Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Aras, Emel" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Bir anlatım unsuru olarak 'parçalanma' ve 1970 sonrası Türk romanına yansıma biçimleri
    (Düzce Üniversitesi, 2022) Aras, Emel; Özcan, Recai
    Rönesansla birlikte ortaya çıkan "akıl" eksenli dünya görüşü, sosyal ve kültürel alanda bütüncül bir bakış açısının benimsenmesine neden olmuştur. Modernizmin bütünselliği, mantıksallık esasıyla tek bir gerçekliği, evrensel bir ahlak anlayışını dayatır. Modernizmin edebiyata yansıması dil ve anlatım hususlarında yeni atılımlar vasıtasıyla görünür hale gelir. 1970'lerde teorik olarak da kendini göstermeye başlayan postmodernizm ise modernizmin "büyük tarih" öngörülü, okunabilirliği esas alan yaklaşımını, karşı-anlatı/küçük-tarih odaklı yazılabilirlik ilkesiyle değiştirir. Dolayısıyla birleşik ve kapalı haldeki biçim, ayrışık ve açık bir karşı biçim halini alır. Bu özellikler anlatının klasik anlamdaki zaman, mekân, zihin, dil/söylem, özne/benlik, anlam ve anlatı bütünlüğünün parçalanmasını esas alır. Metne yansıyan bu parçalanma düşüncesi çeşitli biçimlerde kendini gösterebilir. Özellikle Batı edebiyatı metinlerinde sıklıkla parçalanma düşüncesinin yansımaları görülmektedir. Bu nedenle öncelikle Batı dünyasında görülen örnekler üzerinden kavramın felsefi altyapısı anlaşılmaya çalışılacak ve Türk Edebiyatı tarihi üzerinden genel bir değerlendirme yapılacaktır. Söz konusu düşüncenin altında yatan felsefi tutumdan hareketle Türk Edebiyatı metinleri arasından bir seçki yapılarak, zaman, mekân, zihin, dil/söylem, gerçeklik, özne/benlik, anlam ve anlatı başlıkları altında değerlendirmeler yapılacak ve "parçalanma" düşüncesinin edebiyatı dönüştürme noktasında üstlendiği görev edebi metinler üzerinden tartışılacaktır. Cumhuriyet Dönemi'nde yer alan metinlerde Doğu-Batı ikiliğiyle kendisini gösteren zihinsel parçalanma giderek benlik ve öteki benlik arasındaki parçalanmaya dönüşmüştür. Zamansal ve mekânsal birlik ise yazarın niyeti doğrultusunda geriye dönüş, ileri gidiş, üst kurmaca, anlatı içinde anlatı, metinlerarasılık yöntemleriyle kırılmalara uğratılmıştır. Dilin/söylemin parçalanması ise sözcüklerin sıralanma biçimleri, imla kurallarını görmezden gelme, noktalama işaretlerini kullanmama, yeni kelime türetme ve kelime ile anlam arasındaki doğrudan ilişkinin tahrip edilmesi biçiminde kendisini gösterir. Gerçekliğin kendi zaman ve mekanından koparılarak "hipergerçekliğe" dönüştürümü, yahut ironik söylem ve belirsizliklerle yeni bir gerçeklik inşa edilmesi de klasik anlamda gerçekliğin kırılmasına neden olur. Anlatım unsurlarının ve biçimlerinin çeşitlenmesi de elbette anlamın tek boyutlu yapısının parçalanarak çokanlamlılığa evrilmesiyle sonuçlanır. Tüm bu düşüncelerden hareketle parçalanma düşüncesinin Türk romanına yansıma biçimleri 1970 sonrası romanlardan yapılacak bir seçki üzerinden değerlendirilecektir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    BİR ARINMA BİÇİMİ OLARAK KENDİ ESERİNİ YOK ETMEK: "MAİ VE SİYAH" VE "USTA İLE MARGARİTA
    (Türk Edebiyatı Vakfı, 2017) Aras, Emel
    Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden Halit Ziya Uşaklıgil’in “Mai ve Siyah” adlı eseri ana karakter Ahmet Cemil üzerinden çizilen yazar profiline odaklanır. Rus yazar Mihail Bulgakov ise daha karmaşık bir kurgu yapısıyla “Usta ile Margarita” adlı eserinde “Usta” olarak nitelendirdiği ana karakterin yazar profili ve çevresini değerlendirir. Her iki eserde de ana karakterler yayımlatamadıkları eserlerini yakarak yok etme yoluna giderler. Bu durumun temel nedeni kendileri açısından hayatın gidişatının değişeceğine yönelik dürtüleridir. Kendi eserini yok ederek bir çeşit arınma yaşayan karakterler, geçmişlerinden ve geçmişlerinin getirdiği sıkıntılardan kurtularak hayattaki konumlarının değişeceğini düşünürler. Buradan hareketle, her iki eserin ana karakterinin niçin böyle bir yolu seçmiş olabileceği üzerine odaklanan çalışmamız, yazarlık kurumunun toplumla ve özellikle hâkim edebi gelenek ile kurduğu/kuramadığı ilişkiler üzerinden ilerleyecek; gerçeklik algısının yazar ve çevresi açısından taşıdığı anlamlar üzerinde duracaktır. Özellikle edebi geleneğin, yazarlık kurumu üzerindeki etkisi çalışmamızın odak noktasını oluşturacaktır. Sanatsal üretimi gölgeleyen baskı ortamının ortaya çıkış süreçlerindeki benzerlik ve farklılıklara dikkat çekilecektir. “Katharsis/Arınma” kavramının ele alınan eserler düşünüldüğünde oturduğu bağlamın değerlendirileceği bu çalışmada, iki ayrı ülkede, iki ayrı edebi geleneğin gölgesi altında görülen benzer durumların yazar ve entelektüel çevre üzerine odaklanması önemlidir. Eleştirel düzey noktasında farklılıklar görülse de özellikle, sanatçı hassasiyeti noktasında yaşanan ikilikler her iki eserde de temel gerilim unsurunu oluşturmaktadır. “Usta” karakteri “Ahmet Cemil” karakterinden daha çetin bir ortamda eser vermek durumunda kalmış olmasına rağmen; her iki karakterin mizaçları da benzerlik göstermektedir. Bu bağlamda, karakterlerin kendi üretim süreçlerinde yaşadıkları ve yaşananların onları benzer bir sonuca götürmesi çalışmamızın odak noktasını oluşturacaktır. Yazarların kendi üretimlerinden vazgeçerek, eserlerini yakmaları teması üzerine kurulacak olan çalışmamız, yazarlık kurumunun iflası noktasına gelinen süreç üzerinden ilerleyecektir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Modern Bireyin Tereddütleri: "Çıplaklık" Düşüncesi ve "Bir Tereddüdün Romanı"
    (Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 2019) Aras, Emel
    ÖZ Modern birey, yaşadığı yüzyılların doğası gereği teknolojik olarak ilerleme kaydedildiği ölçüde sıkışmışlık duygusu ile yüz yüze gelir. Bu duygu fiziksel veya psikolojik olarak bazı marazlara neden olabileceği gibi farklı düşünme biçimleriyle de kendini ortaya koyabilir. Bireyin merkezi unsur haline geldiği modern toplum yapısı, bu durumların açığa çıkış biçimlerini de çeşitlendirmiştir. Bu noktada "çıplaklık" düşüncesi de kendini gösterebilir. Peyami Safa'nın "Bir Tereddüdün Romanı" adlı eserinde öne çıkarılan bu düşünce birçok farklı anlam alanına açılmaktadır. Bu çalışmada, "giyinme" düşüncesiyle birlikte ortaya çıkan "çıplaklık" kavramı diyalektik bir bakış açısıyla değerlendirilmesi ve bu doğrultuda modern bireyin var oluş sancılarının bir boyutuyla ele alınması amaçlanmıştır. Bu bağlamda, "çıplaklık" düşüncesinin hem metaforik hem de gerçek anlamı üzerinde durularak modern bireyin yaşamında kapladığı alan tartışılmış, "çıplaklık" düşüncesinin açtığı anlam alanları doğrultusunda modern insanın yaşamdaki konumlanışı üzerinden değerlendirilmiştir. Çalışmanın ana teması özelinde, özellikle eserin iki ana karakteri olan Vildan ve Muharrir karakterleri etrafında oluşturulan ana gövde üzerinden bu iki karakterin birbirleriyle ve diğer karakterlerle kurdukları ilişkinin temaya olan katkısı üzerinde durulmuştur. Söz konusu ilişkiler ağının, özellikle, Vildan ve Muharririn benzer bakış açılarına sahip olmaları nedeniyle giderek daralan bir yapıya sahip olduğu görülmüş, toplumsallıktan bireyselliğe doğru ilerleyen helezonik bir görüntü ortaya çıkmıştır. Bu görüntünün çokkatmanlı yapısının arkasında modern bireyin kendini var etme gayretlerinin etkilendiği unsurların bulunduğu düşünülebilir. Zira, modern çağ ile birlikte insanoğlu birçok etkenin etkisi altına girmiş ve kendini var etme yolculuğunda öncelikle bu etkenlerden kurtulma çabasını göstermek zorunda kalmıştır. Vildan ve Muharrir karakterlerinin bu etkenlerden kurtularak kendi özlerine yönelik birtakım arayışlar içine girdiği tespit edilmiştir. Öyle ki çağrışımsal yükü oldukça fazla olan “çıplaklık” düşüncesi etrafında felsefi anlamı yüksek bir diyaloglar silsilesi açığa çıkmıştır. İnsanın özüne dönüşü ile özdeşleştirebileceğimiz “çıplaklık” düşüncesi, kendinden uzaklaşan insana yönelik bir uyarı niteliğindedir. Bu çalışmada da amaçlanan söz konusu iki karakter özelinde “çıplaklık” ve “giyinme” düşüncelerinin altında yatan felsefi derinliği,  modernite sonrası düşünceler ve düşünürler ışığında tartışmak ve öne atılan argümanları mümkün olduğunca bir yere oturtma gayesi taşımaktadır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Modern Bireyin Tereddütleri: “Çıplaklık” Düşüncesi ve “Bir Tereddüdün Romanı”
    (2019) Aras, Emel
    Modern birey, yaşadığı yüzyılların doğası gereği teknolojik olarak ilerleme kaydedildiği ölçüde sıkışmışlık duygusu ile yüz yüze gelir. Buduygu fiziksel veya psikolojik olarak bazı marazlara neden olabileceğigibi farklı düşünme biçimleriyle de kendini ortaya koyabilir. Bireyinmerkezî unsur haline geldiği modern toplum yapısı, bu durumlarınaçığa çıkış biçimlerini de çeşitlendirmiştir. Bu noktada “çıplaklık”düşüncesi de kendini gösterebilir. Peyami Safa’nın “Bir TereddüdünRomanı” adlı eserinde öne çıkarılan bu düşünce birçok farklı anlamalanına açılmaktadır. Bu çalışmada, “giyinme” düşüncesiyle birlikteortaya çıkaan “çıplaklık” kavramı diyalektik bir bakış açısıyla değerlendirilmesi ve bu doğrultuda modern bireyin var oluş sancılarının birboyutuyla ele alınması amaçlanmıştır. Bu bağlamda, “çıplaklık” düşüncesinin hem metaforik hem de gerçek anlamı üzerinde durularak modern bireyin yaşamında kapladığı alan tartışılmış, “çıplaklık” düşüncesinin açtığı anlam alanları doğrultusunda modern insanın yaşamdakikonumlanışı üzerinden değerlendirilmiştir.Çalışmanın ana teması özelinde, özellikle eserin iki ana karakteri olanVildan ve Muharrir karakterleri etrafında oluşturulan ana gövde üzerinden bu iki karakterin birbirleriyle ve diğer karakterlerle kurduklarıilişkinin temaya olan katkısı üzerinde durulmuştur. Söz konusu ilişkiler ağının, özellikle, Vildan ve Muharrir’in benzer bakış açılarına sahipolmaları nedeniyle giderek daralan bir yapıya sahip olduğu görülmüş,toplumsallıktan bireyselliğe doğru ilerleyen helezonik bir görüntü ortaya çıkmıştır. Bu görüntünün çokkatmanlı yapısının arkasında modern bireyin kendini var etme gayretlerinin etkilendiği unsurların bulunduğu düşünülebilir. Zira, modern çağ ile birlikte insanoğlu birçoketkenin etkisi altına girmiş ve kendini var etme yolculuğunda önceliklebu etkenlerden kurtulma çabasını göstermek zorunda kalmıştır. Vil dan ve Muharrir karakterlerinin bu etkenlerden kurtularak kendi özlerine yönelik birtakım arayışlar içine girdiği tespit edilmiştir. Öyle kiçağrışımsal yükü oldukça fazla olan “çıplaklık” düşüncesi etrafında felsefi anlamı yüksek bir diyaloglar silsilesi açığa çıkmıştır. İnsanın özünedönüşü ile özdeşleştirebileceğimiz “çıplaklık” düşüncesi, kendindenuzaklaşan insana yönelik bir uyarı niteliğindedir.Bu çalışmada da amaçlanan söz konusu iki karakter özelinde “çıplaklık” ve “giyinme” düşüncelerinin altında yatan felsefi derinliği, modernite sonrası düşünceler ve düşünürler ışığında tartışmak ve öne atılanargümanları mümkün olduğunca bir yere oturtma gayesi taşımaktadır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Modern Türk Romanında Mitlerin Rolü: Deniz Gezgin’in Ahraz’ı
    (2024) Aras, Emel
    Roman, bireyin kendini inşa etme sürecinin ilk elden şahidi olarak değerlendirilebilecek bir türdür. Bu tür, her ne kadar modern zamanların ürünü olsa da içinde arkaik öğeleri, mitik unsurları da barındırır. Bu unsurlar her zaman açıkça metinlere yansımaz, örtük bir dilin altına da gizlenebilir. Bu noktada mit ve imge/simge ilişkisi açığa çıkar. Roman türü bağlamında modern Türk edebiyatına yansıyan bu ilişki, kaynaklarını mitolojik hikâyelerden alsa da her metin kendi oluşum sürecinde bu mitik işaretleri dönüştürme kabiliyeti üzerinden biçimlenir. Mitlerin yeniden üretimi bağlamında imge/simge-mit ilişkisi, yeni alımlama biçimlerinin ortaya çıkmasını sağlar. Bu çalışmada, Ahraz romanı özelinde roman türünde imge/simge-mit ilişkisi değerlendirilecek ve ana kaynaklar üzerinden mitlerin dönüşümü takip edilerek yeniden yazma süreçlerinde yaşadıkları dönüşüm ele alınacaktır. Böylelikle, mitolojik söylemin modern söyleme dönüşüm sürecinin modern Türk edebiyatına ait bir roman üzerinden örneklendirilmesi amaçlanmaktadır. Deniz Gezgin’in (1981- ) Ahraz (2012) romanında öne çıkan imge, simge ve mitik unsurlar üzerinde durulacak ve mitik söylemin roman söylemine yansıma biçimleri ele alınacaktır. Bu bağlamda özellikle balık, istiridye/kabuk, doğum, kehanet, ağaç, kule, kehanetin gerçekleşmesi ve babasızlık başlıkları üzerinden yapılan sınıflandırma doğrultusunda hareket edilecek ve metnin çerçevesi bu başlıklar ekseninde metne dayalı yöntem üzerinden değerlendirilecektir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar" romanında edebî bir tavır olarak modernite eleştirisi
    (Düzce Üniversitesi, 2017) Aras, Emel; Özcan, Recai
    Roman türünün ortaya çıkışı ile birlikte anlatıya dâhil edilen gündelik yaşam, insan hayatının farklı açılardan değerlendirilmesini ve anlamlandırılmasını sağlar. Dünyanın büyüsel bir bütünlükle ele alındığı mitik anlatıların yerine geçen mikro düzeyli bu anlatı türünün klasisizmden postmodernizme doğru ilerleyen tarihi, esasen genelden özele doğru ilerleyen, giderek insan yaşamının çeşitli yönlerini ortaya koymayı amaçlayan bir hâl alır. Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar" romanının ele alındığı bu çalışmada amaçlanan, Batı menşeli bir kavram olarak ortaya çıkan "modernite"nin yerel düzlemde açığa çıkardığı problemlere karşı takınılan eleştirel tavrı ortaya koymaktır. Bu temel eleştiriler, dört ana başlık hâlinde tasnif edilmiş ve bu başlıklardan hareketle açımlanmıştır. Toplumsal, ideolojik, bireysel ve entelektüel alana işaret eden bu temel başlıklar, "modernite eleştirisi"ni başladığı 19. yüzyıl düşünürlerinin fikirleri doğrultusunda ele alınmıştır. Bu noktada ekonomik-sosyal anlamda Karl Marx'ın, bireysel dönüşümün anlaşılabilmesi adına Friedrich Nietzsche'nin, kültürel ve toplumsal yozlaşmanın fikri altyapısını anlamlandırabilmek adına da Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer'in düşüncelerine başvurulmuştur. Söz konusu çalışmanın vardığı sonuç, "Tutunamayanlar"ın gerek devlet düzenindeki aksaklıkları konu etmesiyle, gerekse toplumsal kalıpyargıların yarattığı bunalım atmosferi ve eleştirel tavrıyla, alışılmışın dışında bir "dönem romanı" olduğudur.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Postmodern Yazında “Diyalektik Duyuş”: Şule Gürbüz'ün Kambur'u
    (2021) Aras, Emel
    Postmodern dünya içinde bulunduğu kaotik yapının doğası gereği birçok unsurun birleşiminden oluşur. Bu çoklu yapı içerisinde görülen parçalılığın yol açtığı uyumsuzluk durumu insan yaşantısına doğrudan etki eder. Teknolojiden mimariye, bilimden sanata insan üretkenliğini esas alan tüm alanlarda kendini gösteren bu durum, üretimde bulunan kişi açısından karmaşık bir görüntünün biçimlendirilmesini zorunlu kılar. Sanatçı da bu etkinin kendisi açısından doğurduğu sonuçları çeşitli biçimlerde ürünler vererek/bu görüntüyü kendisine göre düzenleyerek ortaya koyar. Roman türü açısındansa böylesi bir ürün/ tepki ancak dil üzerinden mümkündür. Dilin kullanımına bağlı olarak geliştirilen söylem evreni postmodern dünyanın karmaşasını hem içeriğe hem de biçime yansıtma gayesindedir. 1980 sonrası Türk romanında yaşanan çoksesliliğin neden olduğu çeşitlilik ve karmaşanın romanımızı dönüştürme noktasında önemli bir rol üstlendiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu dönemde eser veren roman yazarlarından biri olan Şule Gürbüz hem üslup hem de içerik bağlamında roman türünü farklı bir yere taşımıştır. Yazar, bu çalışmada ele alınacak olan 1992 tarihli ilk eseri Kambur’da kendi söylem evreninin yansımalarına dair ilk ipuçlarını ortaya koymuştur. Daha sonraki dönemlerde roman, hikâye ve deneme türünde verdiği eserlerde de Kambur’da kurulmaya çalışan söylemi destekleyen Gürbüz’ün klasik yazın üslubunu çeşitli biçimlerde yıkma/parçalama gayesinde olduğu düşünülmektedir. Yazar, söylemini kimi zaman taban tabana zıt iki durum üzerinden “diyalektik duyuş” esasına bağlı olarak inşa ederken, kimi zamansa bu diyalektik duyuş yaklaşımını besleyen söylemlerin dolaylı bağlantılar üzerinden kurulduğu görülmektedir. Bu bağlamda, Gürbüz’ün postmodern bir roman yazarı olarak böylesi bir söylem biçimini benimsemesi üzerinden nasıl bir dil oluşturmaya çalıştığı üzerine odaklanılacak ve eserin anlatmak istedikleri noktasında “diyalektik duyuş” yaklaşımının postmodern romanın var oluşu noktasında sağladığı imkânlar üzerinde durulacaktır. Söz konusu romanın açtığı anlam alanları “okur merkezli” yorumlama tekniğiyle ele alınacak, özellikle roman kahramanı olarak seçilen “kambur” tipinin arka planında yer alan düşünsel evrene yönelik değerlendirmelere yer verilecektir. Böylelikle yazarın kurmaya çalıştığı roman evreninde diyalektiğin ne ölçüde görünür kılındığı belirlenecek, postmodern söylemin izleri roman söylemine yansıdığı ölçüde tespit edilmeye çalışılacaktır. Bunu yaparken de romanda yer alan ifadelere yer verilerek söylemin doğrudan yorumlanmasına dayanan bir değerlendirme süreci işletilecektir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Söylem Eylemi Belirler Mi?: Narla İncire Gazel’de Ekoeleştirel Söylem
    (Abdulhakim TUĞLUK, 2025) Aras, Emel
    Yirminci yüzyılla birlikte insanlığın yeni bir dönemecin eşiğinden geçtiği son derece açıktır. Gerek teknolojik ilerleme gerekse sosyal ve kültürel çözünme bağlamında değerlendirilsin bugünün dünyasında en fazla zarar gören alan, içinde var olduğumuz doğa ve onun tamamlayıcı unsurlarıdır. Bu durum, tüm alanlarda olduğu gibi sanat ve edebiyat çevreleri tarafından da anlamlandırılmaya çalışılmaktadır. Posthümanizm, transhümanizm, ekoeleştiri, ekofeminizm, hayvan çalışmaları gibi alanlar üzerinden anlaşılmaya çalışılan bu yeni dünya düzeninde edebiyat, kurgusal düzlemde söylem ve eylem ilişkisine odaklanır. Bu bağlamda edebiyat ve ekoloji ilişkisinden yola çıkan ekoeleştirel söylemin kaynakları ve bu yaklaşımı besleyen diğer yaklaşımlar çevre sorunlarının ele alınması noktasında öne çıkmaktadır. Ekoeleştiri üzerinden, içinde bulunulan dünya düzeninin sebep olduğu çevresel sorunların edebiyat düzleminde nasıl görüldüğünden hareketle insan merkezli eril dünyada doğaya ilişkin kalıpyargılara ve “sorunlara” odaklanılır. Bu çalışmada, Bilge Karasu’nun kendine has söylemiyle güçlendirdiği Narla İncire Gazel adlı eserine ekoeleştirel söylem bağlamında doğa-insan, insan-hayvan, insan-çevre ilişkilerine odaklanılarak söylemin ekoeleştirel yaklaşım bağlamında nerede durduğu tartışılmıştır. Karasu’nun ortaya koyduğu yaklaşımın esasen bugün ne derece anlamlı olduğu üzerinden hareketle, edebi metinlere yansıyan ekoeleştirel duyarlık etrafında bir değerlendirme alanı oluşturulmuştur. Edebi metnin taşıdığı söylem ve anlam yükünün belirli bir odağa yönelmesi dolayısıyla Karasu’nun bilinçli bir tavır geliştirdiği düşünülerek Narla İncire Gazel adlı eser, bu çalışmanın konusu olmuştur.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    TAMLIK/BÜTÜNLÜK KAVRAMI ÜZERİNDEN BİLGE KARASU’YU OKUMAK: İNCİTMEBENİ MASALI
    (Bahir SELÇUK, 2017) Aras, Emel
    Bilge Karasu’nun eserleri, genellikle kısa ve açık sonlu eserlerdir. “Göçmüş Kediler Bahçesi” birbirinden bağımsız on dört masaldan oluşmakta ve yazar, okur ile dolaylı bir iletişim yolunu seçmektedir. Masalların kendi içindeki akışı kimi zaman zamansal ve mekânsal düzlemde kopukluk gösterse de yazar, tüm anlatılarının bir bütünü, toplamı olarak kendini ve kendi insanlık algısını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, parçadan bütüne ulaşmak gibi bir gayesi olduğu söylenebilir. Bu durum yazarın geleneksel gerçekçi yazının karşısında yer aldığına ve adeta, insanın bir bütünün parçaları olduğu değil, parçaların farklı versiyonlarının bütünü olduğuna yönelik bir anlayış olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla modernitenin “bütünleştirici”, “evrenselci” yaklaşımını benimsemez. “İncitmebeni” adlı masalda yazar, söylemek istediklerini dolaylı bir biçimde ifade etmektedir ve bu örtük anlatım çalışmamızın temel unsurlarından olacaktır. Metindeki kopukluğun, anlam geçişlerinin/geçişsizliklerinin, tekrarlanan metaforlar vasıtasıyla ele alınmasının “bütünlük”  fikrini eleştiren bir yönü bulunmaktadır. Bu çalışma, söz konusu eserde yer alan masal üzerinden insan benliğinin varlık düşüncesi bağlamında “bütünlük” fikrine olan yaklaşımını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu anlamda özellikle hikâyeyi oluşturan metaforlara odaklanılacak ve postmodern roman özellikleri düşünülerek “bütünlük” fikri ile karşı karşıya kalınan durumlar ele alınacaktır. Çalışma, metne dayalı yöntem esasından hareketle inşa edilecektir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Three Stories Three Forms of Existence: Self/Other and Society in Cemil Kavukçu
    (Yusuf ÇETİN, 2018) Aras, Emel
    Cemil Kavukçu, one of the most important names of Turkish storytelling after 1980, generally focuses on the daily problems while establishing his stories. Some parts of the stories shaped around daily routines are suitable for expanding their meaning areas. The first three stories that constitute the chapter "Kalan" of the book "Düşkaçıran" show a similar feature and widen the framework of ordinary issues they deal with, with the philosophical depth that is open to interpretation. There is a line which moves from plural to single, from society to self in the stories of "İki Nokta Üst Üste", "Doç", "İkizler". This study will be focused on the transformation process of Fatih who is the main character of all three stories and the conflict of self, other and society which reveals in this transformation process. The state of isolation in the process will be evaluated around the time and space phenomena with the arguments of Ortega y Gasset in his book Man and People. 
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Ütopya Arzusunda Bir Distopya: Berci Kristin Çöp Masalları
    (2023) Aras, Emel
    Türk edebiyatının önemli yazarlarından olan Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları (1984)adlı eseri, esere konu olan mekânda, Çiçektepe’nin insanlarının yaşadığı inşa ve yıkım süreçlerine odaklanır. Çiçektepeliler kendi “çöplükler”inde kendi masallarını yaşamak isterken devlet güçlerinin engellemeleri ve doğal afetlerle karşılaşırlar; inşa ettikleri evler sürekli olarak yıkılır. En sonunda mahallelinin inşa ettikleri evlerde yaşamalarına müsaade edilir. Kolektif bir yaşamın benimsendiği mahallede tüm sorunlar aşıldıktan sonra bir fabrika kurulması ve birlikte çalışmanın esas alındığı bir çalışma düzeni oluşturulması ütopya düşüncesinin öne çıkmasına olanak sağlar. Mahallelinin gelecek güzel günlere yönelik umudunu sürekli taze tutuşu da ütopya düşüncesinin umut ilkesi ile yakından ilişkilidir. Öte yandan, gerek inşa edilen evlerin yıkılması, gerekse süreç içerisinde mahalle halkından bazılarının iktidar mücadelesine girişmesi de distopik düşüncenin yansımalarıdır. Bu çalışmada, Berci Kristin Çöp Masalları adlı eserin ütopya ve distopya düşünceleri ile kurduğu bağlara odaklanılarak, tek bir eserde görülen iki zıt durum; olaylar, olgular ve kavramlar çerçevesinde ele alınacaktır. Ütopyanın distopyaya, distopyanın ütopyaya dönüştüğü kırılma anları üzerinden yazarın çoklu bakış açısı değerlendirilecektir. Bu ikili bakış açısının imkân verdiği ölçüde anlatının sapma yaptığı noktalar belirlenecek ve değerlendirilecektir. Bu bağlamda Margaret Atwood’un ortaya koyduğu “üstopya” kavramından bahsedilerek kavramın uygulamadaki görünümü örneklendirilecektir. Ütopya, distopya ve üstopya kavramları metnin kendi çerçevesi içerisinde ele alınarak metinden yapılacak alıntılarla açıklanacaktır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Yanık Saraylar'da Modern Mimetik Hâller
    (Yusuf ÇETİN, 2024) Aras, Emel
    Sevim Burak’ın altı hikâyeden oluşan Yanık Saraylar adlı eseri anlatım olanaklarını çeşitlendirmesi ve bu çeşitlendirme üzerinden ele aldığı konulara farklı yaklaşımlar getirebilmesi bakımından önemli bir eserdir. Burak, bu eserde yer alan her bir öyküde, gerçekliği bir şekilde kırılmaya uğratarak kurgusal gerçekliğin kendi düşünsel dünyasındaki gerçeklikle örtüşmediğini ortaya koyar. Platon ve Aristoteles’ten bu yana sanat tartışmalarının temeli olan “mimesis” kavramının ileri düzeyde bir karşılığı olarak düşünebileceğimiz bu tavır, sanatın yansıtmacı tutumunu tartışmaya açar. Burak, yazı edimi üzerinden kendi mimesis anlayışını farklı bir bağlama oturtur. Bu noktada, Yanık Saraylar kitabında yer alan her bir öykünün, kendi dinamikleri doğrultusunda mimetik gerçeklik anlayışını nasıl kırdığına ve gerçekliğin hangi bağlamlarda yeniden anlamlandırıldığına odaklanılacaktır. Yazı, rüya, ev, fotoğraf, hatırlama, kent, ölüm, yokluk üzerinden kırılan somut gerçekliğin izleri araştırılacak ve Burak’ın söylem evreninin yansımaları takip edilecektir.

| Düzce Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Düzce Üniversitesi, Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, Düzce, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim