Yazar "Yazgan, Sibel" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 16 / 16
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çapı bir santimetre ve altında olan tiroid nodülleri ile bir santimetre üzerinde olan tiroid nodüllerinin ince iğne aspirasyon biyopsi sonuçlarının karşılaştırılması(Düzce Üniversitesi, 2010) Yazgan, Sibel; Erdoğmuş, BeşirAmaç: Çapı bir cm ve altı olan tiroid nodülleri ile bir cm üzeri olan tiroid nodüllerinin İnce İğne Aspirasyon Biyopsi (İİAB) sonuçlarına göre malignite oranlarını ve nodüllerin ultrasonografi (US) özellikleri ile malignite arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Mayıs 2009-Mayıs 2010 tarihleri arasında Endokrinoloji polikliniğine başvurarak takibe alınan ve US eşliğinde İİAB işlemi yapılan 60 tane bir cm ve altında ile 97 tane bir cm üzerinde 157 nodüler guatr tanılı hasta retrospektif olarak incelendi. Pür kistik nodüller, çepersel kalsifikasyonu bulunan nodüller ve İİAB sonucu yetersiz materyal gelen nodüller çalışma dışı bırakıldı. US de malignite kriteri olarak hipoekoik patern, solid yapı, punktat kalsifikasyon, kontur düzensizliği ve periferik halo olmaması özellikleri kullanıldı. İstatistiksel değerlendirme de p<0.05 anlamlı olarak kabul edildi.Bulgular: Bir cm ve altındaki ile bir cm üzerindeki nodüller arasında, tespit edilen malignite oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık izlenmedi (p=0.707). Nodüllerin US özelliklerine göre malignite yönünden şüpheli olarak değerlendirilen; hipoekojenite, solid yapı, düzensiz kontur, mikrokalsifikasyon ve periferik halo yokluğu ile malignite arasında her iki grupta da istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı (p>0.05).Sonuç: Nodüler guatrda malignite tanı oranı düşük olmakla beraber, oluşabilecek malignitelere erken tanı konulması çok önemlidir. Çalışmamızda İİAB yapılan nodüllerin değerlendirilmesinde nodülün US özellikleri ile malignite arasında anlamlı ilişki bulunmadı. Ayrıca bir cm ve altı tiroid nodülleri ile bir cm üstü tiroid nodülleri arasında malignite yönünden istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı. Bu nedenle nodül boyutu ve nodüllerin US özelliklerine bakılmaksızın yapılma olasılığı olan her nodüle erken tanı konması açısından İİAB yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.Öğe Characteristic imaging findings of os odontoideum(Elsevier Science Inc, 2014) Büyükkaya, Ayla; Yazgan, Ömer; Yazgan, Sibel; Özel, Mehmet Ali…Öğe The Evaluation of Atherosclerosis in Migraine Patients(Wiley, 2013) Beşir, Fahri Halit; Koçer, Abdulkadir; Dikici, Süber; Yazgan, Sibel; Özdem, ŞeymaA potential association might exist between atherosclerosis and migraine. Carotid intima-media thickness (CIMT) is a marker of generalized atherosclerosis; hence, we aimed to assess CIMT in migraine patients. This study included 30 patients and 60 healthy controls aged between 20 and 40 years. Episodic migraine diagnosis was made according to the criteria of International Headache Society (IHS). Healthy controls who do not suffer any headache problems were selected from among hospital and laboratory staffs. All subjects were evaluated regarding some parameters and features known to be associated with migraine and vascular changes, that is, gender, age, body mass index, blood pressure, cholesterol, smoking habits, used hormonal contraceptives, and history of disease. The left common carotid arteries of the subjects were examined, and CIMT was measured with real-time gray-scale sonography. Mean values and standard deviations were calculated. All measurements were made in migraine-free periods. Migraine patients and control subjects were well matched for those parameters known to be associated with vascular changes, that is, gender, age, BMI, blood pressure, and cholesterol. CIMT values were higher in patients. The results showed that the mean CCA IMT values were 0.493 +/- 0.074 mm and 0.409 +/- 0.053 mm in migraine patients and controls, respectively (P < 0.001). There is a relationship between atherosclerosis and inflammation in migraine patients. The risk of cranial inflammatory arteriopathy increases in repeated attacks of migraine. Our study also supports that high number of attacks and attack duration are important in the development of atherosclerosis.Öğe The evaluation of carotid intima-media thickness and visceral obesity as an atherosclerosis predictor in newly-diagnosed polycystic ovary syndrome(Societa Editrice Universo, 2014) Büyükkaya, Ramazan; Beşir, Fahri Halit; Yazgan, Sibel; Karataş, Ahmet; Köse, S.A.; Aydın, Y.; Erdoğmuş, B.Purpose. Polycystic ovary syndrome (PCOS) is a common endocrine disorder which is associated with multiple risk factors for atherosclerosis. The aim of this study was to investigate the CIMT which is used in the early diagnosis of atherosclerosis and visceral obesity by ultrasound in newly diagnosed polycystic ovary syndrome with normal body mass index. Materials and Methods. A case-control study was conducted on 25 PCOS women (18-30 years of age) and 25 controls. BMI was matched volunteer controls. Carotid intima media thickness (CIMT) and fat distribution as visceral fat thickness (VFT) with subcutaneous fat thickness (SFT) were measured by ultrasound. After, visceral fat ratio (VFR) fat ratio (VFR) was calculated using VFT divided by SFT. The variables were compared using the ?2-test and Student's t test. Results. Comparing women with PCOS to the control group showed that CIMT was similar in both groups (p=0.84). The VFT in the PCOS group was higher than the control group (p=0.048). Whereas, the SFT was higher in the control group when compared to women with PCOS (p=0.007). The VFR was significantly higher in women with PCOS when compared to the control group (1.12 ± 0.38 vs. 0.81 ± 0.34; p=0.005). Conclusions. CIMT which used as early atherosclerosis predictors have not increased in newly diagnosed PCOS women. Body fat distribution was observed in visceral area in the newly diagnosed PCOS women. VFR follow up may provide benefit as a quantitative method for the assessment and follow up of visceral obesity in women with PCOS. © Società Editrice Universo (SEU).Öğe Genç yaşta görülen mandibular ameloblastoma(2009) Erdoğmuş, Beşir; Büyükkaya, Ramazan; Büyükkaya, Ayla; Yazgan, Ömer; Yazgan, Sibel; Yazıcı, BurhanAmeloblastom çeşitli gelişim aşamalarındaki enamel organ ve fibröz stromalı epitelden gelişen odontojenik bir neoplazidir. Bu tümör çene bölgesinde görülür, iyi huylu olmasına karşılık lokal yayılım gösterir. Ameloblastom maksilla ve mandibuladaki tümörlerin %1’ini ve odontojenik kaynaklı tümörlerin %11’ini oluşturur. Ortalama 30-50 yaşları arasında sıktır. Bu çalışmada ameloblastomlu genç bir olguyu sunuyor (17 yaş) ve ameloblastomun klinik, radyolojik, histopatolojik bulgularını literatür eşliğinde gözden geçirilmiştir.Öğe Hastaların Radyolojik Tetkikler Hakkında Bilgilendirilme Düzeyleri ve Karşılaşılan Etik ve Tıbbi Sorunlar(2015) Büyükkaya, Ramazan; Büyükkaya, Ayla; Öztürk, Beyhan; Yazgan, Ömer; Yazgan, Sibel; Yazıcı, BurhanAmaç: Radyoloji kliniğinden istenen tetkiklerde doktoru tarafından yeterince bilgilendirilen hastalarda hasta uyumunun ve tetkik kalitesinin arttığı gözlemlenmiştir. Klinik branşlardan yapılan ultrasonografi ve girişimsel radyolojik tetkik isteklerinde yapılacak tetkik hakkında hastaların doktor tarafından bilgilendirilme oranları ve buna bağlı karşılaşılan etik ve tıbbi sorunlara dikkat çekmeyi amaçladık. Yöntem: Kliniğimize başvuran 1000 hastaya (550 erkek, ortalama yaş 44; 450 kadın, ortalama yaş 42 yıl) kendilerine yapılacak tetkik hakkında bilgilendirme düzeylerini değerlendirecek cevabın evet ya da hayır olduğu basit sorular yöneltildi. Hastaya istenen tetkik ile ilgili doktoru tarafından bilgi verilip verilmediği, tetkikin neden istendiğini bilip bilmedikleri, kendilerinden istenen tetkikin ne olduğunu ve yapılış şeklinin nasıl olduğu hakkında bilgileri olup olmadığı ile ilgili basit ve anlaşılır sorular yöneltildi. Bulgular: 1000 hastanın 880inin (%88) tetkik hakkında doktor tarafından bilgilendirilmediği, 710 hastanın (%71) tetkik hakkında bilgisinin olmadığı saptanmıştır. Tetkik hakkında bilgisi olan hastalar (290 hasta) nereden bilgi aldıkları ile ilgili sınıflandırıldığında; 120si doktor tarafından (%41,4), 90 hastanın (%31) tetkiki daha önce yaptırdığı, 44 hastanın (%15,2) tetkik yapılan diğer hasta ve yakınlarından bilgi aldığı, geri kalan 36 hastanın ise (%12,4) çeşitli basın-yayın organları ve internetten bilgi aldıkları saptandı. Sonuç: Yaptığımız araştırma sonucu hastaların yapılan tetkikler hakkında bilgi düzeylerinin az olduğu ve hastaların doktorları tarafından yeterli bilgilendirilmediği sonucuna varılmıştır. Tetkik hakkında bilgisi olmayan ya da yanlış bilgi sahibi olan hastaların tetkik esnasında ki uyumsuzluğu tetkik kalitesini düşürmekte tanıya ulaşmayı güçleştirmektedir.Öğe Huge rectus sheath hematoma in a patient on anticoagulant therapy: A short review of rectus sheath hematomes(2012) Güngör, Adem; Çalışkan, Mustafa; Çeçen, Faruk; Yıldızhan, Esra; Aydın, Yusuf; Yazgan, Sibel; Celbek, GökhanRectus sheath hematoma is an accumulation of blood in the sheath of the rectus abdominis, secondary to rupture of an epigastric vessel or muscle tear. Multiple different causes were reported in literature and anticoagulant treatment is one of the most important reason. It could occur spontaneously or after trauma. They are usually located infraumblically and often misdiagnosed as acute abdomen, inflammatory diseases or tumours of the abdomen. We herein reported a case of rectus sheath hematoma presenting with a mass in the abdomen and diagnosed by computerized tomography (CT). Rectus sheath hematoma is a rarely seen pathology, CT must be chosen for definitive diagnosis. Conservative treatment aproaches is the first and important treatment procedure. Surgical treatments have high mortality and complication risks, so clinicians should avoid surgical procedures. Copyright © 2012 by Türkiye Klinikleri.Öğe Information Status of the Patients about Radiological Examinations and Encountered Ethical and Medical Issues(Duzce Univ, 2015) Büyükkaya, Ramazan; Büyükkaya, Ayla; Öztürk, Beyhan; Yazgan, Ömer; Yazgan, Sibel; Yazıcı, BurhanAim: It is observed that the patient compliance and technical quality is increased in sufficiently informed patients by the doctor at the examinations requested from the radiology clinics. We aimed to point to rate of the patients have been informed by the doctor about ultrasound and interventional radiological examinations requested from the clinical disciplines and accordingly encountered medical and ethic problems. Methods: Simple yes or no questions were asked to 1000 patients (550 male, mean age 44, 450 women, mean age 42) admitted to our clinic to assess their level of information about the investigation. Whether the patients were informed by the doctor, know why and what is the examination wanted and knowledge about the way of technique were asked to the patients simply and clearly. Results: 880 of 1000 (88%) patients were not informed by the doctor about tests, 710 patients (71%) had no information about the examination. Patients with information about research (290 patients) classified according to source of the information; 120 patients were informed by the physician (41.4%), 90 patients (31%) had examination before, 44 patients (15.2%) received information from the relatives and other patients examined, while the remaining 36 patients (12.4%) were found information from a variety of media organs and from the internet. Conclusion: As a result of our research it is concluded that information status of the patients about radiological examinations is insufficient and the patients are not informed adequately by clinicians. Patient non-compliance during the examination because of having no information or false information decreases the quality of the investigation and makes it difficult to reach the diagnosis.Öğe Nadir bir olgu: semptomatik ektopik lingual tiroid(2010) Büyükkaya, Ramazan; Erkan, Melih Ergin; Aydın, Yusuf; Büyükkaya, Ayla; Yazgan, Sibel; Yazgan, Ömer; Şafak, Alp AlperAmaç: Tiroid dokusunun tamamının veya bir kısmının dil kökündeki embriyolojik defekte bağlı olarak hatalı bir inişe maruz kalması ile lingual tiroid dokusu meydana gelmektedir. Genelde asemptomatiktir. Nadiren semptomlara neden olabilir ya da lingual bir tümörü taklit edebilir. Nadir olarak görülen semptomatik lingual tiroid olgusunu radyolojik ve sintigrafik bulguları ile literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Olgu:45 yaşında bayan hastanın uzun zamandır nefes darlığı ve yutma güçlüğü mevcuttu. Kontrastlı boyun tomografisinde dil kökünde, düzgün sınırlı, hava sütununu daraltan, yoğun homojen kontrast tutan lezyonun kontrastsız tomografilerinde kas dokularına göre hiperdens olduğu görüldü. Ultrasonografide hiperekojen lezyon izlendi ve tiroid bezi lojunda izlenmedi. Klinik ve labaratuar bulguları subklinik hipotiroidi ile uyumluydu. Hastanın görüntüleme bulgularının ektopik lingual tiroid ile uyumlu idi ve tanı sintigrafi ile doğrulandı. Sonuç:Semptom veren ektopik tiroid dokuları eğer vücuttaki tek tiroid dokusu değilse cerrahi olarak eksize edilir. Olgumuzda olduğu gibi lingual tiroidli olguların %75’inde yegane fonksiyon gösteren yapı bu ektopik dokudur. Bu yüzden klinisyenler cerrahi operasyon planlamadan önce oldukça dikkatli olmalıdırlar. Sonuç olarak ektopik tiroid dokusu tanısının konulması, hastayı kitle ön tanısı ile yapılacak gereksiz cerrahiden koruması ve ektopik tiroid dokusundan gelişebilecek bir malignitenin erken teşhisi açısından faydalıdır.Öğe Nadir bir olgu: simetrik tutulumlu schilder hastalığı(2011) Büyükkaya, Ramazan; Dikici, Süber; Uzun, Hakan; Büyükkaya, Ayla; Erdoğmuş, Beşir; Yazgan, Sibel; Yazgan, ÖmerSchilder Hastalığı veya myelinoklastik diffüz skleroz beyaz cevherde inflamatuar demylenizan plaklarla karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Hastalık sıklıkla adrenolökodistrofi ve intrakraniyal kitle ile karışmaktadır. On üç yaşında ani başlangıçlı yürüme ve konuşmada bozukluk, görme kaybı şikayetleri ile başvuran olgumuzun kranial magnetik rezonans görüntülemesinde Schilder Hastalığı ve adrenolokodistrofi düşünülmüş olup labaratuar bulguları ile adrenolokodistrofi dışlanmıştır. Nadir görülen ve nadiren simetrik tutulumla seyreden olgumuzu radyolojik bulguları eşliğinde sunuyoruz.Öğe Ötiroid multinodüler guatrlı olguların sitoloji ve histopatoloji sonuçları: Ultrasonografi özellikleri ile karşılaştırılması(2012) Yazgan, Ömer; Beşir, Fahri Halit; Aydın, Yusuf; Yazgan, Sibel; Erhan, Melih Engin; Yazıcı, Burhan; Önbaş, ÖmerAmaç: İnce iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) tiroid nodüllerine yaklaşımda altın standarttır ve multinodüler guatrda (MNG) dominant nodülden İİAB yapılması önerilmektedir. Çalışmamızda MNG tanılı olgularda dominant ve dominant olmayan nodül İİAB ve histopatoloji sonuçlarını karşılaştırarak nodül boyutu ile patoloji sonuçları arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve yöntem: 2009–2010 tarihleri arasında hem dominat nodülden hem de dominat olmayan nodülden İİAB yapılan MNG tanılı 197 olgu incelendi. İİAB sonucu yetersiz gelen 26 olgu çalışmaya dâhil edilmedi ve 171 olgu değerlendirildi. Ultrasonografide (US) malignite kriteri olarak nodülün hipoekoik patern, solid yapı, mikrokalsifikasyon içermesi ve periferik halosu olmaması özellikleri kullanıldı. Bulgular: Dominant nodüller ile dominant olmayanların malignite veya şüpheli sitoloji oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark izlenmedi (p0.833) US de periferik halosu olmayan dominant nodüllerde ve mikrokalsifikasyon içermeyen dominant olmayan nodüllerde malignite daha yüksek oranda izlendi. Cerrahi sonrası yapılan patolojik değerlendirmede elde olunan malignite oranlarında da dominant ve dominant olmayan nodüller arasında anlamlı ilişki bulunmadı (p0.485). Sonuç: Multinodüler guatr tanılı olguların hem sitolojik hem de histopatolojik değerlendirmesinde dominant ve dominant olmayan nodüller arasındaki malignite oranlarında anlamlı fark bulunmamaktadır. Multinodüler guatr’lı olgularda malignite ile nodül boyutu arasında bir ilişki söz konusu değildir. Dominat nodülün yanı sıra ultrasonografide malignite özellikleri taşıyan dominant olmayan diğer nodüllerden de İİAB yapılmasının tanının daha sağlıklı konabilmesi için gerekli olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Relationship between placental grade and mean platelet volume(Taylor & Francis Inc, 2014) Büyükkaya, Ramazan; Büyükkaya, Ayla; Erkan, Müşerref; Öztürk, Beyhan; Yazgan, SibelThis study was performed to investigate the correlation between mean platelet volume, as an indicator of thrombocyte function, and placental grade classified by the Grannum scoring system. Placental sonographic images were graded according to the Grannum scoring system, and synchronous haennogram samples were taken from patients who attended foetal assessments during the second and third trimesters. A total of 75 patients were in their second trimester, and 40 patients were in their third trimester. The relation between week of pregnancy and placental Grannum score was significant (p<0.001); i.e. placental Grannum score increased with gestational age. The association between Grannum score and mean platelet volume was analysed, including trimester and mean platelet volume, by linear regression analysis. The results indicated a distinct trimester-independent correlation between mean platelet volume and Grannum score (partial correlation coefficient = 0.455; p<0.001). However, no correlation was observed between Grannum score and gravity (r = 0.87; p= 0.356), parity (r= 0.97; p =0.302) or abortion (r= 0.011; p= 0.91). The correlation between mean platelet volume and placental calcification was investigated, and mean platelet volume in patients with a calcified placenta was 8.23 +/- 1.14, whereas mean platelet volume in placentas with no calcification was 7.92 +/- 1.18 (p=0.233). Mean platelet volume was an independent indicator of Grannum score, which is an indicator of placental grade, in women in the second and third trimester of pregnancy. Assessing mean platelet volume during routine screening may identify functional placental disorders.Öğe THE RELATIONSHIP OF BONE MINERAL DENSITY WITH CAROTID INTIMA-MEDIA THICKNESS AND HEMODYNAMICS(Nobel Ilac, 2013) Büyükkaya, Ramazan; Yazıcı, Selma; Erdoğmuş, Beşir; Ataoğlu, Safinaz; Özşahin, Mustafa; Büyükkaya, Ayla; Yazgan, SibelObjective: Cardiovascular diseases and osteoporosis are the most important two causes of morbidity and mortality in postmenopausal women. In this study, we classified postmenopausal women, who are free of cardiovascular diseases, according to their bone mineral density. We aimed to evaluate the effect of bone mineral density on carotis intima media thickness and hemodinamia. Material and Method: Bone mineral density of the patients was defined by using World Health Organization's T score. A total of 120 patients were divided into 3 equal groups as patients with T scores greater than -1.0 (normal), patients with T scores between -1.0 and -2.5 (osteopenics), and patients with T scores lower than -2.5 (osteoporotics). Results: When the osteoporotic, osteopenic, and normal groups were compared, no significant difference was found in terms of peak systolic and end-diastolic velocities. According to groups mean age of patients are 53.18 +/- 0.612 in normal group 55.88 +/- 0.927 in osteopenic group and 60.68 +/- 1.155 in osteoporotic group. There is not significant statistical difference between normal group and osteopenic patients (p>0,05) Between OP and other groups there is significant statistical difference (p<0,05). A reverse-linear correlation was observed between age and lomber T score, and between lomber T score and intima media thickness. A linear correaltion was found between age and intima media thickness (r=0.41, p<0.001, R-2=0.166). Residual index values were siginificantly different between normal subjects and osteopenic patients (p<0.05) whereas no difference was found between other groups (p>0.05). Conclusion: In the present study, an increase in the lomber vertebrae bone mineral density was shown to be associated with an increase in carotid intima media thickness.Öğe Sağlıklı erişkinlerde karotis intima-media kalınlığının normal değerleri ve etkileyen parametreler(Turkish Soc Cardiology, 2012) Beşir, Fahri Halit; Yazgan, Sibel; Celbek, Gökhan; Aydın, Mesut; Yazgan, Ömer; Erkan, Melih Engin; Güngör, AdemAmaç: Karotis arter intima- media kalınlık (KİMK) değişiklikleri ile aterosklerotik sürecin başlangıcını erken dönemde ortaya koymak mümkündür. Türk toplumunda normal bireylerin KİMK’ları incelenmemiştir. Bu çalışmada ateroskleroz yönünden risk faktörleri olmayan normal bireylerde KİMK ve etkileyen parametrelerin incelenmesi amaçlandı. Yöntemler: Gözlemsel kohort çalışması olarak yapılan bu çalışmada 18-92 yaşları arasında 2298 katılımcının KİMK’ları ölçüldü. KİMK normal değerleri için aterosklerotik risk faktörü taşımayan normal vücut kitle indeksli ve normal metabolik parametrelere sahip 20-79 yaşları arasında 151 birey analiz edildi. Türk toplumundaki KİMK ve aterosklerotik risk faktörleri arasındaki korelasyon araştırıldı. Çoklu lineer regresyon analizi ile KİMK’ nı etkileyen bağımsız değişkenler araştırıldı. Bulgular: KİMK erkeklerde 0.458±0.116 mm ve kadınlarda 0.47±0.104 mm ölçüldü. KİMK’ları (mm) 20-29, 30-39, 40-49, 50-59, 60-69 ve 70-79 yaş gruplarında sırasıyla 0.402; 0.466; 0.492; 0.586; 0.692 ve 0.733 mm ölçüldü. KİMK her dekadda anlamlı olarak artış gösterdiği izlendi (p<0.001) ve her dekadda ortalama artış hızı 0.066 mm olarak hesaplandı. Ayrıca KİMK ile yaş, visseral yağ kitlesi, açlık kan şekeri, total kolesterol ve düşükdansiteli lipoprotein kolesterol arasında korelasyon saptandı. Çoklu lineer regresyon analizinde yaşın sağlıklı bireylerde KİMK tek belirleyici olarak saptandı (β=0.007, %95 GA:0.006-0.008, p<0.001). Sonuç: Sağlıklı Türk erişkinlerinde KİMK erkeklerde 0.458±0.116 mm ve kadınlarda 0.47±0.104 mm’dir. Yaş sağlıklı bireylerde KİMK’nın bağımsız tek belirleyicisidir. KİMK ölçümü erişkin bireylerin erken dönem ateroskleroz yükünün değerlendirmesinde kullanılabilir. (Anadolu Kardiyol Derg 2012; 12: 427-33)Öğe Sağlıklı erişkinlerde karotis intima-media kalınlığının normal değerleri ve etkileyen parametreler(2012) Beşir, Fahri Halit; Yazgan, Sibel; Celbek, Gökhan; Aydın, Mesut; Yazgan, Ömer; Erkan, Melih Engin; Güngör, AdemAmaç: Karotis arter intima- media kalınlık (KİMK) değişiklikleri ile aterosklerotik sürecin başlangıcını erken dönemde ortaya koymak mümkündür. Türk toplumunda normal bireylerin KİMKları incelenmemiştir. Bu çalışmada ateroskleroz yönünden risk faktörleri olmayan normal bireylerde KİMK ve etkileyen parametrelerin incelenmesi amaçlandı. Yöntemler: Gözlemsel kohort çalışması olarak yapılan bu çalışmada 18-92 yaşları arasında 2298 katılımcının KİMKları ölçüldü. KİMK normal değerleri için aterosklerotik risk faktörü taşımayan normal vücut kitle indeksli ve normal metabolik parametrelere sahip 20-79 yaşları arasında 151 birey analiz edildi. Türk toplumundaki KİMK ve aterosklerotik risk faktörleri arasındaki korelasyon araştırıldı. Çoklu lineer regresyon analizi ile KİMK nı etkileyen bağımsız değişkenler araştırıldı. Bulgular: KİMK erkeklerde 0.4580.116 mm ve kadınlarda 0.470.104 mm ölçüldü. KİMKları (mm) 20-29, 30-39, 40-49, 50-59, 60-69 ve 70-79 yaş gruplarında sırasıyla 0.402; 0.466; 0.492; 0.586; 0.692 ve 0.733 mm ölçüldü. KİMK her dekadda anlamlı olarak artış gösterdiği izlendi (p0.001) ve her dekadda ortalama artış hızı 0.066 mm olarak hesaplandı. Ayrıca KİMK ile yaş, visseral yağ kitlesi, açlık kan şekeri, total kolesterol ve düşükdansiteli lipoprotein kolesterol arasında korelasyon saptandı. Çoklu lineer regresyon analizinde yaşın sağlıklı bireylerde KİMK tek belirleyici olarak saptandı (?0.007, %95 GA:0.006-0.008, p0.001). Sonuç: Sağlıklı Türk erişkinlerinde KİMK erkeklerde 0.4580.116 mm ve kadınlarda 0.470.104 mmdir. Yaş sağlıklı bireylerde KİMKnın bağımsız tek belirleyicisidir. KİMK ölçümü erişkin bireylerin erken dönem ateroskleroz yükünün değerlendirmesinde kullanılabilir. (Anadolu Kardiyol Derg 2012; 12: 427-33)Öğe Spontan tromboze olan rüptüre aort anevrizması(2015) Yazgan, Ömer; Yazgan, Sibel; Büyükkaya, Ayla; Büyükkaya, Ramazan…