Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Şahin, İdris" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 59
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Acute calculous cholecystitis caused by Candida lusitaniae: an unusual causative organism in a patient without underlying malignancy
    (Natl Inst Infectious Diseases, 2008) Yıldırım, Mustafa; Özaydın, İsmet; Şahin, İdris; Yaşar, Mehmet
    Candidiasis of the gallbladder is an uncommon cause of acute cholecystitis. Candidal cholecystitis is seen especially in patients with malignancies. In the present case, we report that acute calculous cholecystitis was caused by Candida lusitaniae in a 33-year-old patient without underlying malignancy. According to our review of the literature, this is the first report of acute cholecystitis caused by C. lusitaniae.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Antimicrobial Susceptibility and Uropathogens Isolated From Children and Adults with Community-Acquired Urinary Tract Infections
    (Ortadogu Ad Pres & Publ Co, 2010) Yıldırım, Mustafa; Şahin, İdris; Gülcan, Aynur; Özdemir, Davut; Küçükbayrak, Abdülkadir; Uzun, Hakan; Kaya, Demet
    Objective: The aim of this study was to determine the distribution of uropathogens causing community-acquired urinary tract infections in Duzce, and their antimicrobial susceptibility patterns. Material and Methods: The study was conducted prospectively in the Duzce University Medical Faculty between July 2004-June 2006 and included outpatients. Identification of microbial growth and determination of antimicrobial susceptibility by the Kirby-Bauer disk diffusion technique were performed according to the Clinical and Laboratory Standards Institute. Results: In total, 702 bacterial isolates were examined in the study. E. coli (64.1%) was the most common urinary pathogen identified. Klebsiella spp. (9.0%), Proteus spp. (5.8%), Staphylococcus aureus (4.7%), Enterococcus spp. (4.3%), coagulase-negative Staphylococci (2.6%), S. agalactiae (2.1%) and P. aeruginosa (1.9%) were the next most common species isolated. Community acquired uropathogens isolated in our region were highly resistant to trimethoprim/sulfamethoxazole, amoxicillin and amoxicillin clavulanate. However, ciprofloxacin was active against pathogens examined in this study with susceptibilities between 64.7% and 88.8% for the most prevalent pathogens (E. coli, 81.0% susceptible). The susceptibility of gram-negative pathogens to the parenterall antibiotics seemed to be higher than the oral agents. Conclusion: Many oral antimicrobial agents do not seem to be appropriate for the empirical treatment of community-acquired urinary tract infections in our region due to very high rates of resistance. Some oral antibiotics such as ciprofloxacin and cefaclor should be used cautiously in adults.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Assessment of HAV and HEV seroprevalence in children living in post-earthquake camps from Duzce, Turkey
    (Kluwer Academic Publ, 2004) Şencan, İrfan; Şahin, İdris; Kaya, Demet; Öksüz, Şükrü; Yıldırım, Mustafa
    The aim of the study was to investigate the prevalance of enterically transmitted hepatitis among children living in post-earthquake camps, and to assess the efficacy of the measurements during and after the disaster in Duzce and Golyaka. In the second half of 1999, North-western Turkey, was struck by two massive earthquakes in less than 3 months. The first, on 17 August 1999, involving Golyaka, was struck, measuring between 7.4 and 7.8 on the Richter scale. Irregularity about providing clean water and necessary sanitary facilities were observed after the first earthquake because of confusion. The second quake, on 12 November 1999, which rated 7.2 on the Richter scale, shook Duzce. Necessary precautions were applied rapidly at the second quake about shelter, clean drinking water, food and control of distribution of the aids by government and civil aid organisations. Anti-HEV(IgG) and anti-HAV(IgG) antibodies were determined in 476 sera of the children who was living in six camps. HAV prevalence of the children who were living in Duzce and Golyaka temporary houses was 44.4 and 68.8% respectively, OR: 0.37, CI 95%: 0.22-0.61, p = 0.0005. HEV prevalence of the children was 4.7 and 17.2% respectively, OR: 0.24, CI 95%: 0.11-0.51, p = 0.0007. In conclusion, HAV and HEV prevalence of children were lower than that in endemic areas but higher than that in developed countries. This study has pointed out the importance of providing urgent need of the sufficient sanitary facilities after disasters for preventing or reducing the incidence of enterically transmitted hepatitis, especially in the regions which were at risk for various disasters. Essential precautions such as providing clean water and food supply must be taken and an emergency action plan for preventing the infectious disease must be prepared before disasters such as earthquakes.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Bir devlet hastanesi sağlık çalışanlarında HBV ve HCV seroprevalansının araştırılması
    (2009) Öksüz, Şükrü; Yıldırım, Mustafa; Özaydın, Çiğdem; Şahin, İdris; Arabacı, Hakan; Gemici, Gülay
    Hepatit infeksiyonları dünyada ve ülkemizde giderek yaygınlaşan ve insan sağlığını tehdit eden önemli sağlık sorunlarından biridir. Hastanelerin çalışanlanları için barındırdığı riskler arasında hepatit B virüs (HBV) infeksiyonu önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmada, hastanemizde çalışan 260’ı kadın, 151’i erkek toplam 411 sağlık personelinin HBV ve hepatit C virüsü (HCV) seroprevalansının belirlenmesi amaçlanmıştır. Nisan 2007-Şubat 2008 arasında Düzce Atatürk Devlet Hastanesinde çalışan 411 sağlık personelinin 311 (% 75.7)’inde anti-HBs pozitif olarak tespit edilmiştir. Anti-HBs ve anti-HBc totalin birlikte pozitifliği 75 (% 18.2) kişide saptanırken, HBsAg yedi (% 1.7), izole anti-HBc total 12 (% 2.9) kişide, anti-HCV ise bir (% 0.2) kişide pozitif olarak bulunmuştur. Hepatit belirteçlerinin çalışanlara göre dağılımı incelendiğinde doktorlarda bir, yardımcı sağlık personelinde bir, idari personelde beş HBsAg ve bir anti-HCV pozitifliği tespit edilmiştir. Ebe-hemşire grubunda HBsAg pozitifliği saptanmamıştır. Sonuç olarak HBV seronegatif kişiler aşılama programına alınarak tüm personelin HBV’ye karşı bağışık hale gelmesi sağlanmıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Bir Üniversite Hastanesindeki Oksijen Tedavisi Nemlendiricilerinin Mikrobiyolojik Açıdan İncelenmesi
    (2019) Akar, Nida; Arbak, Peri Meram; Öztürk, C. Elif; Kılınçel, Özge; Çalışkan, Emel; Şahin, İdris; Öksüz, Şükrü
    Amaç: Hastane enfeksiyonları tıp dünyasının çözüm bulmaya çalıştığı öncelikli sorunlar arasında yeralmaya devam etmektedir. Yatan hastalarda nozokomiyal pnömoniye sebep olabilecek kaynaklardanbiri de oksijen tedavisi sırasında kullanılan nemlendirme cihazlarıdır. Bu çalışmada Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin çeşitli servislerinde bulunan oksijen tedavisi nemlendiricilerinimikrobiyolojik açıdan incelemek amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: 16.9.2016—20.3.2017 döneminde toplam 102 adet oksijen tedavisi nemlendiricisinden steril kaplara su örnekleri alınarak %5 koyun kanlı agar, eosin methylene blue agar, Sabourauddextrose agar ve Löwenstein–Jensen besiyerine ekim yapıldı. Üreyen koloniler konvansiyonel ve otomatize yöntemler kullanılarak tanımlandı.Bulgular: Yüz iki örneğin 69’unda (%68) toplam 98 adet mikroorganizma üremiştir. Bu organizmaların75’i (%77) bakteri, 23’ü (%23) mantar idi. Bakterilerin 56’sı (%75) nonfermentatif Gram-negatif bakteri(Chryseobacterium indologenes, Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter lwoffii, Acinetobacter baumannii, Acinetobacter ursingii, Acinetobacter haemolyticus, Sphingomonas paucimobilis, Stenotrophomonas maltophilia, Delftia acidovorans, Brevundimonas diminuta); 13’ü (%18) Corynebacterium spp.;2’si (%3) Rhizobium radiobacter; 1’i (%1) Bacillus spp.; 1’i (%1) Neisseria spp.; 1’i (%1) Staphylococcusepidermidis; 1’i ise (%1) Mycobacterium gordonae idi. Mantarların ise 21’i (%91) küf mantarı (Fusariumspp., Aspergillus spp., Penicillium spp., Exophiala spp., Cladosporium spp., Acremonium spp., Cladophialophora spp., Alternaria spp.); 2’si (%9) maya mantarı (Candida krusei, Candida albicans) idi.Tartışma ve Sonuç: Servislerde bulunan oksijen tedavisi nemlendiricilerinin kullanımı ve dezenfeksiyonuile ilgili kurallara yeterince uyulmadığı görülmüştür. Sağlık çalışanlarının bu kurallara riayet konusundaeğitilmesi ve denetlenmesi gerektiği düşünülmüştür.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    A Case of Tracheobronchitis Caused by Chryseobacterium indologenes in an Immunosuppressed Patient
    (2016) Çalışkan, Emel; Kılıç, Nida; Alaşan, Fatih; Kılınçel, Özge; Şahin, İdris; Öztürk, C. Elif; Öksüz, Şükrü
    Chryseobacterium indologenes, önceki adıyla Flavobacterium indologenes, toprak, su, bitki ve yiyeceklerde doğal olarak bulunan, hastane ortamında ise su sistemleri ve ıslak yüzeylerde saptanabilen bir bakteridir. İnsan florasında yer almayan bakteri, enfeksiyon etkeni olarak nadiren izole edilmekle birlikte, son yıllarda Chryseobacterium indologenes kaynaklı enfeksiyonların sıklığında artış görülmektedir. Bu raporda, karaciğer transplantasyonundan ardından immünosüpresif tedavi gören bir hastada gelişen Chryseobacterium indologenes kaynaklı trakeobronşitin sunulması amaçlanmıştır
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çok ilaca dirençli gram negatif bakterilerdeki seftazidim-avibaktam duyarlılığının araştırılması
    (2023) Akbaş, Emel; Keskin, Banu Hümeyra; Kayman, Hande; Yekenkurul, Dilek; Çalışkan, Emel; Öksüz, Şükrü; Şahin, İdris
    Çoklu ilaca dirençli (MDR) Gram negatif bakteriyel patojenler ciddi mortalite ve morbidite ile seyreden enfeksiyonlara neden olabilirler. Bu izolatların etken olduğu enfeksiyonlarda tedavi seçenekleri sınırlıdır. Çalışmamızda çeşitli klinik örneklerden izole edilen MDR Gram negatif bakterilerde seftazidim-avibaktam duyarlılık oranının araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya Düzce Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji Laboratuvarında Temmuz 2018-Temmuz 2022 tarihleri arasında çeşitli klinik örneklerden izole edilen Enterobacterales ve Pseudomonas aeruginosa suşları dahil edildi. Tür düzeyinde tanımlama ve antimikrobiyal duyarlılık testleri için klasik yöntemlere ilave olarak otomatize sistem (VITEK 2 Compact /Phoenix) kullanıldı. Bunların içinden MDR olduğu saptanan izolatlarda disk difüzyon yöntemi ile seftazidim-avibaktam (10-4 ?) (Bioanalyse, Türkiye) duyarlılığı araştırıldı. Çeşitli klinik örneklerden toplam 83 adet MDR Enterobacterales ve 33 adet MDR P. aeruginosa olmak üzere 116 suş izole edildi. İzolatların 45’i (%38.7) seftazidim-avibaktama duyarlı bulundu. Seftazidim-avibaktam duyarlılığı Enterobacterales için %44.6 iken, P. aeruginosa suşlarında %24.2 olarak saptandı. Sonuç olarak çalışmamızda, MDR Enterobacterales’te en etkili antibiyotik kolistin (p<0.001), ikinci seftazidim-avibaktam (p<0.001) oldu. MDR P. aeruginosa suşlarında da en etkili antibiyotik kolistin (p<0.001) olmakla birlikte; gentamisin, amikasin ve seftazidim-avibaktam duyarlılıklarının benzer olduğu görüldü (p<0.819). Yapılan çalışmalarda P. aeruginosa'nın seftazidim-avibaktama karşı direnç oranlarının diğer Gram-negatif patojenlere göre daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Sonuçlarımız seftazidim-avibaktamın MDR-Enterobacterales ile gelişen enfeksiyonların tedavisi için bir alternatif olabileceğini; ancak, MDR-P. aeruginosa suşlarında duyarlılık test sonuçlarının önemli olduğunu düşündürmektedir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Comparison of Vulvovaginal Infection Diagnostic Methods and Effects of Predisposing Factors Vulvovaginal Infections
    (Düzce Üniversitesi, 2020) Türkmen Albayrak, Hilal; Albayrak, Alper Murat; Bakır, Ayfer; Şahin, İdris
    Aim: The most important microbial factors that are causedvulvovaginal infections, are Candida species,Trichomonas vaginalis, Gardnerellavaginalis, enterobacteria, staphylococci, enterococci and group Bstreptococci. The aim of this study is to determine the prevalenceof the infection and the effects of predisposing factors by comparing themethods used in the diagnosis of vulvovaginal infections.Materialand Methods: Atotal of 300 female patients between the ages of 18-60 were included in thisstudy. For the diagnosis of T. vaginalis, bacterial vaginosis and Candidaspecies, direct examination, Gram and Giemsa stain, culture methods wereused.Results:Bacterialvaginosis was found in 35.3%, T.vaginalis in 28.3%, Candida spp. in28%. Gram stain method was taken as the reference test for the bacterialvaginosis sensitivity of direct examination was found 72.6%. Direct examinationmethod was taken as the reference test for the T. vaginalis sensitivityof Gram stain was found 95.3% and Giemsa stain 68.2%. Culture method was takenas the reference test for the Candida species sensitivity of directexamination was found 42.9% and Gram stain 60.7%; specificity was found to be100% for all methods. C.albicans was found the most common type of Candida. It was determinedthat not using prevention method was a risk factor for T. vaginalisinfection.Conclusion:We think that none of thetests are sufficient alone in the diagnosis of vulvovaginal infections when thesensitivity and specificity of the methods are considered. In order to get morereliable results, direct examination, culture and Gram staining should beapplied, addition to patient’s clinical condition and epidemiology.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    COVID-19 Hastalarının Kan Gruplarına Göre Hemogram Parametrelerinin Değerlendirilmesi
    (2022) Gamsızkan, Zerrin; Kaya, Abdulkadir; Tuncel, Mert Can; Işık, Abdullah; Davran, Fatih; Şahin, İdris
    Amaç: COVID-19 hastalığı, tüm Dünyada birçok insanın hayatını tehdit ettiğiiçin hastaların laboratuar parametreleri her açıdan incelenmektedir. Kan grupları ve COVID-19 ilişkisi de birçok araştırmada tartışılmıştır. Çalışmamızın amacı, COVID-19 hastalarının kan gruplarına göre hemogram parametrelerini incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamız, retrospektif olarak tasarlanmış, tanımlayıcı-kesitsel bir çalışmadır. Çalışmada, 01.12.2020-01.02.2021 tarihleri arasında COVID-19 şüphesi ile acil pandemi polikliniğine başvuran hastalar kan grupları ve laboratuar tetkikleri ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 527 hasta dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen hastaların %31,1’i (n=164) erkek,%68,9’u (n=363) ise kadındı. Çalışmaya dahil edilen hastaların %51,6’sı (n=272) COVID-19 negatif, %48,4’ü (n=255) ise COVID-19 pozitifti. Hastaların COVID-19 tanıları ile kan grupları arasında anlamlı bir farklılık izlenmedi (p=0,799). Hastaların COVID-19 olma durumu ile Rh faktörü arasında anlamlı bir farklılık izlenmedi (p=0,240). COVID-19 pozitif grupta, lenfosit ve CRP değerlerinde anlamlı farklılık izlenmezken (p>0,05); hemoglobin (p=0,028) ve WBC (p=0,014) değerlerinde anlamlı farklılıklar izlendi. Sonuç: Çalışma sonuçlarında ABO kan grubu ve Rh grubu açısından COVID-19 pozitif ve negatif hastalar açısından anlamlı bir fark olmadığı tespit edildi. Bununla birlikte, AB kan grubu olan PZR pozitif hastaların, WBC ve hemoglobin düzeylerinin diğer kan gruplarına göre anlamlı olarak düşüklük tespit edilmiştir. COVID pozitif hastaların kan grupları ile laboratuvar parametrelerinin ilişkisini açıklayabilmek için ileride yapılacak daha geniş kapsamlı araştırmalara ihtiyaç vardır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Covid-19 Pandemisinde Düzce Universitesi Tıp Fakültesi Mezuniyet Öncesi Eğitiminin Deneyimleri ve Pandemi Sürecinin Eğitime Yansımaları
    (Tıp Eğitimini Geliştirme Derneği, 2021) Gamsızkan, Zerrin; Büken, Bora; Kayıkçı, Ali; Şahin, İdris
    Tüm Kurumsal ve toplumsal düzeni değiştiren Covid-19 pandemisi, tıp eğitiminde de önemli değişikliklere neden olmuştur. Tıp Eğitiminin teorik ve uygulamalı bir eğitim olması, öğrenci merkezli bir eğitim için emek veren Düzce Tıp Fakültesi Dekanlığı tarafından da vurgulanarak, eğitimin aksamaması için gerekli müdahaleler yapılmıştır. Devam eden müfredat, Düzce Universitesi Üniversitesi Rektörlüğü Bilgi İşlem Daire Başkanlığının koordinasyonu ile dijital platforma entegre edilmiştir. Tıp Fakültesi Öğretim Üyelerinin, öğrencileri ile çevrim içi buluşarak interaktif ders sunumu imkanı olan bu uygulamanın her aşaması gerek öğretim üyeleri gerekse öğrenci geri bildirimleriyle daha işlevsel hale getirilmiştir. Uzayan pandemi dolayısıyla dönem sonunda uzaktan sınav yapabilmek için Üniversitemizin imkanlarıyla sınav ortamı alt yapısı oluşturularak ölçme değerlendirme yapılmıştır. Yeni eğitim-öğretim yılının daha etkin olması için gerekli alt yapı çalışmaları dinamik olarak devam etmektedir. 
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Dermatophytes in the rural area of Duzce, Turkey
    (Blackwell Verlag Gmbh, 2004) Şahin, İdris; Öksüz, Şükrü; Kaya, Demet; Şencan, İrfan; Çetinkaya, Reyhan
    A total of 227 subjects (112 were male and 115 female), who were residents of the rural region of Duzce, were examined for dermatomycosis. A total of 120 samples (47 nail fragments, 73 skin scales) were collected from 81 patients for mycological analysis on the basis of the results of clinical evaluation. All specimens collected were analysed by direct microscopy and culture. Positive results were detected in the cultures of 53 (44.1%) of the 120 samples. About 46 (86.7%) samples also presented positive results in direct microscopy. In the cases of seven samples positive results were found in culture and negative results with direct microscopy. Both culture and direct microscopy presented negative results in 67 (55.8%) samples. The most frequently isolated aetiological agents were 33 Trichophyton rubrum (62.2%), and nine T. mentagrophytes (16.9%). In conclusion, traditional and religious habits such as cohabitation and performing ritual ablutions may affect the prevalence of dermatophyte infections. The performance of ritual ablutions is not in itself a risk factor for acquiring dermatophyte infection; rather it is not drying the extremities after ablutions, that is the main risk factor for this group. Tinea capitis was not found in any of the subjects in spite of the fact that it is one of the most common infectious conditions in children. This is the first paper to report the prevalence of fungal infections in Duzce, a western Black Sea region of Turkey.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Dermatophytoses in forestry workers and farmers
    (Blackwell Verlag Gmbh, 2005) Şahin, İdris; Kaya, Demet; Parlak, Ali Haydar; Öksüz, Şükrü; Behçet, Mustafa
    To assess the frequency of superficial mycoses in forestry workers and farmers in the rural region of Duzce, a total of 467 residents of the rural region were examined for dermatomycosis infection. Of these, 349 were forestry workers and 118 farmers. All specimens collected were analysed by direct microscopy and culture. Tinea pedis et manus was found in 23 (19.4%), and onycomycosis in 21 (17.7%) farmers. Tinea pedis et manus was found in 50 (14.3%), and onycomycosis in 28 (8%) forestry workers. One tinea corporis, two tinea inguinalis and two erosio interdigitalis cases were determined in the farmer group but no cases of tinea corporis, tinea inguinalis, or erosio interdigitalis were found in the forestry group. In total, five tinea versicolor cases were found in the two groups on clinical examination but no agent positivity was yielded in mycological cultures. The most frequently isolated agent in the two groups was Trichophyton rubrum. The frequencies of superficial mycosis and onychomycosis were found to be higher in the farmer group than in the forestry group, although similar aetiological agents were isolated in both groups. The farmers had greater rates of contact with pathogenic fungi present in soil as well as from infected farm animals than the foresters; furthermore, animal husbandry, and the wearing of rubber shoes and nylon socks were more frequent in the farmer group. These results suggest that habits such as the wearing of rubber shoes and nylon socks, and the practice of animal husbandry may be the most important factors in determining the frequency of superficial mycoses and aetiological agents in forestry workers and farmers. To our knowledge, there is no previous report about dermatophytoses in forestry workers.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Distribution Of Microorganisms In Blood Culture And Antimicrobial Susceptiblity
    (Düzce Üniversitesi, 2013) Şahin, İdris; Öztürk, Elif; Yavuz, M Tevfik; Albayrak, Hilal Türkmen; Karadağ, Gülkan; Aytar, Asiye Altinöz; Çalışkan, Emel
    Purpose: In this study, the distribution of hospitalized patients and antimicrobial susceptibilityof microorganisms isolated from blood culture were investigated.Methods: Blood samples sent to our laboratory by taking Bactec 9050 automated blood culturemedia bottles (Becton Dickinson, USA) were incubated at 35 ° C and under normal atmosphericconditions. İdentification of microorganisms was used conventional methods and / or the APIidentification systems (bioMérieux, Etoile, Fransa). Kirby-Bauer Disk diffusion method and / orwas ATB STREP 5, ATB ENTEROC 5 (bioMérieux, Etoile, Fransa) performed for antibioticsusceptibility testing according the criteria of Clinical and Laboratory Standards Institute.Extended-spectrum beta-lactamase (ESBL) production was investigated with disk diffusionscreening test in Gram-negative bacteria.Results: A total of 2,807 blood samples sent to our laboratory between July 2009 – 2010. 2,121(75%) patients of didn’t reproductive, 583 (21%) of the cases were positive, 103 (4%) of thecontamination was evaluated as an example. The most isolated pathogens, respectively, coagulasenegative staphylococci (CNS) (42.1%), Staphylococcus aureus (22%) and Escherichia coli (13%)were found. 54% KNS strains, 44 % S. aureus strains were resistant to methicillin. E. coli strainsof extended-spectrum beta-lactamase (ESBL) prevalence of 14% and 21% of Klebsiella spp.strains were determined. İmipenem resistance in Pseudomonas aeruginosa strains were identifiedby 39%. The sensitivity of E. coli strains, 93% of amikacin, piperacillin-tazobactam 95%, thesensitivity of Klebsiella spp. strains, 100% of amikacin, piperacillin-tazobactam 93% weredetermined. The results of the study were examined by comparing with similar studies.Conclusion: As a result, the distribution of bacteria isolated from blood cultures and antimicrobialsusceptibility patterns vary among centers, each center, therefore, thought to be useful in theirassessment of the results at regular intervals
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Düzce İlinde İzole Edilen Mycobacterium tuberculosis Kompleks Suşlarında Mycobacterium bovis subsp. bovis Varlığının Araştırılması*
    (Ankara Microbiology Soc, 2016) Öztürk, Cihadiye Elif; Şahin, İdris; Öksüz, Şükrü; Kılıç, Nida; Kılınçel, Özge; Aydın, Leyla; Afşin, Emine
    ÖZ Tüberküloz (TB), insanlık tarihi boyunca ciddi hastalıklara neden olmuş ve halen olmaya devam etmektedir. Arkeobiyolojik çalışmalarda, insan TB olgularının M.Ö. 4000-8000 yıl öncesine kadar dayandığı ve olguların Mycobacterium tuberculosis’den ziyade Mycobacterium bovis subsp. bovis nedeniyle olduğu gösterilmiştir. Bunun da hayvanların evcilleştirilip, sütlerinin tüketilmesi ve aynı ortamda yaşanmasıyla başladığı düşünülmektedir. Zamanla sütlerin kaynatılarak tüketilmesi ve hayvan barınaklarının ayrılması ile M.bovis subsp. bovis enfeksiyonuna çok az rastlanmaya başlamıştır. Günümüzde M.bovis enfeksiyonları, çoğunlukla hayvandan insana, çok nadiren de insandan insana bulaşabilmektedir. En önemli bulaşma, enfekte hayvanların sütlerinin çiğ olarak tüketilmesiyle gastrointestinal yolla ve solunum yolu çıkartılarından damlacık enfeksiyonu ile olmaktadır. Bu çalışma, Düzce’de son birkaç yıldır büyükbaş hayvanlarda TB vakalarının görülmesi nedeniyle, insan TB olgularının içinde bovin tip TB varlığının araştırılması için planlanmıştır. Bu amaçla, mikobakteriyoloji laboratuvarımızda 2004-2014 yılları arasında üretilmiş olan M.tuberculosis kompleks (MTBC) suşları incelenmiş ve bu izolatların alt tür tayini yapılarak, M.bovis subsp. bovis tespit edilen hastaların sosyodemografi k ve klinik verileri değerlendirilmiştir. Çalışmaya dahil edilen suşlar, 2004-2009 arasında BACTEC™ 12B radyometrik sıvı besiyeri ve/veya Löwenstein-Jensen (LJ) besiyerleri; 2009-2014 arasında ise BACTEC™ MGIT™ (Mycobacteria Growth Indicator Tube) ve/veya LJ besiyerlerinde üretilen izolatlardır. Çalışmamızda, alt tür tespitinde GenoType MTBC (Hain-Lifescience GmbH, Almanya) kiti kullanılmıştır. MTBC izolatlarının, yağsız sütte -20°C’de saklanmış koleksiyonlarından, test prosedürüne göre DNA ekstraksiyonu, amplifi kasyonu ve hibridizasyonları yapılarak alt tür tayini gerçekleştirilmiştir. Çalışmada 220 hastadan (217 erişkin, 3 çocuk; 145 erkek, 75 kadın) izole edilen MTBC suşuna alt tür tayini yapılmış; 217 (%98.6)’sinin M.tuberculosis/M.canettii, üçünün (%1.4) ise M.bovis subsp. bovis olduğu saptanmıştır. Yıllara göre incelendiğinde, son üç yıla ait olan 106 olgunun üçünde (%2.8) M.bovis subsp. bovis saptanmışken, daha önceki yıllara ait 114 olguda hiç saptanmadığı görülmüştür. Bu bulgu, son yıllarda bildirilen büyükbaş hayvanlardaki TB vakalarıyla paralel bir süreç olduğunu vurgulamıştır. Bu hastaların risk faktörleri, klinik, sosyodemografi k özellikleri, tedavi süreç ve sonuçları, mikobakteriyoloji laboratuvar bulguları tekrar gözden geçirilmiştir. Buna göre, M.bovis subsp. bovis saptanan birinci olgu 63 yaşında kadın olup hayvancılıkla uğraşmaktadır. Diabetes mellitus ve kronik böbrek yetmezliği olan bu olguya Temmuz 2012 tarihinde milier TB tanısı konulmuş ve hasta uygulanan tedaviyi tamamlamıştır. İkinci olgu da hayvancılıkla uğraşan, prostat kanseri tanılı 85 yaşında erkek hastadır. Bu olgu, Aralık 2013 tarihinde pulmoner TB tanısı almış, tedaviye başlamasına rağmen iki ay sonra tedaviyi terk etmiş ve bir ay sonra kaybedilmiştir. Üçüncü olgu 27 yaşında kadın hasta olup, mevsimlik işçi olarak çalıştığı sırada boyundaki kitle nedeniyle hastaneye başvurmuştur. Bu olguya Eylül 2014’de lenf bezi tüberkülozu tanısı konulmuş ve hasta tedaviyi tamamlamıştır. Birinci ve üçüncü olguya ait izolatlar streptomisin (STR), izoniazid (INH), rifampisin (RIF) ve etambutol (EMB)’e duyarlı; ikinci olguya ait izolat STR, INH ve RIF’e duyarlı, EMB’ye dirençli bulunmuş; her üç izolatın da pirazinamide dirençli olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak, hayvanlardaki tüberküloz enfeksiyonlarının geniş çapta, dikkatli olarak izlenmesi ve özellikle risk grubunda olan tüberkülozlu hastalarda M.bovis subsp. bovis enfeksiyonunun araştırılmasının gerekli olduğu kanaatine varılmıştır
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Düzce İlinde İzole Edilen Mycobacterium tuberculosis Kompleks Suşlarında Mycobacterium bovis subsp. bovis Varlığının Araştırılması
    (2016) Öztürk, Cihadiye Elif; Şahin, İdris; Öksüz, Şükrü; Kılıç, Nida; Kılınçel, Özge; Aydın, Leyla; Afşin, Emine
    Tüberküloz (TB), insanlık tarihi boyunca ciddi hastalıklara neden olmuş ve halen olmaya devam et-mektedir. Arkeobiyolojik çalışmalarda, insan TB olgularının M.Ö. 4000-8000 yıl öncesine kadar dayandığıve olguların Mycobacterium tuberculosis'den ziyade Mycobacterium bovis subsp. bovis nedeniyle olduğu gösterilmiştir. Bunun da hayvanların evcilleştirilip, sütlerinin tüketilmesi ve aynı ortamda yaşanmasıyla başladığı düşünülmektedir. Zamanla sütlerin kaynatılarak tüketilmesi ve hayvan barınaklarının ayrılmasıile M.bovis subsp. bovis enfeksiyonuna çok az rastlanmaya başlamıştır. Günümüzde M.bovis enfeksiyonları, çoğunlukla hayvandan insana, çok nadiren de insandan insana bulaşabilmektedir. En önemli bulaşma, enfekte hayvanların sütlerinin çiğ olarak tüketilmesiyle gastrointestinal yolla ve solunum yolu çıkartıların-dan damlacık enfeksiyonu ile olmaktadır. Bu çalışma, Düzce'de son birkaç yıldır büyükbaş hayvanlarda TB vakalarının görülmesi nedeniyle, insan TB olgularının içinde bovin tip TB varlığının araştırılması için planlanmıştır. Bu amaçla, mikobakteriyoloji laboratuvarımızda 2004-2014 yılları arasında üretilmiş olan M.tuberculosis kompleks (MTBC) suşları incelenmiş ve bu izolatların alt tür tayini yapılarak, M.bovis subsp. bovis tespit edilen hastaların sosyodemografi k ve klinik verileri değerlendirilmiştir. Çalışmaya dahil edilen suşlar, 2004-2009 arasında BACTEC(TM) 12B radyometrik sıvı besiyeri ve/veya Löwenstein-Jensen (LJ) besiyerleri; 2009-2014 arasında ise BACTEC(TM) MGIT(TM) (Mycobacteria Growth Indicator Tube) ve/veya LJ besiyerlerinde üretilen izolatlardır. Çalışmamızda, alt tür tespitinde GenoType MTBC (Hain-Lifescience GmbH, Almanya) kiti kullanılmıştır. MTBC izolatlarının, yağsız sütte -20C'de saklanmış koleksiyonların-dan, test prosedürüne göre DNA ekstraksiyonu, amplifi kasyonu ve hibridizasyonları yapılarak alt tür tayini gerçekleştirilmiştir. Çalışmada 220 hastadan (217 erişkin, 3 çocuk; 145 erkek, 75 kadın) izole edilen MTBC suşuna alt tür tayini yapılmış; 217 (%98.6)'sinin M.tuberculosis/M.canettii, üçünün (%1.4) ise M.bovis subsp. bovis olduğu saptanmıştır. Yıllara göre incelendiğinde, son üç yıla ait olan 106 olgunun üçünde (%2.8) M.bovis subsp. bovis saptanmışken, daha önceki yıllara ait 114 olguda hiç saptanmadığı görül-müştür. Bu bulgu, son yıllarda bildirilen büyükbaş hayvanlardaki TB vakalarıyla paralel bir süreç olduğunu vurgulamıştır. Bu hastaların risk faktörleri, klinik, sosyodemografi k özellikleri, tedavi süreç ve sonuçları, mikobakteriyoloji laboratuvar bulguları tekrar gözden geçirilmiştir. Buna göre, M.bovis subsp. bovis sap-tanan birinci olgu 63 yaşında kadın olup hayvancılıkla uğraşmaktadır. Diabetes mellitus ve kronik böbrek yetmezliği olan bu olguya Temmuz 2012 tarihinde milier TB tanısı konulmuş ve hasta uygulanan tedaviyi tamamlamıştır. İkinci olgu da hayvancılıkla uğraşan, prostat kanseri tanılı 85 yaşında erkek
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    DÜZCE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ’NDE KAN VE KAN BİLEŞENLERİNİN KLİNİKLERE GÖRE KULLANIMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
    (2019) Küçüktaş, Pervin; Şahin, İdris; Çalışkan, Emel; Kılınçel, Özge
    Amaç: Kan transfüzyonu doku transplantasyonu gibi, beraberinde birçok riski barındıran hayat kurtarıcı bir tedavidir. İhtiyaç halinde kan ve kanbileşenlerine her zaman ulaşamama ve gönüllü kan bağışçı sayısındaki yetersizlikler ülkemizin sağlık konusundaki önemli problemlerindendir. Kanve kan bileşenlerinin temini kadar, sadece gerekli durumlarda kullanımı son derece önemlidir. Bu çalışma, Düzce Üniversitesi Sağlık Uygulama veAraştırma Merkezi’nde kan ve kan bileşenlerinin kliniklere göre kullanımının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.Yöntem: Ocak-Aralık 2016 tarihleri arasında hastanemiz kliniklerinde kan bileşeni transfüzyonu yapılan hastaların verileri geriye dönük olarakincelenmiştir.Bulgular: Çalışmaya 2745 hasta dahil edilmiştir. Bu hastalar için kliniklerden 8749 ünite kan bileşeni talep edilmiş, bunun 7341 (%84) ünitesininkullanıldığı saptanmıştır. Kan ve kan bileşenlerinin en fazla 65 yaş ve üzeri gruptaki hastalara (n=4095, %55,8) kullanıldığı görülmüştür. Kliniklertarafından en çok tercih edilen kan ürününün ise eritrosit süspansiyonu olduğu (n=4327, %59) saptanmıştır. Eritrosit süspansiyonu, trombositsüspansiyonu ve kriyopresipitatın en çok dahili klinikler, tam kan ve taze donmuş plazmanın ise en çok cerrahi klinikler tarafından kullanıldığı tespitedilmiştir. Kliniklerin kan bileşeni istek ve kullanım sayıları arasında farklılıklar bulunmuştur. Özellikle eritrosit süspansiyonu ile taze donmuşplazmanın istek sayısı ile kullanım sayılarının uyumsuzluğunun cerrahi kliniklerde diğer kliniklerden fazla olduğu belirlenmiştir. Tam kankullanımının ise hastanemizde son derece az olduğu saptanmıştır (n=41, %0,55).Sonuç: Bazı kliniklerde, kan bileşeni isteminin, kullanma oranından çok fazla olduğu saptanmıştır. Bu durum kan ürünlerinde imhalara nedenolduğundan transfüzyon komite toplantılarında ayrıntılı değerlendirmelerin yapılması gerektiği düşünülmüştür.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    The effect of melatonin on antifungal susceptibility in planktonic and biofilm forms of Candida strains isolated from clinical samples
    (Oxford Univ Press, 2019) Kılınçel, Özge; Çalışkan, Emel; Şahin, İdris; Öztürk, Cihadiye Elif; Kılıç, Nida; Öksüz, Şükrü
    In recent years, the significant increase in the isolation ofantifungal resistantCandidaspecies in presence of biofilm, have made it necessary to develop alternative agents for the treatment of these infections. In this study, the effect of antifungal susceptibility of melatonin were investigated in planktonic and biofilm forms of Candida strains isolated from theclinical samplessent to our laboratory. Biofilm formation was determined by modified microplate method. In order to determine antifungal susceptibility in biofilm-forming strains, MIC was determined by broth microdilution method in planktonic form, and MBEC values by Calgary biofilm method in biofilm form. Susceptibility tests were repeated in the presence of melatonin. Antifungal susceptibility tests repeated with antifungals combined with melatonin showed a decrease in both MIC and MBEC values;melatonin was found to be more effective especially in planktonic forms. While the most effective combination was achieved with fluconazole in the planktonic form, no statistically significant difference was found between the combinations in biofilm form. As a result, melatonin was thought to be a new alternative in the treatment of Candida infections.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of vancomycin-resistant enterococcus colonization at Duzce Universty research and training hospital
    (Düzce Üniversitesi, 2016) Aytar, Asiye Altinöz; Öztürk, Elif; Şahin, İdris; Çalışkan, Emel; Avcıoğlu, Fatma
    Objective: Enterococci exist in normal gastrointestinal flora. Formerly they used to have lowpotential of formation of infection, since 1970s due to the usage of cephalosporins which theyhave a natural resistance; they have an important place among the factors of nosocomialinfection. The aim of this study was to evaluate the status of VRE colonization in DuzceUniversity Research and Training Hospital, Turkey, following a VRE isolation from the bloodsample of a patient (index case). Methods: This study carried out between December 2011 – April 2013 in Düzce UniversityResearch and Training Hospital intensive care and dialysis departments which are consideredas high risk of nosocomial infection. This study carried out in 2 steps. As a first step once aweek and as a second step monthly rectal swaps and environmental samples were collectedfrom all patients of intensive care unit.Results: The rate of VRE colonization was determined in 27 rectal swap sample (6%), 29environmental culture sample (4%). As a precaution, the hospital was close contact insulationprogram. As a results of measures taken, in second step there are no vancomycin-resistantenterococcus detected. With acquisitions of these precautions the rate of vancomycin-resistantenterococcus was decreased rapidly.Conclusion: For the prevention of colonization with VRE in hospitals; the performance ofperiodic surveillance studies, starting with the strict contact isolation programs, in-servicetraining of staff on hand washing, is thought to the importance of ensuring the enforcement ofrestricted use of antibiotics policy and sustainability
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Gram negatif nonfermentatif bakterilerde metallo-beta-laktamaz aktivitesinin çeşitli fenotipik yöntemlerle araştırılması
    (2015) Altınöz, Asiye Aytar; Şahin, İdris; Öztürk, Cihadiye Elif; Öksüz, Şükrü; Avcıoğlu, Fatma; Çalışkan, Emel; Ankaralı, Handan
    Nonfermentatif Gram negatif bakterilerin yol açtığı infeksiyonlarda tedavi sorun oluşturmaktadır. Karbapenemlere karşı gelişen dirençte en önemli mekanizma metallo-beta-laktamaz (MBL) üretimidir. Son yıllarda MBL üretimi nedeniyle ortaya çıkan karbapenem direnç sorunu klinik ve epidemiyolojik olarak önemli hale gelmiştir. Bu çalışma, hastanemizde infeksiyon etkeni olan nonfermentatif Gram negatif bakterilerde MBL oranının araştırılması ve MBL varlığını saptamada farklı fenotipik yöntemlerin karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır. Çalışmamıza, Düzce Üniversitesi Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarına çeşitli kliniklerden gönderilen, imipeneme dirençli veya orta duyarlı, 50si Pseudomonas aeruginosa, 36sı Acinetobacter baumannii olmak üzere toplam 86 izolat dahil edilmiştir. İzolatların antimikrobiyal duyarlılıkları Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ve VITEK2 otomatize sistemi ile belirlenmiştir. MBL varlığı dört farklı fenotipik yöntem; Çift disk sinerji testi-ÇDST, kombine disk testi-KDT, Modifiye Hodge testi-MHT, E-test (bioMerieux, Fransa) ile saptanmıştır. Çalışmaya alınan örneklerin çoğunluğunu (% 44) derin trakeal aspirat örnekleri oluşturmuştur. Ayrıca örneklerin % 46.5inin yoğun bakım ünitelerine ait olduğu saptanmıştır. Çalışmamızda MBL oranı ÇDST ile % 34, KDT ile % 55, MHT ile % 45 ve E-test ile % 48 olarak saptanmıştır. Çalışmada MBL pozitifliği en çok sırasıyla KDT ve E-test yöntemi ile gözlenmiş olup, diğer test uyumları ile karşılaştırıldığın - da bu iki test arasındaki istatistiksel uyum en yüksek bulunmuştur. Tedavide karbapenem kullanımının gerekli olduğu durumlarda hızlı, uygulaması kolay, duyarlılık ve özgüllüğü yüksek olan iyi bir fenotipik tarama metoduna gereksinim vardır. Ancak var olan tarama metodları tek başına yeterli olmamaktadır. Fenotipik testlerin tarama amaçlı kullanılabileceği ancak enzim varlığını göstermek için moleküler çalışmaların yapılması gerektiği unutulmamalıdır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hand carriage of Candida occurs at lesser rates in hospital personnel who use antimicrobial hand disinfectant
    (Informa Healthcare, 2014) Yıldırım, Mustafa; Şahin, İdris; Öksüz, Şükrü; Şencan, İrfan; Küçükbayrak, Abdülkadir; Çakır, Selma; Özaydın, Çiğdem
    Background: The hands of hospital personnel are considered to be important for colonization and infection of patients with Candida spp. The aim of this study was to evaluate the effectiveness of different hand disinfectants in reducing the carriage of Candida species on the hands of hospital personnel. Methods: A controlled study was conducted at Duzce University School of Medicine Hospital. Eighty hospital personnel were included in the trial. Subjects were divided into 4 groups according to hand hygiene procedures: group 1, hand rubbing with alcohol-based solution; group 2, hand washing with 4% chlorhexidine gluconate; group 3, hand washing with 7.5% povidone-iodine; group 4, hand washing with plain soap and water. The hands of all participants were tested by culture with the broth wash technique. Results: Hand carriage of Candida spp. was lower in the 4% chlorhexidine gluconate group (10.5%, p = 0.006), in the 7.5% povidone-iodine group (18.7%, p = 0.043), and in the alcohol-based hand rub group (21.1%, p = 0.048) compared to the group washing hands with plain soap and water (50%). Conclusions: The use of hand disinfectant containing antimicrobial agents is more effective than hand washing with water and soap in reducing carriage of Candida on the hands of hospital personnel. It is recommended that hospital personnel use an antimicrobial hand disinfectant in units where there is a high risk of Candida infection.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • 3
  • »

| Düzce Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Düzce Üniversitesi, Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, Düzce, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim