Düzce Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi
DSpace@Düzce, Düzce Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.
Güncel Gönderiler
Adeziv kapsülit olgularında inferior glenohumeral kapsüloligamentöz kompleks tutulumunun shear wave elastografi ile değerlendirilmesi: Mrg korelasyonlu çalışma
(Düzce Üniversitesi, 2023) Soylu, Hakan Hüseyin; Ünlü, Elif Nisa
Amaç: Adeziv kapsülit klinik ön tanısı bulunan ve MR (manyetik rezonans) görüntülemede inferior glenohumeral kapsüloligamentöz kompleks (IGHKK) etkilenimi ortaya konulan olgularda sonoelastografinin tanıya katkısının değerlendirilmesi Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza Ocak 2022-Ekim 2022 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde; başta fiziksel tıp ve rehabilitasyon ile ortopedi ve travmatoloji olmak üzere klinik branş hekimleri tarafından yapılan değerlendirmede adeziv kapsülit tanısı konulan ve kas-iskelet konusunda deneyimli iki uzman radyolog tarafından yapılan değerlendirme sonucu MR görüntülemede inferior glenohumeral kapsüloligamentöz kompleks tutulumunun radyolojik kanıtı bulunan 13'ü erkek 17'si kadın toplam 30 hasta ile, klinik değerlendirme ve MR görüntüleme sonucunda adeziv kapsülit düşünülmeyen 16'sı erkek 18'i kadın 34 kişilik kontrol grubu dahil edildi. MR görüntülemeler 3 Tesla MR cihazı ile yapıldı. Sonoelastografik işlem Siemens Acuson-S2000 ultrason cihazına ait 9L4 (4-9 MHz) frekanslı lineer prob ile Virtual Touch Quantification (VTQ/ARFI) yöntemi kullanılarak yapıldı. İnferior glenohumeral kapsüloligamentöz komplekse shear wave elastografi yöntemi uygulanarak ortalama SWV (shear wave elastografi) değerleri elde edildi. İstatistiksel olarak kategorik veriler arasında karşılaştırmalar ve tamamlayıcı istatistik analizleri yapıldı. Bulgular: Hasta ve kontrol grubunun inferior kapsüloligamentöz kompleksinin özellikle ön bandı olmak üzere sonoelastorafi ile sertlik derecesi m/sn cinsinden elde edildi. Yaşa ve cinsiyete göre gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0.279). Hasta olgularda SWV değerlerinin kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek olduğu görüldü (p<0.001). Hasta ve kontrol gruplarındaki cinsiyete göre hız değerlerinin değişiminin farklı şekillerde ortaya çıktığı gözlendi. Hasta grubunda erkeklerdeki hız değeri daha yüksekken, kontrol grubunda ise kadınlardaki hız değerinin daha yüksek olduğu görüldü (p=0.007). Sonuç: Çalışmamızın sonucunda adeziv kapsülit olgularının inferior glenohumeral kapsüloligamentöz kompleksinde sonoelastografi ile kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede sertleşme olduğu tespit edilmiştir. Böylece çalışmamız, sonoelastografinin adeziv kapsülit olguların inferior glenohumeral kapsüloligamentöz kompleks tutulumunun değerlendirilmesinde MR görüntülemeye yardımcı, pratik ve güvenilir bir görüntüleme yöntemi olduğunu ortaya koymaktadır. Bu konuda daha ileri çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Adeziv kapsülit, elastografi, inferior glenohumeral kapsüloligamentöz kompleks, omuz, shear wave
Vitamin D replasmanın huzursuz bacaklar sendromunda hastalık semptomları, uyku, depresyon ve yorgunluk üzerine etkileri
(Düzce Üniversitesi, 2023) Zorsu, Orkun; Yabalak, Ahmet
Amaç: Geçmişte yapılan araştırmalar, Huzursuz Bacak Sendromu hastalarında D vitamini eksikliğinin daha sık görüldüğünü ve D vitamini eksik olan hastalarda bu semptomların daha ciddi olduğunu ortaya koymuştur. Çalışmamızın amacı, Huzursuz bacaklar tanısı olan ve Vitamin D eksiliği saptanan hastalarda, D vitamini takviyesi öncesi ve sonrası UHBSSG çalışma grubu semptom skalası, Yorgunluk Şiddet Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği ve Pittsbug Uyku Kalite İndeksi gibi ölçümleri kullanarak, Vitamin D replasman tedavisinin hastaların semptomları üzerindeki etkisini değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Ocak 2022 ile Nisan 2023 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Polikliniği'ne Huzursuz Bacaklar Sendromu tanısı ile başvuran hastaların dosyaları taranmıştır. Bu nedenle, kliniğimizde Huzursuz Bacaklar Sendromu tanısı konulan hastaların D vitamini düzeyleri de incelenmiş ve eksik olan hastalara replasman tedavisi uygulanmıştır. D vitamini takviyesinin, Huzursuz Bacaklar Sendromu semptomları üzerine etkileri UHBSSG çalışma grubu semptom skalası, yorgunluk düzeyi üzerine etkileri Yorgunluk Şiddet Ölçeği, depresyon seviyesi üzerine etkileri Beck Depresyon Ölçeği ve uyku kalitesi üzerine etkileri Pittsbug Uyku Kalite İndeksi ile değerlendirilmiştir. Çalışmanın örneklemi, D vitamini eksikliği olan idiyopatik HBS hastalarından oluşmuştur. Başvuru sırasındaki ölçümler alındıktan sonra, D vitamini yetmezliği saptanan hastalara haftalık 50.000 IU 3 ay boyunca replasman yapılmıştır. Replasman sonrası 3. ayda hastaların kontrol D vitamini düzeyleri ölçülmüş ve aynı ölçüm araçları tekrar kullanılmıştır. D vitamini düzeyi normal aralığa gelmemiş olan hastalar 3. ayda çalışmadan çıkarılmıştır. Tedavi süreci boyunca düzenli kontroller yapılarak hastaların durumları gözlemlenmiştir. Çalışma tamamlandığında, D vitamini tedavisi öncesi ve sonrasındaki durumlar arasında yapılan karşılaştırmalar sonucunda, D vitamini replasman tedavisinin hastalık semptomlarının şiddeti, uyku kalitesi, depresyon ve yorgunluk üzerindeki etkisine dair sonuçlar elde edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan 25 hastanın başlangıçtaki BDÖ değerleri incelendiğinde, en düşük değerin 0 ve en yüksek değerin 22 olduğu görüldü. Başlangıçtaki ortalama BDÖ değeri ise 6,80 ± SS 5,64 olarak hesaplandı. 3 ay süren D vitamini replasman tedavisi sonrasında hastaların BDÖ değerleri tekrar ölçüldü. Bu ölçümlere göre en düşük değer yine 0, en yüksek değer ise 23 olarak belirlendi. Tedavi sonrası ortalama BDÖ değeri ise 6,84 ± SS 5,91 olarak hesaplandı. Giriş ve 3. Ay BDÖ skorları karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlı değişiklik saptanmadı (p= 0,846). Bu sonuçlar, D vitamini replasman tedavisi sonrasında hastaların depresyon düzeylerinde önemli bir değişiklik olmadığını göstermektedir. Çalışmaya katılan 25 hastanın başlangıçtaki UHBSÇGŞÖ skoları incelendiğinde, en düşük değerin 5 ve en yüksek değerin 29 olduğu görüldü. Başlangıçtaki ortalama UHBSÇGŞÖ skoru ise 15,36 ± SS 6,75 olarak hesaplandı. 3 ay süren D vitamini replasman tedavisi sonrasında hastaların UHBSÇGŞÖ skorları tekrar ölçüldü. Bu ölçümlere göre en düşük değer 5, en yüksek değer ise 29 olarak ölçüldü. Tedavi sonrası ortalama UHBSÇGŞÖ skoru ise 14,28 ± SS 6,22 olarak hesaplandı. Replasman tedavisi sonrası UHBSÇGŞÖ skorları girişe göre istatistiksel anlamlı düşüktü (p=0,019). Çalışmaya katılan 25 hastanın başlangıçtaki PUKİ skorları incelendiğinde, en düşük değerin 9 ve en yüksek değerin 17 olduğu görüldü. Başlangıçtaki ortalama PUKİ skoru ise 11,76 ±SS 1,98 idi. D vitamini replasman tedavisi sonrasında hastaların PUKİ skorları ise en düşük değer 7, en yüksek değer ise 17 olarak belirlendi. Tedavi sonrası ortalama PUKİ skoru ise 11,52 ± SS 2,30 idi. Giriş ve 3. ay PUKİ skorları arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p=0,242). Çalışmada yer alan 25 hastanın başlangıçtaki YŞÖ skorları analiz edildiğinde, en düşük değer 1 ve en yüksek değer 55 olarak ölçüldü. Başlangıçtaki ortalama YŞÖ skoru ise 19,32 ±SS 12,34 olarak hesaplandı. 3 aylık D vitamini replasman tedavisi sonrasında hastaların YŞÖ skorları tekrar değerlendirildi. Bu ölçümlere göre en düşük değer 1, en yüksek değer ise 55 olarak tespit edildi. Tedavi sonrası ortalama YŞÖ skoru ise 18,24 ±SS 11,32 olarak belirlendi. Giriş ve 3. ay YŞÖ skorları karşılaştırıldığında 3. ay YŞÖ skorları girişe göre hafifçe azalmıştı. İstatiksel anlamlılık sağlanmasa da p =0,058 idi ve anlamlılığa yakın bir düşüş saptanmıştı. Sonuç: D vitamini replasmanının HBS semptom şiddetinde olumlu etki sağladığını gösterirken, uyku kalitesi ve depresyon üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını ortaya koymuştur. Yorgunluk düzeylerinde ise sınırlı bir etki gözlemlenmiştir. İdyopatik HBS hastalarında D vitamini düzeyi hastalık semptom şiddeti ile ilişkili gibi görünmektedir. HBS hastalarında D vitamini düzeyinin bakılmasının ve eksik olan hastalarda replasman yapılmasının hastalık semptomlarının şiddetini azaltacağını düşündürmektedir. Anahtar Sözcükler: Huzursuz Bacaklar Sendromu, Vitamin D, Depresyon, Yorgunluk, Uyku kalitesi.
Prostat kanserinde de-ritis oranının patolojik sonuçları öngörmede önemi
(Düzce Üniversitesi, 2023) Kaya, Mustafa Kemal; Baba, Dursun
Amaç: Bu çalışma, prostat kanseri tanısıyla radikal prostatektomi yapılan hastalarda operasyon öncesi bakılan De Ritis oranının (serum Aspartat Transaminaz (AST)/Alanin Transaminaz (ALT)) ameliyat sonrası ISUP-GG (International Society of Urological Pathology Grade Group) derece yükselmesi (upgrade) ve patolojik sonuçları öngörmedeki etkinliği araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 2012-2022 yılları arasında lokalize prostat kanseri nedeniyle radikal prostatektomi yapılan 152 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların operasyon öncesi 1 aylık süre içerisinde bakılan serum AST ve ALT değerleri çalışmaya alındı. Hastaların yaşı, preoperatif tümör karakteristikleri (biyopsi öncesi PSA, prostat volümü, PSA dansitesi, biyopsi ISUP- GG, maksimum biyopsi tümör volümü) ve prostatektomi patolojik özellikleri (ISUP-GG, patolojik tümör evresi, lenf nodu tutulumu, seminal vezikül invazyonu ve cerrahi sınır durumu) değerlendirildi. Bulgular: Radikal prostatektomi sonrası ISUP upgrade saptanan grupta De Ritis oranı ortalaması upgrade saptanmayan gruba göre daha düşük saptandı (1,14±0,28 karşı 1,10±0,27, p=0.38). Upgrade tahmin etmek için yapılan ROC eğri analizi sonucunda optimal De Ritis oranı eşiği 1.22 olarak hesaplandı. Düşük De Ritis oranı olan grupta upgrade görülme oranı istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek saptandı (%51'e karşı %34, p=0.05). Düşük De Ritis oranı olan hastalarda, radikal prostatektomi sonrası patolojik T3, seminal vezikül invazyonu ve lenf nodu invazyonu oranları istatistiksel olarak anlamlı olmasa da daha yüksek saptandı (p değerleri sırasıyla 0.68, 0.50 ve 0.39). Sonuçlar: Çalışmamız sonucunda düşük De Ritis oranı ile radikal prostatektomi sonrası ISUP upgrade ve olumsuz patolojik özellikler (T3, lenf nodu tutulumu, seminal vezikül invazyonu) arasında ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.
Konservatif tedaviye dirençli plantar fasiit vakalarında, pulse radyofrekans ve plantar fasya gevşetmesi cerrahisi yapılan hastaların retrospektif karşılaştırılması
(Düzce Üniversitesi, 2023) Armağan, Celal; Karaduman, Zekeriya Okan
Konservatif tedavilere rağmen iyileşme gözlenmemiş plantar fasiit tanılı hastalarda pulse radyofrekans ablasyon (PRFA) ve açık plantar fasya gevşetmesi yöntemlerinin ağrı ve fonksiyonel sonuçlar üzerine etkilerini araştırmayı hedefledik. Çalışmamıza 02.07.2018 –02.07.2022 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Polikliniği'ne topuk ağrısı şikâyeti ile gelen muayene ve tetkikler sonucunda plantar fasiit tanısı almış, topuk ağrısı sebep olabilecek diğer hastalıklar açısından ayırıcı tanı yapılmış 30 PF'li hasta dahil edildi. En az 12 aydır konservatif tedavi almasına rağmen semptomlarında gerileme olmayan 18 yaşından büyük hastalar dahil edildi. Çalışma retrospektif olarak yapıldı. Hastalar retrospektif olarak taranarak pulse radyofrekans (PRFA) ve cerrahi (CR) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Grup RF (pulse radyofrekans tekniği uygulanan grup, n=17), Grup CR (cerrahi uygulanan grup, n=13) olarak hazırlandı. Çalışmaya alınan hastalara çalışmanın amacı, uygulama şekli, süresi, muhtemel komplikasyonlar ve karşılaşılabilecek problemler hakkında bilgi verildi. Araştırma için Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulundan 26.03.2023 tarihinde, 2023/43 karar numarası ile onay alındı. Çalışmamızda PRFA grubunun süre ortalamaları cerrahi grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur (p=0,0001). Bunun sebebi PRFA işleminin minimal invaziv ve tekniğin oldukça kolay uygulanabilir olması olabilir. PRFA grubunun cerrahi gruba göre komplikasyon oranı çok düşük bulunmuştur (p=0,001). AFİ yetersizlik, AFİ aktivite kısıtlılığı, AOFAS, VAS egzersiz, RM skorları göz önüne alındığında erken dönemde (3 ay) PRFA yapılan grup anlamlı derecede avantajlı olduğu gözlenmekle birlikte uzun dönemde (6. ay, 1.yıl) her iki tedavinin birbirine üstünlüğü gözlenmemiştir. Çalışmamız sonucunda ilk 3 aylık akut dönem için PRFA tedavisinin daha etkin ve işe dönüş süresinin ise cerrahi tedaviye göre daha kısa olduğunu fakat uzun dönem sonuçları kıyaslandığında her iki tedavinin benzer fonksiyonel sonuçlara sahip olduğunu söyleyebiliriz. PRFA tedavisi daha kolay uygulanabilir olması, daha kısa operasyon süresine sahip olması, erken işe dönüşe izin vermesi, komplikasyon oranlarının düşük olması sebebiyle cerrahi tedaviye göre daha üstün olduğunu söyleyebiliriz. Anahtar kelimeler: Kalkaneal spur, plantar fasiit, PRFA, radyofrekans ablasyon, topuk ağrısı.
Sirkadyen genlerinin metilasyonu ile anksiyete arasındaki ilişkinin araştırılması
(Düzce Üniversitesi, 2023) Kerim, Erkin; Özçetin, Adnan
Amaç: CRY2 ve PER3 gen mutasyonlarının sirkadyen ritim bozuklukları ve anksiyete ile ilişkisi bilinirken, bu genlerin çevresel faktörler tarafından etkilenen DNA metilasyon durumları hakkında sınırlı bilgi bulunmaktadır. Bu çalışma, CRY2 ve PER3 genlerinin metilasyon durumları ile anksiyete arasındaki ilişkiyi aydınlatmayı amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, Wistar Albino sıçanlar üzerinde 21 gün boyunca sirkadyen ritim bozukluğu protokolü (6 saat aydınlık/18 saat karanlık) ve hareketsizliği sağlayan bir kemirgen restrainer kutusu kullanıldı. Deney sonlandırıldığında, Yükseltilmiş Artı Labirent, Zorunlu Yüzme Testi ve Aydınlık-Karanlık Kutusu testleri kullanarak anksiyete ve depresyon düzeyleri değerlendirildi. Beyin dokusu örneklerinden elde edilen DNA üzerinde gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) kullanılarak CRY2 ve PER3 genlerinin metilasyon yüzdesi belirlendi. Bulgular: Analizlerimiz, 21 gün boyunca sirkadyen ritim bozukluğu ve kısıtlama stresine maruz kalan sıçanlarda, kontrol grubuna göre CRY2 ve PER3 genlerinin CpG metilasyon seviyelerinde sırasıyla 1,6 ve 1,4 kat artış olduğunu göstermiştir. Sonuç: Bulgularımız, CRY2 ve PER3 gen metilasyon düzeylerinin anksiyete durumlarında önemli olduğunu vurgulamaktadır. Sirkadyen ritim bozukluğu ve kısıtlanma türü stres uygulanan sıçanlarda, bu genlerin metilasyon düzeyleri kontrol grubuna göre belirgin bir şekilde artmıştır. Bu, CRY2 ve PER3 genlerinin CpG metilasyon seviyelerinin potansiyel biyolojik belirteçler olarak kullanılma olasılığını gündeme getirmektedir. ANAHTAR SÖZCÜKLER: CRY2, PER3, Anksiyete, Metilasyon, Sirkadyen Ritim