Uslu, Ayşe2024-08-232024-08-2320242147-80822651-5393https://doi.org/10.14514/beykozad.1367427https://search.trdizin.gov.tr/tr/yayin/detay/1231365https://hdl.handle.net/20.500.12684/15127Bir değer alanı olarak etik ve estetik birbirleriyle örtüşmek zorunda olmayan ve hatta barındırdığı ahlakçılık tehlikesi karşısında ayrı tutulması gereken iki alan olarak görülür. Bu anlamıyla sanat, toplumsal değer yargılarından ve pratik etik kaygılardan bağımsız görünür. Buna paralel olarak, sanatçının toplumsal değerlerle çatışması, sanatsal ifade özgürlüğü adına olağan karşılanmıştır. Bu tartışmada beliren iki radikal uç görüş “ahlakçılık” ve “sanatsal özerklik”, ya sanat ve etik arasına keskin sınırlar çizer ya da bu ikisinin birbiri içinde eridiğini savunur. Ahlakçılık, estetik değeri ahlaki değere indirgerken otonomcu görüş etik eleştirilerin hiçbir zaman meşru olamayacağını, çünkü estetik değer ve ahlaki değerin otonom olduğunu savunur. Bu bağlamda bu metin, ahlakçılık ve özerklik görüşlerinin radikal ikiliğinin ötesinden bakarak sanatın ahlaki failliğinin sınırlarını tartışmaya açacaktır. Bu amaçla, birinci olarak, her sanat işinin önermesel tutumda bir bilgi içermediği için her durumda zorunlu olarak ahlaki yargının nesnesi ya da faili olamayacağı görüşü ele alınmıştır. İkinci olarak da önermesel tutumda olmayan sanat işlerinin de bağlantıda oldukları toplumsal ağlara içkin bir üretim alanından doğdukları ve bu ağları karşılıklı olarak etkiledikleri göz önüne alındığında, bir gerçeklik üretimi olarak sanatın eylemlerinin etkilerinden sorumlu tutulabileceği savunulmuştur. Bu bağlamda sanatsal üretim araçlarının “yaşayan” varlıklar olduğu durumda daha karmaşık bir sorun haline gelen sanat ve etik ilişkisi, biyosanat alanından seçilmiş ön plana çıkan biyosanat örnekleri üzerinde incelenerek biyoetik bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Sanatın diğer yaşayan varlıklara nasıl yaklaşılması gerektiğiyle ilgili bir sorumluluğu var mıdır? Biyoteknolojinin sanat tarafından kullanılması ve biyomühendislik ürünü yaşamın sanatsal bir medyuma dönüştürülmesi sanatsal geleneklerden bir kopuş ve sanatsal ifadede bir devrim olarak mı görülmelidir? Yoksa, “doğal” süreçlere ya da insan-doğa ilişkisi algısına zarar verici bir müdahale olarak mı görülmelidir? Bu bağlamda bu metnin önerisi, biyoteknolojilere dayalı yeni medya sanatlarının ahlaki failliğinden bahsedebilmek için sanat işlerini meydana getiren koşullar ya da bu işlerin ne türden medyumları devreye soktuğu bilgisinin yanında, toplumsal-maddesel alanla kurdukları bağa ve bu bağ aracılığıyla bıraktıkları ize bakılması gerektiği yönündedir. Bu işlerin toplumdaki biyoteknolojik ilişkileri nasıl değiştirdiğine bakılıp, bıraktıkları etik-politik izin bir okuması yapılarak biyosanatın ahlaki bir fail olarak kabul edilmesinin sınırları çizilebilir.tr10.14514/beykozad.1367427info:eu-repo/semantics/openAccessBiyosanatın ahlaki faillik sorunuArticle01912181231365