Sağlık bilimlerinde değer (Online) Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 83
  • Öğe
    Sağlık Hizmetlerinde Dış Kaynak Kullanımının Bibliyometrik Analizi
    (2022) Kurutkan, Mehmet Nurullah; Terzi, Melek
    Amaç: Araştırmanın temel amacı 1992-2021 yılları arasında sağlık hizmetlerinde dış kaynak kullanımı alanında yapılmış yayınlarda ele alınan temaların, günümüze kadar nasıl geliştiğini ve birbirleri ile olan ilişkisini bibliyometrik bir analiz ile incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Araştırmada kullanılan veriler ikincil veri niteliğinde olup, Web of Science (WoS) Core Collection veri tabanından elde edilmiştir. Konu ile ilgili dahil etme ve hariç tutma kriterleri sonrası 680 yayına ulaşılmış ve bu yayınlarla analiz yapılmıştır. Analizde bibliyometrik analiz sağlayan yazılımlardan biri olan SciMAT kullanılmıştır. Stratejik diyagramlar, küme ağları ve tematik gelişim haritası son 29 yılı kapsayacak şekilde 4 periyot (1992-2000, 2001-2010, 2011-2016, 2017-2020) olarak analiz edilmiştir. Bulgular: İlk dönemde (1992-2000) “cost” motor tema iken, sonraki dönemlerde motor temalar “cloud computing, access control, public key encryption, privacy preserving, big data, electronic medical record, technology”dir. Tematik gelişim haritasından yararlanarak elde edilen temalar; sağlık hizmetlerinde bulut bilişim, dış kaynak kullanımına dayalı riskler, genel işleyişle ilgili problemler ve maliyet konularıdır. Maliyet ile ilgili sonuçlar kesinlikten uzaktır. Sonuç: Hastane yöneticilerinin bulut bilişim konusunda bilinçlenmeleri, dış kaynak kullanımı (DKK) ile maliyetlerin azaltılmasını hedeflerken aynı zamanda hizmetlerin kalite düzeylerine dikkat etmeleri önem arz etmektedir. DKK’dan kaynaklı oluşabilecek risklerin minimum düzeyde kalabilmesi için sağlık kurumları ve firmalar arasında gerçekleşen DKK anlaşmalarında risklere yönelik ihtiyati tedbirlerin alınmasında fayda vardır.
  • Öğe
    Şizofreni Tanısı ile Takip Edilen Hastalara Bakım Verenlerin Hastalığa Verdikleri Anlam ve Kullandıkları Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yöntemlerinin Belirlenmesi
    (2022) Karaca, Aysel; Kundakcı, Necla
    Amaç: Bu çalışma, şizofreni tanısı ile takip edilen hastaların bakım verenlerinin şizofreni hastalığına verdiği anlam ve uyguladıkları geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının belirlenmesi amacıyla planlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma kalitatif yöntemlerden derinlemesine görüşme yönteminin kullanıldığı nitel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini Mayıs 2018- Ağustos 2018 tarihleri arasında Bartın Devlet Hastanesi Toplum Ruh Sağlığı Merkezi'ne aktif katılım sağlayan şizofreni tanılı bireylerin bakım vericileri oluşturmuştur. Toplam 21 bakım verici ile derinlemesine görüşme yapılmıştır. Veriler tematik analiz yöntemi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Bakım verenlerin yaş ortalaması 38’di. Araştırmaya dahil edilen şizofreni tanılı bireylere bakım verenlerin %74’ü kadındır. Bakım verici rolünü en çok anneler üstlenmektedir. Hastaların tamamı ilaçlarını düzenli kullanmaktadır ve çoğunluğu öz bakımını sürdürmekte zorluk çekmektedir. Verilerin değerlendirilmesi sonucunda toplam dört ana tema ortaya çıkmıştır. Bunlar; "hastalığa verilen anlam", "kullanılan GTT yöntemleri", "kullanılan GTT yönteminin sağladığı yarar", "kullanılan GTT uygulamasını sağlık ekibi ile paylaşma"dır. Hastalığa verilen anlam ana temasının alt temaları; "biyolojik bir neden mi?", "doğaüstü güçler", "bu bir sınav mı? çile mi?" olarak belirlenmiştir. Kullanılan GTT yöntemleri ana temasının alt temaları ise; "din görevlisine yönelme ile ilgili uygulamalar", "yenilen/içilen/vücuda sürülen uygulamalar", "vitamin desteği", "diğer terapiler"dir. Sonuç: Çalışma kapsamındaki bakım vericiler hastalıkla başa çıkmakta, tanımlamakta ve anlamlandırmakta zorluk çekmektedir. Bakım vericilerin büyük çoğunluğu en az bir GTT yöntemi kullanmaktadır. Ancak kullandıkları bu yöntemler tıbbi tedavinin yanında ek olarak kullanılmaktadır. Psikiyatri birimlerinde çalışan hemşirelere, bu konu hakkında bilinçlendirilmesinde ve hastaların kullandıkları GTT yöntemleri belirlemede önemli sorumluluklar düşmektedir.
  • Öğe
    Türkiye'de Aromaterapi Uygulanarak Yapılan Lisansüstü Randomize Kontrollü Hemşirelik Çalışmalarının İncelenmesi
    (2022) Kızıltepe, Selin Keskin; Kurtgöz, Aslı
    Amaç: Bu araştırma Türkiye’de hemşirelik alanında aromaterapi uygulanarak yapılan randomize kontrollü lisansüstü çalışmaların incelenmesi amacıyla yapılmıştır.Gereç ve Yöntemler: Bu derleme çalışmasında, 2000-2019 yılları arasında, hemşirelikte aromaterapi yöntemlerinin kullanıldığı randomize kontrollü tezler incelenmiştir. Yüksek Öğrenim Kurumu Ulusal Tez Merkezi Veri Tabanı “randomize kontrollü” ve “hemşirelik” anahtar kelimeleri ile birbirinden bağımsız iki araştırmacı tarafından taranmıştır. Belirtilen yıllar arasında toplam 509 lisansüstü tez incelenmiştir. İncelenen tezlerin araştırmaya dahil edilme ölçütleri; randomize kontrollü tasarımda olması, aromaterapi yöntemlerinin etkinliğinin incelenmesi ve hemşirelik alanında yapılmış olmasıdır. Bu doğrultuda dahil edilme ölçütlerini karşılayan toplam 19 teze ulaşılmıştır.Bulgular: Tezlerden 11’i doktora, 8’i ise yüksek lisans düzeyinde yapılmış olup, çalışmaların tamamına yakınının (%94,7) son beş yılda yapıldığı görülmüştür. Çalışmalar kapsamında en çok kullanılan aromatik yağın lavanta olduğu (%78,9) ve lavanta yağının en fazla inhalasyon yöntemiyle (%60) kullanıldığı belirlenmiştir. Lisansüstü hemşirelik çalışmalarının çoğunun (%52,6) aromaterapi uygulamasının ağrı üzerine etkisini değerlendirmek amacıyla yürütüldüğü saptanmıştır.Sonuç: Türkiye’de hemşirelik alanında yapılan randomize kontrollü lisansüstü çalışmaların tamamına yakınında aromaterapi uygulamalarının kullanım amacına göre etkili olduğu bildirilmiştir.
  • Öğe
    Şizofreni veya Bipolar Bozukluk Tanılı Ebeveyn Çocuklarının Yaşam Deneyimleri
    (2022) Konuk, Dilek; Karaca, Aysel
    Ebeveynde ruhsal hastalık tanısı bulunması hem çocuk hem de ebeveyn için oldukça sıkıntılı yaşam deneyimlerine sebep olabilmektedir. Şizofreni ve/veya bipolar bozukluk ile takip edilen anne/baba çocuklarının bireysel ve toplumsal birçok zorlukla mücadele ettikleri bilinmektedir. Her çocuğun yaşam deneyimi eşsiz ve özel olsa da aralarında dramatik benzerlikler olduğu görülmektedir. Çocuklar korku, utanma, üzüntü, umutsuzluk gibi duygular yaşamakta; kişilerarası uyumsuzluk, saldırganlık, davranış bozukluğu, düşük benlik saygısı ile karakterize çeşitli sosyal problemler ile karşılaşmakta; stigmaya maruz kalmakta ve erken dönemde ağır sorumluluklar altına girmektedirler. Kullandıkları baş etme stratejilerinin ise maladaptif (sigara/alkol kullanımı, evden kaçma düşüncesi, içe kapanma vb) olduğu görülmektedir. Bu olumsuz etkilere rağmen, bazı çocuklarda problem çözme becerilerinin gelişmesi, özgüvenlerinin ve bağımsızlıklarının artması gibi olumlu etkilerde görülebilmektedir. Bu makalede, şizofreni ve/veya bipolar bozukluk tanılı ebeveyn çocuklarının yaşam deneyimleri ve gereksinimleri incelenerek, hemşirelerin rolünün tartışılması amaçlanmaktadır. Bu çocukların yaşam deneyimlerinin öğrenilmesinin, aile işlevselliğinin artırılması, gereksinimlerinin karşılanabilmesi ve baş etme becerilerinin geliştirilebilmesi için hemşirelik girişimlerinde yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
  • Öğe
    Oksidatif, Apoptotik ve İnflamatuar Sinyal Yolakları üzerinden C6 Glioblastoma Hücrelerindeki ML351'in Antiproliferatif Etkileri
    (2022) Kar, Fatih; Hacıoğlu, Ceyhan
    Amaç: Kanser tedavisindeki başarılı yaklaşımlardan biri de spesifik inhibitörlerin kullanılmasıdır. Çoklu doymamış yağ asitlerinin metabolizmasından sorumlu olan 12/15-lipoksijenaz (12/15-LOX) nöronlarda oksidatif stres kaynaklanan hücre ölümüne aracılık etmesinin yanı sıra, kanser gibi birçok önemli hastalıkta yer alan metabolitlerin üretemini de gerçekleştirir. Bu çalışmada, 12/15-LOX inhibitörü olan ML351'in C6 glioblastoma hücrelerin üzerindeki antiproliferatif etkilerini çeşitli biyokimyasal süreçler üzerinden araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmada önce C6 hücreleri için sitotoksik ML351 konsantrasyonları metil tiazolil tetrazolyum (MTT) kullanılarak tespit edilmiştir ve ardından total oksidan kapasite (TOS), sitokrom c (CYC), kaspaz 3 (CASP3), tümör nekroz faktör alfa (TNF-?) ve interlökin-6 (IL-6) seviyeleri ölçüldü. Bulgular: Sonuç olarak, ML351 C6 hücreleri üzerinde konsantrasyon bağımlı anti-proliferatif etkilerinin olduğu görüldü. ML351 uygulamasının C6 hücrelerinde oksidatif strese neden olarak TOS seviyelerini artırdığı belirlendi. ML351 uygulanması kontrol grubu ile karşılaştırıldığında CASP3 ve CYC seviyelerini artırdı (p<0,001). Bu sonuçlara göre, ML351 uygulamasının C6 hücrelerinde apoptozu indüklediği görüldü. Öte yandan, ML351 ile tedavi edilen C6 hücrelerinde kontrol grubuna göre TNF-? ve IL-6 seviyelerinin düştüğü belirlendi (p<0,01). Sonuç: Çalışmamız, C6 glioma hücrelerinde ML 351 uygulamasının pro-oksidan/oksidan dengesini bozarak oksidatif hasar ve apoptoza neden olduğunu ve inflamasyonu azalttığını göstermektedir. Bu nedenle bir antikanser ilaç olma potansiyeline sahip ML351'in farklı kanser hücre hatlarındaki faklı metabolik yolaklar üzerindeki etkilerini araştıran daha ileri çalışmalar yapılmalıdırdır
  • Öğe
    Working in the Tracing Team during the COVID-19 Pandemic Process
    (2022) Kavaslar, İbrahim; Bekar, Ebru Özen
    Aim: The present study was carried out to investigate what the healthcare professionals working in the tracing team experienced during the COVID-19 pandemic process. Materials and Methods: The research, designed in a qualitative pattern, was based on a phenomenological approach. Interviews were conducted with 13 healthcare professionals working in the tracing team, who was selected with the purposeful and maximum variation sampling method. In the research, a semi-structured questionnaire consisting of 9 questions prepared. The questionnaire was finalized by taking the opinions of four expert academicians. Consent was obtained from the participants for the use of a voice recorder during the interviews. Results: Considering the personal and professional status variables of the participants, it was determined that the mean age was 31.7 (27-43) years and the total working period in the institution was 8.8 (1-25) years. Research findings were analyzed under three main themes and nine sub-themes as follows: feelings (anxiety, fear, and happiness-pride), problems (lack of orientation, problems in working conditions, and communication with patients), and family (fear of infecting others, missing, and childcare issues). Conclusion: These results emphasize the importance for health services of evaluating the feelings and problems experienced by the tracing teams working on the front lines during the COVID-19 pandemic process. It is important that managers take effective steps in order to carry out orientation activities for healthcare professionals who have just started to work in this field, to improve the working conditions of the tracing teams, and to provide support to the employees.
  • Öğe
    Use in the Healthcare Industry of the Hydrogen Energy Produced by Solid Hydrogen Sources Used in Fuel Cells
    (2022) Göksu, Haydar; Aydınlı, Elif
    Although as anenergy source today fossil fuels are used as an energy source, it should not be forgotten that fossil fuels will run out one day. In addition, it is seen that greenhouse gases which emitted from fossil fuels are seriously threatening the environment with their release into the atmosphere. We see the best example of this in today's climate changes. Therefore, sustainable and environmentally friendly energy resources are needed. One of these energy sources is also hydrogen energy which obtained from hydrogen sources. It is also important to choose an economical and easy-to-use energy source for the use of hydrogen energy. Today, solid hydrogen sources are preferred for use in many areas. Solid sources of hydrogen are easy to transport, store and maintain. In addition, it provides high efficiency hydrogen and it is an environmentally friendly hydrogen source. It is possible to obtain a continuous energy source in the health sector by using solid hydrogen sources in fuel cells. It should not be forgotten how important electrical energy is, especially in hospitals.
  • Öğe
    COVID-19 Pandemisi Döneminde Romatizmal Hastalıklara Halkın İlgisi: Google Trends Verilerinin Analizi
    (2022) Sultanoğlu, Tuba; Ataoğlu, Sarfinaz
    Amaç: Çalışmanın amacı Koronavirüs Hastalığı-2019 (COVID-19) pandemisi sırasında romatizmal hastalıklara halkın ilgisini Google Trends verilerinin analizi ile değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmanın tüm verileri Google arama sayılarının ve ilişkilerinin paylaşıldığı, https://trends.google.com/trends/ aracılığıyla Google Trends veri tabanından elde edildi. Bu çalışma Mart 2019-Mart 2020 (pandemi öncesi dönem) ve Mart 2020-Mart 2021 (pandemi dönemi) arasında yapılan aramaları içermektedir. Google Trends arama terimleri gut, fibromiyalji, ailevi Akdeniz ateşi, Behçet hastalığı, sistemik lupus eritematosus, ankilozan spondilit, romatoid artrit, osteoartrit, sjögren sendromu ve skleroderma olarak belirlendi.Türkiye seçimiyle arama yoğunlaşmaları tüm kategorilerde incelendi. Bulgular: Çalışmamızda Türkiye’de romatizmal hastalıklara olan dijital ilginin GT verileri karşılaştırıldı.Pandemi öncesi dönem ve pandemi döneminde göreli arama hacmi en fazla olan ilk beş romatizmal hastalığın gut, fibromiyalji, ailevi Akdeniz ateşi, Behçet hastalığı ve sistemik lupus eritematozus olduğu tespit edildi. On arama terimi için ilgili arama hacmi incelendiğinde pandemi döneminde ailesel Akdeniz ateşi, ankilozan spondilit, romatoid artrit ve sjögren sendromu istatistiksel olarak anlamlı derecede azalırken Behçet hastalığı arama terimi anlamlı ölçüde arttı.Sonuç: COVID-19 gibi pandemilerde çevrim içi internet arama sonuçlarının değerlendirilmesi hem halkın hastalıklara olan ilgisini ve eğilimlerini belirleme hem de toplumsal farkındalığın oluşturulabilmesi açısından önemlidir. Farkındalık günlerinin hastalıkların tanınmasında potansiyel faydalar sağlaması nedeniyle daha fazla vurgulanması gerektiğini düşünmekteyiz.
  • Öğe
    Okul Sporlarına Katılan Ortaokul Öğrencilerinin Duygusal Zeka Düzeyleri
    (2022) Özcan, Gülsen; Alper, Rümeysa
    Amaç: Bu araştırma okul sporlarına katılan ortaokul öğrencilerinin duygusal zeka düzeylerinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntemler: Araştırmanın örneklemini Bolu Merkez İlçe’ deki ortaokullarda öğrenim gören ve okul sporlarında yer alan 543 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Verileri elde etmek amacıyla Bar - On Duygusal Zeka Ölçeği Çocuk ve Ergen Formu (EQi:YV) kullanılmış ve Bolu Merkez İlçe’ de yer alan sekiz ortaokuldaki öğrencilere uygulanmıştır. Bar - On Duygusal Zeka Ölçeği Çocuk ve Ergen Formu Reuven Bar-On ve James D.A. Parker (2000) tarafından 7-18 yaş arasındaki gençlerin duygusal zeka seviyelerini ölçmek için geliştirilmiş ve Köksal (2007) tarafından Türkçeye uyarlanmıştır. Bulgular: Bu araştırmanın sonucunda spor türüne, spor branşına ve kardeş sayısına göre istatistiksel olarak anlamlı farka rastlanmamıştır (p>0,05). Bu sonuca ek olarak bireylerarası alt boyutunda kız öğrencilerin lehine ve olumlu etki alt boyutunda ise erkek öğrencilerin lehine anlamlı fark olduğu anlaşılmıştır (p<0,05). Sınıf düzeyine göre uyum, genel ruh hali ve olumlu etki alt boyutlarında anlamlı farklar olduğu anlaşılmıştır (p<0,05). Spor yapma süresine göre stres yönetimi ve olumlu etki alt boyutlarında anlamlı farklar olduğu anlaşılmıştır (p<0,05). Ebeveyn otorite anlayışına göre birey içi, stres yönetimi, uyum, genel ruh hali ve olumlu etki alt boyutlarında anlamlı farklar olduğu anlaşılmıştır (p<0,05). Sonuç: Bu çalışmanın duygusal zeka alanına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca ailenin de duygusal zeka faktörüne etki eden önemli bir olgu olduğuna vurgu yapılmaktadır.
  • Öğe
    İletişimsizliğin Çocuk Sağlığına Etkilerinden Biri: Nutrisyonel Rikets
    (2022) Bolu, Semih; Kurt, Fatih; Yalçın, Nilgün
    D vitamini, parathormon ve kalsitonin ile birlikte kemik, böbrek ve bağırsak arasındaki kalsiyum (Ca)-fosfor(P) metobolizmasını ve kemik mineralizasyonunu sağlamaktadır. Nütrisyonel rikets, D vitaminive/veya kalsiyum eksikliğine bağlı olarak büyüme plaklarında kusurlu kondrositve osteoid mineralizasyonundankaynaklanır. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından 2005 yılından itibaren ilk bir yıl tüm süt çocuklarına ücretsiz 400 IU/gün D vitamini desteği yapılmaktadır. Ülkemizde bulunan göçmen aile bebeklerine D vitamini desteği verilmesine rağmen, aileler birinci basamak sağlık merkezlerindeki görevli sağlık çalışanları ile iletişim kuramadığı için bu destek tedaviyi hangi dozda ve ne zamana kadar kullanması gerektiğini bilmemekte, eksik dozda veya kısa süreli kullanabilmektedir. Biz bu makalede nutrisyonel rikets tanısı ile tedavi verilen hastayı sunarak literatüre katkı yapmak ve göçmen aileler ile iletişim eksikliğine bağlı oluşabilecek sorunlara dikkat çekmek istedik.
  • Öğe
    Investigation of Neutrophil Volume, Conductivity, and Light-Scattering Parameters for Early Diagnosis of Bacterial Infections
    (2022) Aytar, Asiye Altınöz; Doğan, Özlem; Çalışkan, Emel
    Aim: Early diagnosis of bacterial infections is crucial in planning treatment. Thus, it is important to determine the gram staining property of bacteria as well as the presence of bacterial infection. The acute bacterial infection leads to morphological changes in neutrophils. In this study, we investigated the use of neutrophil volume, conductivity and light-scattering (VCS) parameters as potential indicators for rapid diagnosis of bacterial infections, and to distinguish infections caused by gram-positive and gram-negative bacteria. Material and Methods: Patients with urinary tract infections, pneumonia, wound site infections and sepsis were included. The control group comprised patients without bacterial infections. The blood samples of the patients were examined for white blood cell and neutrophil counts; neutrophil VCS parameters were determined using a Coulter Analyzer. The VITEK 2 Compact System was used to detect microbial growth. Results: The blood sample data of 472 patients sent to our laboratory for Complete Blood Count analyses from various clinics were analyzed in this study. A total of 370 samples showed significant growth in their bacteriological culturing, whereas the remaining 102 samples showed no growth. For the detection of bacterial growth, the specificities of median neutrophil volume (MNV) and median neutrophil conductivity (MNC) were found to be 96% and 99%, respectively. In addition, median neutrophil light scattering (MNS) was higher in the gram-negative bacterial group than in the gram-positive bacterial group. Conclusion: The use of neutrophil VCS parameters is an effective and time-saving method to identify bacterial infections and distinguish between gram-positive and gram-negative bacterial infections.
  • Öğe
    Abdominal Ateşli Silah Yaralanması Nedeniyle Opere Edilen Çocuk Hastaların Klinik Özellikleri: Bir Somali Deneyimi
    (2022) Abdi, Abdishakur Mohamed; Küçük, Adem; Ali, Abdullahi Yusuf; Adam, Mesut Kayse; Mohamed, Shukri Said
    Amaç: Ateşli silah yaralanmaları dünya genelinde önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Bu çalışmada Somali'deki tek çocuk cerrahisi kliniğinde abdominal ateşli silah yaralanması nedeniyle opere edilen hastaların klinik özellikleri incelendi. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada,Somali'deki tek çocuk cerrahisi kliniğine Mayıs 2019 - Temmuz 2021 tarihleri arasında abdominal ateşli silah yaralanması ile getirilen ve opere edilen 42 çocuk hastanınkayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, yaralanma nedeni (ateşli silah veya bombalanma), tedavi, ameliyat bulguları, yaralanan organlar, hastanede kalış süresi ve komplikasyonlar açısından değerlendirildi. Bulgular: Yaşları 3 - 16 arasında değişen (ortanca 10 yıl), 28 (%67) erkek ve 14 (%33) kadın hastaların 30’u (%71) bombalanma, 12’si ise (%29) kurşunlanma sonucu yaralanmıştı. Vakaların 21’inde (%50) tek, 21’inde (%50) birden fazla organ yaralanması saptandı. En sık hasar gören organlar sırasıyla ince bağırsak (n=24), kolon (n=14), karaciğer (n=10) ve böbrekti (n=7). Ortanca yatış süresi yedi gün olarak saptandı. Vakaların 36’sı (%86) serviste, altısı (%14) yoğun bakım ünitesinde takip edildi. Yoğun bakımda takip edilen iki hastanın seyri mortalite ile sonuçlandı. Sonuç: Çalışmamızın sonuçları, Somali’de tek bir çocuk cerrahisi kliniğinde kısa bir zaman dilimi içinde elde ettiğimiz verilerin, çocukların ciddi oranda abdominal ateşli silah yaralanmalarına maruz kaldıklarını ve önemli bir morbidite ve mortalite ile karşı karşıya olduklarını ortaya koymaktadır.
  • Öğe
    COVID-19 Hastalarının Kan Gruplarına Göre Hemogram Parametrelerinin Değerlendirilmesi
    (2022) Gamsızkan, Zerrin; Kaya, Abdulkadir; Tuncel, Mert Can; Işık, Abdullah; Davran, Fatih; Şahin, İdris
    Amaç: COVID-19 hastalığı, tüm Dünyada birçok insanın hayatını tehdit ettiğiiçin hastaların laboratuar parametreleri her açıdan incelenmektedir. Kan grupları ve COVID-19 ilişkisi de birçok araştırmada tartışılmıştır. Çalışmamızın amacı, COVID-19 hastalarının kan gruplarına göre hemogram parametrelerini incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamız, retrospektif olarak tasarlanmış, tanımlayıcı-kesitsel bir çalışmadır. Çalışmada, 01.12.2020-01.02.2021 tarihleri arasında COVID-19 şüphesi ile acil pandemi polikliniğine başvuran hastalar kan grupları ve laboratuar tetkikleri ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 527 hasta dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen hastaların %31,1’i (n=164) erkek,%68,9’u (n=363) ise kadındı. Çalışmaya dahil edilen hastaların %51,6’sı (n=272) COVID-19 negatif, %48,4’ü (n=255) ise COVID-19 pozitifti. Hastaların COVID-19 tanıları ile kan grupları arasında anlamlı bir farklılık izlenmedi (p=0,799). Hastaların COVID-19 olma durumu ile Rh faktörü arasında anlamlı bir farklılık izlenmedi (p=0,240). COVID-19 pozitif grupta, lenfosit ve CRP değerlerinde anlamlı farklılık izlenmezken (p>0,05); hemoglobin (p=0,028) ve WBC (p=0,014) değerlerinde anlamlı farklılıklar izlendi. Sonuç: Çalışma sonuçlarında ABO kan grubu ve Rh grubu açısından COVID-19 pozitif ve negatif hastalar açısından anlamlı bir fark olmadığı tespit edildi. Bununla birlikte, AB kan grubu olan PZR pozitif hastaların, WBC ve hemoglobin düzeylerinin diğer kan gruplarına göre anlamlı olarak düşüklük tespit edilmiştir. COVID pozitif hastaların kan grupları ile laboratuvar parametrelerinin ilişkisini açıklayabilmek için ileride yapılacak daha geniş kapsamlı araştırmalara ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    Erkek İnfertilitesi ile Başvuran Hastalarda Spermiogram, Hormonal Profil ve Genetik Analiz Sonuçlarının Karşılaştırmalı Analizi: Tek Merkez Deneyimi
    (2022) Çiçek, Gülsemin; Gezdirici, Alper; Güleç, Elif Yılmaz; Ayaz, İbrahim Orkunt; Ünal, Işık; Eröz, Recep
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, hastanemize infertilite nedeniyle başvuran erkeklere yardımcı üreme tekniklerinden önce uygun genetik danışmanlık verebilmek için, azospermi ve/veya oligozoospermi etiyolojisine yönelik standart sitogenetik yöntemler ve Y kromozom mikrodelesyon analizleri ile hem majör kromozom anomalilerinin hem de Y kromozomu mikrodelesyonlarının sıklığı ve tiplerini araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamıza 2017-2020 yılları arasında erkek infertilitesi nedeniyle Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma hastanemize başvuran toplam 437 hasta dâhil edildi. Tüm hastalar spermiogram, hormonal profil, kromozom analizi ve Y mikrodelesyon analizleri doğrultusunda değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamızda toplam 437 hastanın 42’sinde (%9,6) kromozomal anomaliler tespit edildi. En sık görülen kromozomal anomali 47,XXY(Klinefelter sendromu) idi. 5 hastamızda dengeli translokayonlar vardı. 1 hastada ise marker kromozom tespit edildi. Geriye kalan 395 hastanın kromozom analizi normaldi. 44 hastamızda (%10,06) ise AZF genleri üzerinde çeşitli y-kromozomu mikrodelesyonları saptandı. 1 hastada AZFa delesyonu, 4 hastada AZFb+c delesyonu, 17 hastada AZF-c gr/gr delesyonu, 2 hastada komplet AZFa+b+c delesyonu, 2 hastada komplet AZFc delesyonu, 1 hastada parsiyel AZFb delesyonu, 9 hastada kısmi AZFb+c delesyonu, 8 hastada parsiyel AZFc delesyonu tespit edildi. Geriye kalan 393 hastada herhangi bir Y kromozomu mikrodelesyonu saptanmadı. Sonuç: Mevcut bilgiler ve geçmişteki literatür çalışmaları eşliğinde özellikle şiddetli oligospermi ve azospermili hastalarda kromozom analizi ve Y mikro delesyonu analizlerini yardımcı üreme tekniklerinden önce önermekteyiz.
  • Öğe
    Akciğer Kanseri Semptom Taramasının Sigara Bıraktırmadaki Rolü
    (2022) Balbay, Öner; Kalkanlı, Nevin; Karataş, Naciye; Yeşiloğlu, Reşat; Arbak, Peri Meram; Annakkaya, Ali Nihat
    Amaç: Bu çalışmada Düzce ilinde 30 yaş ve üzeri sigara içenlerde akciğer kanseri semptom taramasının sigara bırakmadaki rolü araştırıldı. Gereç ve Yöntemler: Randomize 700 hane seçilerek 30 yaş üzeri sigara anamnezi olan 500 olgu çalışmaya alındı. Olguların sigara alışkanlıkları ve akciğer kanseri semptomları bir anket formuyla yüz yüze görüşmeyle sorgulandı. Sigaranın akciğer kanseri için önemli bir risk faktörü olduğu vurgulandı. Halen aktif sigara içen 474 olgunun 353'üne 6 ay sonra telefonla sigara alışkanlıkları yeniden sorgulandı. Bulgular: Toplam 353 sigara içen olgunun 32’si (%9,1) kadın, 321’i (%90,9) erkekti. Yaş ortalaması 46±9 olan olguların, ortalama 36±24 paket-yıl sigara anamnezi vardı. 130'u (%36,8) sigarayı bırakmayı düşünüyordu ve 65'i (%18,4) sigarayı bırakmayı denemişti. 6 ay sonraki kontrolde 17 olgu (%4,8) sigarayı bırakmış, 59 olgu (%16) sigarayı azaltmış, 2 olgu (%0,6) ise artırmıştı. Sigarayı bırakanların hiçbiri ilk görüşmede bırakmayı düşündüğünü söyleyenler veya daha önce bırakmayı deneyenlerden değildi. Sigarayı bırakanların yaş ortalaması sigara içmeye devam edenlere göre daha yüksekti (p=0,044) ve sigarayı bırakanların daha uzun süredir sigara içme öyküleri vardı (p=0,001). Hemoptizi ve çomak parmak semptomlarının varlığı sigara bırakma oranlarını anlamlı düzeyde artırmaktaydı (sırasıyla p=0,048, p=0,013). Bu çalışmada akciğer kanseri semptom sorgulamasından 6 ay sonraki sigara bırakma oranı (%4,8), kendiliğinden sigarayı bırakma oranından (%1) anlamlı düzeyde yüksekti (p=0,001). Sonuç: Akciğer kanseri semptom taramasıyla sigara bırakma oranları artırılabilir. Sigara bırakma poliklinikleri yanında bu tip yaklaşımlar sigara mücadelesine katkıda bulunabilir.
  • Öğe
    Investigation of the Effect of Leaky Gut on COVID-19 Clinic
    (2022) İnce, Nevin; Kayabaşı, Eda; Demir, Mehmet Cihat; Cangür, Şengül; Keskin, Banu Hümeyra; Öztürk, C. Elif; Kaya, Sare
    Aim: In the course of the COVID-19 pandemic, in millions of cases were observed those of some patients do not exhibit any symptoms whereas some others are hospitalized with having fatal outcomes. One of the most significant findings is that patients with existing comorbidities are extremely exposed to severe clinical conditions developed due to excessive inflammatory response. That is to say, the indicative cause of chronic inflammation may be bacterial translocation derived from the impaired intestinal mucosal barriers. This study is aimed to investigate the probable relations between the impaired intestinal barrier integrity and which would be associated with severity of COVID-19 clinical conditions. Material and Methods: According to the clinical and laboratory findings, the patients were classified into three groups as mild, moderate, and severe clinical conditions. All patients’ blood samples were collected on the first admission to the hospital. Serum concentrations of lipopolysaccharide-binding protein (LBP), were analyzed to evaluate the intestinal barrier function and bacterial translocation. Results: The proportions of those with high LBP levels among all the groups were significantly different (p<0.001). The proportion of the patients with high LBP levels in the mild patient group (65.4%) was significantly lower than those with moderate (100%) and with severe clinical conditions (95.2%) (p<0.05 for each). Conclusion: In recent years, it has been clearly demonstrated that the functions of the intestines are much more than the digestive function, and that the intestinal microbiota and mucosal barrier integrity have a great impact on the immune system. These results would indicate that the impaired intestinal barrier integrity and bacterial translocation might be effective in severe COVID-19 development.
  • Öğe
    Düzce Tıp Fakültesi Öğrencilerinin Tütün Kullanımına YönelikTutum ve Davranışları
    (2022) Cangür, Şengül; Çolak, Raşit Ziya; Oruç, Mustafa Eren; Batak, Bedirhan Sina; Dalkılıç, Serhat; Turan, Rıdvan; Gülhan, Pınar Yıldız
    Amaç: Halk sağlığının en büyük sorunlarından biri olan tütün ve tütün ürünleri kullanımı her yıl dünyada sekiz milyondan fazla insanın ölümüne neden olmaktadır. Tütün ve tütün ürünleri ile oluşan bağımlılıkla mücadelede hekimler meslekleri gereği her zaman ön planda yer almaktadır. Bu nedenle tıp fakültesi öğrencilerinin bu konudaki tutum ve davranışlarını incelemek, çözüm önerileri sunmak önemlidir. Gereç ve Yöntemler: Çalışma ekibi tarafından literatür taranarak elektronik ortamda hazırlanan anket;2019-2020 öğretim yılında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim almakta olan öğrencilerinin telefon numaralarına mesaj yoluyla gönderildi. Bu tarihlerde 921 kayıtlı öğrencinin anketi incelemesinin ardından 659 öğrenci ankete katılarak çalışma kapsamına alındı. Bulgular: Çalışmaya katılan 659 öğrencinin %55,5’i kadın ve %44,5’i erkekti. Çalışmamızda Tıp Fakültesi öğrencilerinin %28,7’sinin tütün ürünü kullandığı saptandı. En sık başlama nedeni akran etkisiydi (%47,9). Katılımcıların %26,3’ü sigara bırakmaya yönelik tedavi almayı düşünüyor iken; sadece %9,3’ü tedavi almıştı ve tedavi alma oranı kadınlarda istatistiksel anlamlı oranda daha düşüktü. Yalnız veya arkadaşları ile evde kalanları sigara kullanma oranı yurtta ya da ailesi ile kalanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek idi. Sonuç: Tıp fakültesi öğrencileri tüm meslek yaşamları boyunca tütünle ve ölümcül etkileriyle mücadele etmede önemli rollere sahip olacaklardır. Tıp fakültelerinde tütün ve tütün ürünlerinin kullanımının zararları ve bırakma yolları konusunda eğitim programlarına ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz.
  • Öğe
    COVID-19 Pandemi Sürecinde Çocuklardaki İnternet Bağımlılığı, Siber Mağduriyet Düzeyleri ve Algılanan Ebeveyn İzleminin İncelenmesi
    (2022) Sarıgedik, Enes
    Amaç: Geçtiğimiz yıl içerisinde tüm dünya COVID-19 pandemisinin etkisi altındaydı. Pandemi evlerde geçirilen süreleri artırdı. İnsanların evlerinde geçirilen sürelerine paralel olarak internette geçirdikleri süreler de arttı. Bu çalışma da bu gelişmelerin internet üzerinden zorbalığa uğrama ile olan ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Katılımcılara çevrimiçi ortam üzerinden ulaşıldı. Annelerden; Sosyo-demografik form, AileÇocuk İnternet Bağımlılık Ölçeği, çocuklardan ise Siber Mağduriyet Ölçeği, Anne Baba İzleme Ölçeği doldurmaları istenmiştir. Katılmayı kabul eden katılımcılardan bilgilendirilmiş onamları alınmıştır. Toplam 104 anne ve çocuk ile çalışma tamamlanmıştır. Bulgular: Kız cinsiyette, yaş ile siber mağduriyet ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönlü zayıf bir ilişki bulunmuştur (r: 0,308, p=0,028). Sosyal medya hesabı olan çocuk ve ergenlerin siber mağduriyet puanları olmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur(p=0,002). Ölçeklerin birbirleri ile olan ilişkileri değerlendirildiğinde Aile-Çocuk İnternet Bağımlılık Ölçeği ile Siber mağduriyet düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönde zayıf bir ilişki olduğu saptanmıştır (r=0,248 p=0,011). Ergen grubunda hem Aile-Çocuk İnternet Bağımlılık Ölçeği hem de Siber mağduriyet ölçeği ile kısıtlayıcı izlem arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönde zayıf düzeyde ilişki bulunmaktadır (r=0,345 p=0,019; r=0,345 p=0,019). Sonuç: COVID-19 sürecinde internet bağımlılığı ve siber mağduriyet gençler arasında hızla artmaktadır. Yaşın artması ve sosyal medya hesaplarının olması çocuk ve ergenlerde siber mağduriyet açısından risk yaratmaktadır. Aileler bu süreçte çocukları yakından izlemeli, internet kullanımı ve siber mağduriyet hakkında doğru bilgilendirmeler yapmalıdır, sınır koyma da aşırı kısıtlayıcı olmaktan kaçınmalıdırlar
  • Öğe
    Antimicrobial and Anticancer Activity of Corydalis solida
    (2022) Dülger, Görkem
    Aim: The present study, it was aimed to evaluate the bioactive properties of Corydalis solida. Material and Methods: In the study, the anticancer activity of ethanolic extracts prepared from C. solida was determined on HCT116 colon cancer, AGS gastric cancer and HepG2 hepatocellular carcinoma cell lines and HUVEC cells, healthy control cell line. Well diffusion method was used to determine the antimicrobial properties of solida. For this purpose, ethanolic extracts were used for antimicrobial activity against four bacterial isolates (Escherichia coli, Bacillus cereus, Staphylococcus aureus and Klebsiella oxytoca) and three yeast strains (Candida albicans, C. tropicalis and C .glabrata). Results: Corydalis solida plant extract produced significant antiproliferative effect in HCT116 (colon cancer), AGS (gastric cancer) and HepG2 (liver cancer) cell lines. This effect was more remarkable in the HepG2 cell line. In addition, negligible cell death in HUVEC cells indicated that the plant was not toxic to healthy cells. Plant extract application also caused significant Caspase-3, 8 and 9 activation in HepG2 and HCT116 cells, consistent with the antiproliferative effect. Antimicrobial studies have shown that the extract made inhibition zone on bacteria. Conclusion: In the study, it was determined that the ethanol extract of Corydalis solida had anticancer effect. In addition, the extract had inhibitory properties on bacteria. The data obtained from the study are qualified to support further pharmacological studies.
  • Öğe
    Renal Hücreli Karsinomlarda Patolojik Prognostik Parametrelerin Değerlendirilmesi: Tek Merkez Deneyimi
    (2022) Coşkun, Sinem Kantarcıoğlu
    Amaç: Böbrek kanserleri dünyada en sık görülen kanserler arasındadır. Sosyoekonomik gelişme durumlarına göre farklılıklar göstermekle birlikte pek çok ülkede insidans ve mortalite oranları artmaktadır. Bu çalışmada renal hücreli karsinomların (RHK) patolojik prognostik parametrelerini literatür bilgileri eşliğinde değerlendirmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: RHK tanısı alan toplam 105 olgu çalışmaya dahil edildi. Hastalara ait yaş, cinsiyet, ameliyat tipi (parsiyel/total rezeksiyon), patolojik tanı, tümör lokalizasyonu, makroskopik tümör görünümü, tümör sınırları (düzenli/düzensiz), tümör derecesi, tümör büyüme paterni, tümör çapı, renal kapsül invazyonu, perirenal yağ dokusu invazyonu, renal ven invazyonu, tümörde nekroz ve kistik dejenerasyon varlığı, patolojik tümör evresi, üreter cerrahi sınır, adrenal bez tutulumu ve metastatik tümör durumu verileri hasta dosyalarından ve patoloji raporlarından retrospektif olarak elde edildi. Prognostik parametreler gözden geçirildi. Bulgular: Olguların 71’i erkek, 34’ü kadındı. Yaş aralığı 26 ile 87 arasındaydı. En sık görülen alt tip berrak hücreli olup (n=80), onu papiller tip 1 (n=12), kromofob (n=8) ve papiller tip 2 (n=5) RHK’lar takip ediyordu. Tümör çapı 1,7 cm ile 17 cm arasındaydı. Olguların %71,1’inin nükleer derecesi 2 olarak izlendi. 27 olguda renal kapsül invazyonu mevcut olup, perirenal yağ doku invazyonu 19 olguda görüldü. Sonuç: RHK’lar farklı histolojik alt tiplere sahip, ayırt edici genetik ve moleküler değişiklikler içeren, farklı klinik davranışları nedeniyle terapilere farklı yanıtlar veren hastalıkların bir spektrumudur. Bireyselleştirilmiş surveyans protokolleri oluşturmada, hasta danışmasında ve gelecekteki potansiyel adjuvan tedaviyi belirlemede prognostik parametreler önemli role sahiptir.