastaneye gece yeme sendromu şikâyetiyle başvuran 433 kişiye ilişkin sosyo-demografik ve klinik özellikler kullanılmıştır. Veri setinde olabilecek kümelerin ortaya konmasında, CART algoritmasından yararlanılmıştır. Elde edilen optimum ağaçta toplam 31 karar noktası bulunmuş ancak bunların 14' ünde yer alan deneklerin kendi içinde kümelenme gösterdiği belirlenmiştir. Çalışmaya alınan kişilerin 350'si oluşturulan 14 küme içine girmiş ve bunların 273 (%78)'ü klinik olarak gece yeme alışkanlığı yoktur tanısı almıştır. Elde edilen 14 kümenin 12'sinde yer alan kişilerin ağırlıklı olarak gece yeme alışkanlığı yok tanısı alanlardan oluştuğu ve bu sonuca göre, bu veri setinden elde edilen kümelerin, genel olarak gece yeme alışkanlığı olmayan bireyleri ayırt edebildiği söylenebilir. Sonuç olarak, hedef veya bağımlı değişkenin bilinmediği durumlarda, veri setinde var olan homojen alt grupların belirlenmesinde, danışmansız öğrenme yöntemlerinden biri olan kümeleme analizinin uygulanması için değişkenlerin dağılım şekli ve tipinden etkilenmeyen Breiman algoritması etkin bir şekilde kullanılabilirÖğe Can BDNF and IL-2 be indicators for the diagnosis in schizophrenic patients with depressive symptoms?(Cambridge Univ Press, 2014) Eker, Salih Saygın; Yavaşçı, Ebru Öztepe; Cangür, Şengül; Kırlı, Selçuk; Sarandöl, EmreObjective: The aim of the current study is to determine whether serum levels of brain-derived neurotrophic factor (BDNF) and interleukin-2 (IL-2) can be biological indicators for the diagnosis of schizophrenia in patients with depressive symptoms. Method: Forty-seven patients (11 patients diagnosed with schizophrenia, 16 patients diagnosed with schizophrenia and comorbid depression and 20 patients diagnosed with major depressive disorder) and 20 healthy subjects were enrolled. The Positive and Negative Symptoms Scale, the Calgary Depression Scale for Schizophrenia and the Hamilton Depression Rating Scale were used for assessment. The serum BDNF and IL-2 levels of all the subjects were studied. Results: Decreased levels of serum BDNF and increased levels of serum IL-2 were found in the patients diagnosed with either schizophrenia, schizophrenia with depression, or major depressive disorder (p = 0.049, p = 0.010; p = 0.001 and p = 0.044; p = 0.027, p = 0.003; respectively) compared with control group. There were no significant differences between the patient groups in their serum BDNF and IL-2 levels. Conclusions: The present study suggests that neurotrophic factors and immune system changes are involved in the pathogenesis of schizophrenia with or without depressive symptomatology. However, the data do not clarify whether depressive symptoms in schizophrenia occur as a dimension of schizophrenia or as symptoms of major depression that is comorbid with schizophrenia.Öğe Clinical Characteristics Predicting Mortality Risk in Hospitalized Geriatric Patients with COVID-19 Pneumonia: a Retrospective Study(Clin Lab Publ, 2022) Güleç-Balbay, Ege; Altundal, M. M. Bekir; Kaypak, M. Kemal; Cangür, Şengül; Kaya, SareBackground: Coronavirus disease 2019 (COVID-19) is a global pandemic caused by severe acute respiratory syn-drome coronavirus 2 (SARS-CoV-2). Geriatric patients with COVID-19 are more likely to progress to severe dis-ease, and they are at increased risk of hospitalization and mortality. In this study we aimed to investigate the risk factors for predicting mortality in geriatric patients with COVID 19 by reviewing the clinical data of survivors and non-survivors. Methods: This was a retrospective study of 189 geriatric patients with COVID-19 pneumonia who were hospital-ized in pulmonology clinic, in Duzce University, Medical Faculty Hospital between March 2020 and January 2021 in Turkey. Results: In the study, 60.3% (n = 114) of the patients were male and the median age was 75. 80.4% (n = 152) of the patients were discharged. The presence of cardiovascular disease, chronic renal failure, malignancy, increased number of comorbidities, complaints of anorexia, no fever, decreased oxygen saturation value, increased pulse rate, high values of maximum (max) D-dimer, aspartate aminotransferase, urea, creatinine, troponin, lactate de-hydrogenase (LDH), max LDH, ferritin and max ferritin, C-reactive protein (CRP), max CRP, procalcitonin, max procalcitonin, potassium values and low albumin values, complications as bacterial infection, cardiac disease, acute respiratory distress syndrome, liver function tests failure, arrhythmia and shock, the need for corticosteroid and pulse corticosteroid therapy increased the mortality. According to multiple logistic regression model, the de-velopment of cardiac disease, acute respiratory distress syndrome, bacterial infection, the need for pulse steroids, and the max ferritin value increased the risk of mortality by between 1.001 and 28.715 times. Conclusions: Both clinical and laboratory parameters predicting mortality in geriatric patients with COVID-19 pneumonia should be monitored very carefully. Complications that develop should be evaluated and multidisci-plinary and necessary treatments should be initiated without delay. (Clin. Lab. 2022;68:1666-1674. DOI: 10.7754/Clin.Lab.2021.211054)Öğe Co-Plot Method: A Research on Tobacco Control in the European Region(Prex Spa, 2015) Cangür, Şengül; Ercan, İlker; Özkaya, GüvenBACKGROUND: The aim of this study is to introduce the uncommonly used Co-Plot method which is called the multivariate graphical analysis and to apply this method to a data set including tobacco control in European region. METHODS: This study uses the data from the World Health Organization database according to Human Development Index of European countries. It takes into account variables such as smoking prevalence in young people and adults, the proportion of smoking-related deaths and domestic legislations cases pertaining to tobacco products and analyses the data using the Co-Plot method. RESULTS: Results of the study demonstrated that smoking prevalence and restrictions on advertising of tobacco products were highly negatively correlated. The proportion of deaths associated with smoking-related diseases increased parallel to the increase in the smoking prevalence in young people and adults. Norway, France and Finland have enforced legal limitations on direct and indirect advertising, and thus there has been a decline in smoking prevalence among young people and adults. In some countries, including Ireland, Italy and Serbia, the prevalence of smoking among the young has decreased due to the new or increased legal restrictions on the sale distribution of tobacco products. The governments in the Czech Republic, Kazakhstan, Estonia, Croatia, the Netherlands, Belgium, and Poland have placed restrictions on direct and indirect advertising. The distribution of other causes-related deaths and lung cancer-related deaths are high. CONCLUSION: The restrictions on tobacco products were tightened in time with the increased prevalence of smoking and proportion of smoking-related deaths. It can be said that the significant relationships identified in this study have even more pertinence in developed countries. Consequently, Co-Plot method has enabled deeper data interpretations of the relationships between the countries and the variables in this study.Öğe Comparative Study of the Functional and Clinical Outcomes of Two Different Rotator Cuff Repair Techniques: Suture Anchor versus Transosseous Sharc-FT(2020) Karaduman, Zekeriya Okan; Arıcan, Mehmet; Turhal, Ozan; Turhan, Yalçın; Solak, Kazım; Akkurt, Mehmet Orçun; Cangür, ŞengülAim: The aim of the present study was to compare the functional and clinical outcomes of suture anchor andtransosseous Sharc-FT fixation options in mini-open repair of rotator cuff tears.Material and Methods: Between January 2010 and July 2016, 60 patients were operated on in the Orthopedics andTraumatology Clinics of Duzce University Hospital and Duzce State Hospital. Thirty patients in whom repair wasperformed with suture anchor (Group 1) and 30 patients in whom repair was performed with Transosseous Sharc-FT®(Group 2) were compared. Preoperative and postoperative shoulder ranges of motion, the visual analog scale scores,constant shoulder scores, Oxford shoulder scores, and Q-DASH shoulder scores were evaluated in Group 1 and Group 2patients.Results: A total of 62% of the participants were male and 38% were female. Gender distribution was homogeneous inboth groups (P=0.426). The mean age of the subjects was 57.35 ± 8.69 (41-78) years. No significant difference wasnoted between the groups in terms of mean age (P=0.232). On the basis of the post-hoc test results, the postoperativeconstant score was significantly higher in Group 2 compared with that in Group 1 (P<0.001).Conclusion: Rotator cuff repair using transosseous Sharc-FT fixation material provides tighter stability compared withsuture anchor and has superior functional, radiological, and pain scores. Furthermore, early rehabilitation is anotheradvantage of using Transosseous Sharc-FT in patients who prefer undergoing rotator cuff repair over other fixationoptions.Öğe Comparing Performances of Multiple Comparison Methods in Commonly Used 2 x C Contingency Tables(Springer Heidelberg, 2016) Cangür, Şengül; Ankaralı, Handan; Pasin, ÖzgeThis study aims at mentioning briefly multiple comparison methods such as Bonferroni, Holm-Bonferroni, Hochberg, Hommel, Marascuilo, Tukey, Benjamini-Hochberg and Gavrilov-Benjamini-Sarkar for contingency tables, through the data obtained from a medical research and examining their performances by simulation study which was constructed as the total 36 scenarios to 2 x 4 contingency table. As results of simulation, it was observed that when the sample size is more than 100, the methods which can preserve the nominal alpha level are Gavrilov-Benjamini-Sarkar, Holm-Bonferroni and Bonferroni. Marascuilo method was found to be a more conservative than Bonferroni. It was found that Type I error rate for Hommel method is around 2 % in all scenarios. Moreover, when the proportions of the three populations are equal and the proportion value of the fourth population is far at a level of +/- 3 standard deviation from the other populations, the power value for Unadjusted All-Pairwise Comparison approach is at least a bit higher than the ones obtained by Gavrilov-Benjamini-Sarkar, Holm-Bonferroni and Bonferroni. Consequently, Gavrilov-Benjamini-Sarkar and Holm-Bonferroni methods have the best performance according to simulation. Hommel and Marascuilo methods are not recommended to be used because they have medium or lower performance. In addition, we have written a Minitab macro about multiple comparisons for use in scientific research.Öğe Comparison of Model Fit Indices Used in Structural Equation Modeling Under Multivariate Normality(Wayne State Univ Press, 2015) Cangür, Şengül; Ercan, İlkerThe purpose of this study is to investigate the impact of estimation techniques and sample sizes on model fit indices in structural equation models constructed according to the number of exogenous latent variables under multivariate normality. The performances of fit indices are compared by considering effects of related factors. The Ratio Chi-square Test Statistic to Degree of Freedom, Root Mean Square Error of Approximation, and Comparative Fit Index are the least affected indices by estimation technique and sample size under multivariate normality, especially with large sample size.Öğe Comparison of sampling distributions and performances of Minitab and Freund & Perles quartiles(ISOSS PUBLICATIONS, 2015) Cangür, Şengül; Pasin, Özge; Ankaralı, HandanThis paper is aimed to compare sampling distributions and performances of Minitab and Freund & Perles quartile estimators using Monte Carlo-simulation. The study is constructed by two estimators, four different sample sizes with odd and even number of observations and three different distributions. As a result of simulation study, sampling distributions of the related statistics are analogous to population distributions in small samples when they are similar to normal distribution in large samples. Also, the statistics of two quartiles estimators (Q1 or Q3) are found to have similar performance in large samples. We suggest that Freund & Perles method is used for the asymmetrical distributions and small samples. © 2015 Pakistan Journal of Statistics.Öğe Comparison of transtibial and anteromedial portal techniques used in anterior cruciate ligament repair using autogenous hamstring tendon graft(Duzce University Medical School, 2019) Karaduman, Zekeriya Okan; Turhal, Ozan; Turhan, Yalçın; Arıcan, Mehmet; Cangür, ŞengülAim: The aim of this study was to investigate the effects of transtibial (TT) and anteromedial portal (AMP) techniques used in anterior cruciate ligament repair on knee joint function after anterior cruciate ligament reconstruction. Material and Methods: Sixty patients who were surgically treated in our clinic for anterior cruciate ligament tear were included in the study. Thirty patients underwent TT technique and 30 patients underwent AMP. Functional evaluations were performed according to Lysholm, International Knee Documentation Committee (IKDC) and Tegner scoring preop and postop. The angle between the femoral tunnel and the distal joint face was measured in postoperative Anteroposterior and Lateral knee graphs and its effect on the knee joint functional outcome was examined. Results: Eighty percent of the patients included in the study were male (n=47) and 20% were female (n=13). The gender distribution according to the groups was homogeneous (p=0.476). The mean age of the subjects was 32.75±8.81 (16-53) years. The postoperative Lysholm score was significantly higher in the AMP group than in the TT group (p<0.001). The postoperative Tegner score was significantly higher in the AMP group than in the TT group (p<0.001). Mean femoral tunnel obliquity was 59.3° in the TT group and 41.4° in the AMP group. Conclusion: It is thought that oblique femoral tunnel placement is more beneficial for the rotational stability of anterior cruciate ligament. In our study, we think that AMP technique is more beneficial than femoral obliquity in terms of functional outcome. © 2019, Duzce University Medical School. All rights reserved.Öğe Comparison of Two Different Approaches to Treat a Hallux Valgus Deformity: Intramedullary Self-Locked Plates and Herbert Screws(Mdpi, 2019) Karaduman, Zekeriya Okan; Turhal, Ozan; Turhan, Yalçın; Arıcan, Mehmet; Güler, Cemal; Cangür, ŞengülBackground and objectives: Hallux valgus is a complex deformity of the first metatarsophalangeal joint characterized by varus deformity of the first metatarsal bone, valgus deformity of the big toe, and lateral deviation of the extensor tendons and sesamoid bones. Several surgical methods have been described for correction of the deformity. Different materials have been used for the fixation of osteotomy. We compared the functional, radiological, and pain results of intramedullary self-locked plates and Herbert screws for the treatment of a hallux valgus deformity. Materials and Methods: Distal metatarsals were treated with self-locking intramedullary plate-screw systems in 18 feet from 12 patients (Group 1) and with Herbert screws in 18 feet from 12 patients (Group 2). The hallux valgus angle (HVA) and intermetatarsal angle (IMA) in patients of Group 1 and 2 were examined radiologically during the pre- and postoperative periods. We also determined the American Orthopedic Foot and Ankle Society (AOFAS), EQ-5D General Life Quality Scale, and Visual Analogue Scale (VAS) scores during the pre- and postoperative periods and compared the scores between groups. Results: Post hoc test results of HVA and IMA angles measured after the operation were significantly higher in Group 2 than in Group 1. In each group, the AOFAS scores during the preoperation period were significantly lower than those during the postoperation period (p < 0.001). According to the post hoc test results, the VAS scores after the operation were significantly higher in Group 2 than in Group 1 (p < 0.001). Conclusions: For the surgical treatment of hallux valgus, operations using self-locked plates compared to a single screw are superior in terms of providing rigid stability and for functional, radiological, and pain scores.Öğe Complete Blood Count Parameters for Prediction of non-ST Segment Elevation Myocardial Infarction(Coll Physicians & Surgeons Pakistan, 2019) Güneş, Harun; Sarıtaş, Ayhan; Cangür, Şengül; Kayapınar, OsmanObjective: To evaluate whether the complete blood count parameters can be used to predict patients who will have positive troponin levels during emergency department observation, and to establish whether any single parameter or combination of parameters has sufficiently good diagnostic test criteria results to be recommended for use in daily clinical practice. Study Design: An observational study. Place and Duration of Study: Department of Emergency Medicine, Duzce University School of Medicine, Duzce, Turkey, from October 2015 to October 2016. Methodology: Study group had patients with positive troponin levels during observation in the emergency department. The control group had normal troponin levels. Their complete blood count parameters were compared individually and in combination. Results: Total white blood cell count, neutrophil count, red cell distribution width, neutrophil-to-lymphocyte ratio, and some combinations of these parameters were found to be predictive of troponin elevation. The best one was combination of white blood cell count, red cell distribution width and neutrophil-to-lymphocyte ratio. Conclusion: Some of the complete blood count parameters may provide some clues when predicting troponin elevation in patients with chest pain. However, none of these parameters or no combination of them have sufficiently good diagnostic test criteria results to safely predict non-ST segment elevation myocardial infarction.Öğe Düzce Tıp Fakültesi Öğrencilerinin Tütün Kullanımına YönelikTutum ve Davranışları(2022) Cangür, Şengül; Çolak, Raşit Ziya; Oruç, Mustafa Eren; Batak, Bedirhan Sina; Dalkılıç, Serhat; Turan, Rıdvan; Gülhan, Pınar YıldızAmaç: Halk sağlığının en büyük sorunlarından biri olan tütün ve tütün ürünleri kullanımı her yıl dünyada sekiz milyondan fazla insanın ölümüne neden olmaktadır. Tütün ve tütün ürünleri ile oluşan bağımlılıkla mücadelede hekimler meslekleri gereği her zaman ön planda yer almaktadır. Bu nedenle tıp fakültesi öğrencilerinin bu konudaki tutum ve davranışlarını incelemek, çözüm önerileri sunmak önemlidir. Gereç ve Yöntemler: Çalışma ekibi tarafından literatür taranarak elektronik ortamda hazırlanan anket;2019-2020 öğretim yılında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim almakta olan öğrencilerinin telefon numaralarına mesaj yoluyla gönderildi. Bu tarihlerde 921 kayıtlı öğrencinin anketi incelemesinin ardından 659 öğrenci ankete katılarak çalışma kapsamına alındı. Bulgular: Çalışmaya katılan 659 öğrencinin %55,5’i kadın ve %44,5’i erkekti. Çalışmamızda Tıp Fakültesi öğrencilerinin %28,7’sinin tütün ürünü kullandığı saptandı. En sık başlama nedeni akran etkisiydi (%47,9). Katılımcıların %26,3’ü sigara bırakmaya yönelik tedavi almayı düşünüyor iken; sadece %9,3’ü tedavi almıştı ve tedavi alma oranı kadınlarda istatistiksel anlamlı oranda daha düşüktü. Yalnız veya arkadaşları ile evde kalanları sigara kullanma oranı yurtta ya da ailesi ile kalanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek idi. Sonuç: Tıp fakültesi öğrencileri tüm meslek yaşamları boyunca tütünle ve ölümcül etkileriyle mücadele etmede önemli rollere sahip olacaklardır. Tıp fakültelerinde tütün ve tütün ürünlerinin kullanımının zararları ve bırakma yolları konusunda eğitim programlarına ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Düzelme dönemindeki bipolar bozukluk hastalarının kalıntı belirtilerinin klinik özellikler ve iĢlevselliğe etkisi(Cumhuriyet Univ Tip Fak Psikiyatri Anabilim Dali, 2013) Canbazoğlu, Mustafa; Akkaya, Cengiz; Cangür, Şengül; Kırlı, SelçukAmaç: Bu çalışmada düzelme döneminde olan bipolar bozukluk (BB) hastalarının kalıntı belirtilerinin, hastanın sosyodemografik, klinik ve tedavi özellikleriyle ilişkisi ve işlevselliğe etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma grubunu düzelme döneminde olan ve çalışmaya alınma ölçütlerini karşılayan BB hastaları oluşturmuştur. Hastalar kesitsel olarak tek bir görüşme ile değerlendirilmiştir. Sonuçlar: Çalışmaya toplam 120 hasta (%54.2 kadın) alınmıştır. Hiç evlenmemiş olanlarda manik kalıntı belirtilerin, evli ve boşanmış/dul olanlara göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptandı. Evli olan grubun ise İşlevselliğin Genel Değerlendirilmesi Ölçeği (İGD) puanının, hiç evlenmemiş ve boşanmış/dul olanlara göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptandı. Çalışanların İGD puanı işsiz, ev kadını ve emekli olanlara göre anlamlı düzeyde daha yüksek çıktı. Depresif kalıntı belirtilerin ve bozukluğun erken yaşta başlamasının işlevsellik üzerine olumsuz etkisinin daha belirgin olduğu, geçirilen son atağın kalıntı depresif ve buna eşlik eden anksiyete belirtileri üzerine etkisinin bulunduğu, hastaların düzenli hekim izlemesine gelmesini sağlayan nedenlerin daha çok depresif belirtiler ve genel işlevsellik düzeyinin düşüklüğünün olduğu saptanmıştır. Hastaların sadece %23.4’ünün tek bir duygudurum dengeleyici ile izlendiği, %75’Inin ise en az iki ilaç kullandığı saptandı, ancak hastaların kullandıkları tedavi ile kalıntı belirtiler ve işlevsellik durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamadı. Tartışma: BB’nin, psikososyal işlevselliği önemli derecede etkilemesi nedeniyle hastalığın özelliklerini belirlemek, düzenli ve sürekli olarak izlemek ve tedavisini planlamak günümüzde önem kazanmaktadır. Kalıntı belirtilerin içeriğini belirleyen ve kalıntı belirtilerle birlikte işlevselliğe katkıda bulunan birçok değişken, BB hastalarının homojen bir grup oluşturmalarını ve benzer bir prognoz göstermesini engelleyen etkenlerdendir. Bu bağlamda her BB hastasına özgü farklı bir tedavi stratejisi geliştirilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır. (Anadolu Psikiyatri Derg 2013;14:228-36)Öğe Düzelme dönemindeki bipolar bozukluk hastalarının kalıntı belirtilerinin klinik özellikler ve i?levselliğe etkisi(2013) Canbazoğlu, Mustafa; Akkaya, Cengiz; Cangür, Şengül; Kırlı, SelçukAmaç: Bu çalışmada düzelme döneminde olan bipolar bozukluk (BB) hastalarının kalıntı belirtilerinin, hastanın sosyodemografik, klinik ve tedavi özellikleriyle ilişkisi ve işlevselliğe etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma grubunu düzelme döneminde olan ve çalışmaya alınma ölçütlerini karşılayan BB hastaları oluşturmuştur. Hastalar kesitsel olarak tek bir görüşme ile değerlendirilmiştir. Sonuçlar: Çalışmaya toplam 120 hasta (%54.2 kadın) alınmıştır. Hiç evlenmemiş olanlarda manik kalıntı belirtilerin, evli ve boşanmış/dul olanlara göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptandı. Evli olan grubun ise İşlevselliğin Genel Değerlendirilmesi Ölçeği (İGD) puanının, hiç evlenmemiş ve boşanmış/dul olanlara göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptandı. Çalışan- ların İGD puanı işsiz, ev kadını ve emekli olanlara göre anlamlı düzeyde daha yüksek çıktı. Depresif kalıntı belir- tilerin ve bozukluğun erken yaşta başlamasının işlevsellik üzerine olumsuz etkisinin daha belirgin olduğu, geçirilen son atağın kalıntı depresif ve buna eşlik eden anksiyete belirtileri üzerine etkisinin bulunduğu, hastaların düzenli hekim izlemesine gelmesini sağlayan nedenlerin daha çok depresif belirtiler ve genel işlevsellik düzeyinin düşük- lüğünün olduğu saptanmıştır. Hastaların sadece %23.4ünün tek bir duygudurum dengeleyici ile izlendiği, %75I- nin ise en az iki ilaç kullandığı saptandı, ancak hastaların kullandıkları tedavi ile kalıntı belirtiler ve işlevsellik duru- mu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamadı. Tartışma: BBnin, psikososyal işlevselliği önemli derecede etkilemesi nedeniyle hastalığın özelliklerini belirlemek, düzenli ve sürekli olarak izlemek ve tedavisini planlamak günümüzde önem kazanmaktadır. Kalıntı belirtilerin içeriğini belirleyen ve kalıntı belirtilerle birlikte işlevselliğe katkıda bulunan birçok değişken, BB hastalarının homojen bir grup oluşturmalarını ve benzer bir prog- noz göstermesini engelleyen etkenlerdendir. Bu bağlamda her BB hastasına özgü farklı bir tedavi stratejisi geliş- tirilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır.